Kemal Atatürk Sabataycı Mı İdi?

Münderecât (İçindekiler)

  1. Sabataycıların Hususiyeti
  2. Selânik Şehrinin Nüfus Yapısı
  3. Kemal Atatürk’ün Sabataycı Habitatı
  4. Kemal Atatürk’te Sabataycı Kültür Tezahürleri
  5. Kemal Atatürk’ün Yahudilerle Yakın Münasebeti
  6. Sabataycıların Kemal Atatürk’ü İlâhlaştırması
  7. Kemal Atatürk’ün Sabataycı Olduğunu Belirten Açıklamalar
  8. Kaynakça

Sabataycıların Hususiyeti

Görsel 1. “Sabatay Sevi’nin bir portresi, 1600’ler” (Şişman, 2016, s. 36).

İngiltere ve Hollanda bağlantılı tüccar-komisyoncu bir babanın oğlu olarak İzmir’de doğmuş, büyümüş, hahamlık ve Kabala1 eğitimleri almış ve daha sonrasında da kendisini iki defa (1648 ve 1665) mesih ilân etmiş olan Sabatay Sevi (d.1626, İzmir-ö.1676, Arnavutluk/Ülgün) adlı Kabalacı dinî liderin takipçisine Sabataycı (meşhur kullanımlarıyla Sabetaycı veya Sabetayist) denir. Sabatay Sevi’nin Yemen’den İran’a, Kuzey Afrika’dan Kıta Avrupası ve Balkanlara, Rusya’dan İngiltere’ye ve hatta Amerika’ya kadar yayılmış olan mesihî hareketi, süreç içerisinde Yahudi cemaati dahilindeki dinî bir meseleden memleket çapında bir meseleye inkılâb etmiş ve devrin Osmanlı Devleti erkânı huzurunda Sabatay Sevi’nin Müslüman olduğunu ikrar etmesi, Aziz Mehmed Efendi adıyla tesmiye olunması neticesinde hem kabuk hem de mahiyet değiştirmiştir. Dönemin hünkâr vaizi Vânî Efendi’den sıkı bir İslâm Şeriatı eğitimi görmüştür. Bunun yanı sıra bir Kadızadeli olan Vânî Efendi’den gizlice Edirne’deki tekkelerde (örneğin, daha sonra zındıklık gerekçesiyle Vânî Efendi tarafından yıktırılacak olan Hızırlık’taki Bektaşî tekkesinde) zikirlere iştirak etmiştir. Sultan Dördüncü Mehmed’in İslâmlaştırma siyaseti mucibince Yahudilerin ihtida ettirilmesine vazifelendirilen Aziz Mehmed Efendi, diğer taraftan Sabatay Sevi kimliğini devam ettirmiş ve insanları kendi mesihî dininin müntesibine dönüştürmüştür.2

Görsel 2. “Sabetay Sevi’nin Osmanlı sarayında Müslümanlığa geçişini tasvir eden Münif Fehim tarafından çizilen resim.” (Kent Konak, 2017, s. 54).

Luria Kabalası öğretisine göre Tanrı, evreni yaratırken O’nun ilâhî ışıkı maddelere doğrudan değil yansımak suretiyle tecellî etmiş ve böylece dağılan ışık, maddelerde klipalar (kabuklar) meydana getirerek hapsolmuş, aslına rücû edememiştir (Burul, 2006, s. 39). İşte bu arızayı giderecek kişi yani mesih olduğuna inanan ve inanılan Sabatay Sevi nazarında “din değiştirmek kurtuluşun veya Tikkun’un [tamiratın, ilâhî bütünlüğün] gerçekleşmesi için neredeyse zorunlu bir pratiktir. Bir başka dine giriş gentilelerdeki [gayr-i Yahudilerdeki] tanrısal kıvılcımları ele geçirmek için kaçınılmaz bir süreçtir. Tanrısal hakikat olan Ein Sof’un [Sonsuz Olan’ın] parçalanışı sırasında açığa çıkan ‘ışık’ların (İbranice or) bir kısmı gentilelere sızmıştır. Gelişi bütün dağılmış ilahi ışıkları toplamayı gerektirdiği için, mesihin yeniden doğuşu başlatmadan önce bir başka dine girmesi zorunludur.” (Demirci, 2012, s. 629). Tikkunu gerçekleştirmek maksadıyla başka dîne girmek ise ketumiyeti, büyük sırrı şart koşmaktadır (Şişman, 2016, s. 131). Zorlu (2012) der ki “Sabetaycı teoriye göre Zohar’a atfedilerek Amirah’ın din değiştirmesi tamamen Kabbalaya uygun olarak görülmektedir, çünkü Tanah’ta yer alan ‘İsrail denizin kumları kadar çoğalsanız bile içinizden sadece bir bakiyeniz bana dönecektir’ (İşaya Bap 10/22-23) ayeti ile bağlantılı olarak, Amirah sondan bir önceki dönemde (nihai yok oluş) Maşiah olarak gelmiş, ancak Yahudilerin çok azı tarafından kabul edilmiş (kabul edenlerin altın buzağıya tapmayan HaŞem’e hep bağlı kalan Musevilerin soyundan geldikleri iddiasını bir kere daha yinelemek istiyorum) ve bu sebeple yeniden ondokuzuncu kez (nihai olarak Maşiah olarak) dünyaya gelişine kadar (bu tarih konusunda da farklı görüş var, ilki Maşiah’ın kesin olarak gelişinin Yahudi takviminin altıbininci yılında olacağı, diğer bir görüş ise yedibininci yılın sonunda gelişinin gerçekleşeceği şeklindedir) ona inanan ve bağlı kalan bir topluluk, bu gizemi saklayarak yaşamaya devam edecektir. Sabetaycılığın bütünüyle bu gizeme dayalı olması, sırlarını asla paylaşmaması bu nedene dayanmaktadır.” (s. 555). Sabatay Sevi’nin 16’ıncı emrinde mezkûr gizliliğin tezahür ettiği görülüyor: “Türklerin gözlerini boyamak için onların adetlerine dikkat edilmelidir. Mecbur olmadıkları ( Sabetaycılar) Ramazan orucu ve kurban için de böyledir. Gözün gördüğü her şey yerine getirilmelidir.” (Galante, 2006, s. 67). Hâliyle Sabataycılar da “Ramazan’da oruç tutmak, namaz kılmak ve cami inşa etmek de dahil, görünüşte İslam’ın gereklerini yerine getiriyor olmalarının yanı sıra, Kabala ritüellerini uyguluyor ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yahudilerin çoğunun ortak dili olan Yahudi İspanyolcası Ladino ve İbranice dillerinde dualar okuyorlardı” (Baer, 2011, s. 39).

Görsel 3. Aziz Mehmed Efendi’nin “hayalî bir gravürü (Thomas Coenen, Ydele Verwachtinge der Joden, Amsterdam 1669)” [Freely, 2003; Şişman, 2018a, s. 22].

Sabataycılar, Selânik şehrinde teksif etmişlerdir çünkü onlara göre Sabatay Sevi burada konakladığı dönemde Tevrat yazmış ve Tanrı’nın ilahi mevcudiyeti Şehina ile nikâhlanmıştır binaenaleyh Selânik Kudüs’ten de mukaddes bir mekân olmaktadır (Şişman, 2016, s. 52-53). Sabataycılar; dinî saikle Yakubî, Karakaş ve Kapancı olmak üzere üç cemaate ayrılmışlardı. İlk bölünme, Sabatay Sevi’nin kayınbiraderi Jacob Qerido/Yakup Çelebi’nin (Yakubîler); ikinci bölünme ise Baruhya Russo/Osman Baba’nın (Karakaşlar) yüceltilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Batıcılaşmanın tesiriyle muhafazakâr, ıslahatçı ve laik/sekülerleşmeci (türkçü3, sosyalist4) yeni katmanları da zuhûr etmiştir (Hüseyin Necâti, 1924, s. 1; Şişman, 2016, s. 27, 283, 305, 317, 343, 353). Tenasüh inancına sahip oldukları için ve Sabatay Sevi’nin 17’nci emri iktizasınca ruhlarını safkan tutabilmek adına -19’uncu asrın ikinci yarısı itibarıyla batıcı ve laik yetişmiş Sabataycı yeni neslin şiddetli muhalefetine ve akraba evliliklerine bağlı genetik hastalıkların fevkalâde tehlike arz etmesine değin- cemaatiçi evlilik yapmaktaydılar (Baer, 2011, s. 27-28). Müslüman ismi taşımakta, Müslüman kıyafeti giymekteydiler (Baer, 2011, s. 128, 134, 174, 198). Öyle ki Sabataycılar derviş, şeyh ve şeyhülislâm mevkîlerinde bulunmuşlardır (Şişman, 2018b, s. 831-833). 19’uncu asra değin “sürekli kapalı şekilde yaşayan cemaat üyelerinin Türkçe’yi yeterince iyi konuşamamaları” sebebiyle Sabataycılar, cemaat özel okulları ihdas etmişlerdir (Zorlu, 1994, s. 59). Örneğin; berber, kunduracı, gassal, çiftçi, kasap, tellal, gazeteci, nâşir (yayıncı), şair, muharrir, muallim, müdür, tüccar, banka memuru, banker, hekim, toprak mültezimi, gümrük mültezimi mesleklerinde ve örneğin; müezzin, imam, müderris, telgrafçı, çavuş, alay emîni, başkâtip, müşâvir, komiser, dava vekili (avukat), hâkim, erkân-ı harb (subay), askerî tabib, kaymakam, belediye reisi, konsolos, ataşemiliter, odabaşı, padişah başyaveri, nâzır, paşa, surre emîni makamlarında mesai harcamışlardır.

Görsel 4. “Sabatay cüppesinin bir tarafında Kur’an bir tarafında Telmud” (Vakit, 20 Kânunuevvel 1931, s. 1).

❝Soru: Kendinizi Yahudi mi yoksa Müslüman olarak mı görüyorsunuz? Cevap: Ben kendimi Yahudi ırkından kabul ediyorum. Bu kesindir. Ancak evde Müslüman olarak eğitim gördük, benim dinim İslâm’dır. Bunu yaparken bizler, yani Dönmeler Sabetaycılığa azami derecede uyarız. Soru: Sizin dininizde, kıyafetlerinizde ve geleneklerinizde bizim Yahudiliğe benzer taraflar var mı? Cevap: Yom Kipur gibi Ocak ayına doğru bir tam gün süren bir oruç günümüz var. Oruç bittiğinde borekitas (börek) yeriz. Aralık ayında Purim bayramını kutlar ve Capeta adında susamlı bir tatlı yeriz. (..) Soru: Sünnetlisiniz herhalde? Cevap: Tabii ki! Soru: Ne şekilde? Cevap: Yahudiler ve Müslümanlar gibi. Sünnetten önce dualar okunur. Soru: Sünneti kim yapar? Cevap: Tabii ki Bizlerden biri.❞5

Bu başlık altında son olarak iki ehemmiyetli hususun altını çizmek istiyoruz: (i) Amirah Sabatay Sevi’nin üç kehâneti vardı ve bunlardan birincisi -belki de en çarpıcı olanı- O’nun Türk’ü tahttan indirmesi idi (Zorlu, 2012, s. 554); (ii) ikinci kez mesihliğini ilân eden Sabatay Sevi’nin müridi ve elçisi Luria Kabalacısı Gazzeli Nathan da Ekim 1665 tarihli mektubunda şöyle demekteydi: “Ve ben şimdi olayların akışını açıklayacağım. Bugünden bir yıl ve birkaç ay sonra o (Sabetay) Türklerin kralından savaşmaksızın hâkimiyeti alacaktır, çünkü söyleyeceği ilahiler ve övgülerin (gücü) sayesinde bütün kavimler onun hükmüne girecektir. O, Türklerin kralını tek başına fethedeceği ülkelere götürecektir ve bütün krallar ona haraç verecektir, ama yalnızca Türklerin kralı onun hizmetkârı olacaktır.” (Scholem, 2011, s. 246). Binaenaleyh ister maamin (dindar) olsun ister neşaması kararmış (cemaatdışı evlilik yapmış veya Sabataycılığı reddedip sekülerleşmiş) olsun îtikâdî, kültürel ya da şuuraltı bakımdan Sabataycılar, Türk hânedanlığının aleyhinde yer almaktadır denilebilir. Zira Sabatay Sevi’nin şu tarihî davranışı, söz konusu aleyhtarlığa delil olsa gerektir: “Mesih Sabatay, zımmilere şehir içinde ata binme ya da beyaz ve yeşil gibi belirli renkler taşıyan giysiler giyinme yasağı olmasına rağmen, at üzerinde ve yeşil giysiler içinde, kenti yedi kez tavaf ettikten sonra, Kudüs’e krallar gibi, muzafferane bir giriş yaptı. Kudüs’te, bir grup destekçisiyle bir araya geldi ve onları, İsrail’in On İki Kabile’sinin simgesel makamlarına atadı; onların, bu kabilelerin temsilcileri ve kralları olduğunu ilan etti. Bundan böyle takipçileri, onu, (‘Efendimiz ve Kralımız, makamı yüce olsun’ anlamına gelen) ‘Adoneinu Malkenu yuram hodo’nun akronimi olan ve Arapça emir terimi ile de alakalı olan Amirah diye adlandıracaktır.” (Şişman, 2016, s. 66). Mesihçi uyanış kendisini başka hususlarda da gösteriyordu. Her şabat günü sinagoglarda ülkenin hükümdarları için okunan geleneksel dua Filistin’de değiştirilmiş ve sultanın adının yerine Sabetay’ınki geçmişti. Dua şimdi Beni İsrail kralı “sultan Sabetay Sevi’ye sunuluyordu (Scholem, 2011, s. 238). Zorlu’nun (2012) ketumiyeti ise dikkat çekicidir: “Amirah’ın üç kehanetinin ilki konusunda bir açıklama yapmak istemiyorum.” (s. 555). Bununla birlikte Almaz (2010) meseleye şöyle açıklık getirmekte: “Mısır’daki müridler tarafından yazılmış.. bazı eski Sabetaycı ilahileri, Sabetay Sevi’nin Sultan’ı yenmesini ve O’nun yerine geçmesini anlatır. ..Ancak, Sabetay Sevi’nin Sultan karşısında din değiştirmesi müridleri arasında bir hayal kırıklığı yaratırken aynı zamandada Sultan’a ve Osmanlı Hanedanlığına beslenen karşıtlığın tohumlarını atmıştır.” (s. 123). Bu bağlamda Sabataycıların “Musa firavunların sarayında bir Mısırlı gibi yaşamıştı. Sabetay da kendi halkını kurtarmak için müslüman olmalı ve bir Türk gibi yaşamalıydı” inancı oldukça manidardır (Zorlu, 2000, s. 6). Nitekim Karakaşî Sabataycı Cavid Bey, Ortaylı’nın (2007) belirttiğine göre “saltanat ve hilâfetin ayrılmasını isteyenlerdendi” (s. 226). Öyleyse Saltanat-Hılâfet hususundaki Sabataycı müktesebatın vücud bulmuş olduğu da anlaşılmaktadır.6

Görsel 5. “Sabetay Sevi Mesih olarak tahtında otururken (üstte) Mesih’le birlikte Tevrat okuyan İsrail’in On Kavimi (altta)” (Freely, 2003, s. 160-161).

Makalemizin sınırlarını fevkalâde aşacağı için Sabataycılar hakkında daha fazla tafsilata burada yer veremiyoruz lâkin Sabataycıların Osmanlı Devleti’nin fikrî, idarî, ticarî hayatında nüfuz sahibi olduklarını,7 özellikle de malî ve askerî olarak bilfiil iştirak ettikleri 27 Nisan 1909 Askerî Darbesi itibarıyla resmî kademelerde süratle kadrolaştıklarını ve en nihayet Türkiye Kemalist Cumhuriyeti’nin teşekkülünde ciddî roller üstlendiklerini vurgulamak gerekiyor.8

Atıf Gösterimi: Ömer Faruk. (2024, Eylül 13). Kemal Atatürk Sabataycı Mı İdi? [Geliştirilmiş baskı]. Tarih Tahkik, tarihtahkik.com adresinden edinilmiştir.

[1] Yahudi bâtınîliği (Frenkçe ifadeyle mistisizmi). “Tasavvufi bir gelenek olan Kabala, Yahudi Mistisizminin sözlü ve yazılı kaynağını teşkil etmektedir. İbranice anlamı almak, kabul etmek, vahiy olarak almak olan bu sözcük qbl kökünden türemiştir. Yahudi mistikleri olan Kabalistler, eski Ahit’in ilk beş kitabı Torah’ı mistik manada yorumlayarak ona gizemli ve özel manalar yüklerler. İşte Kabalist gelenek de kaynağını buradan alır. Kabala geleneği, Musa’ya Sina dağında vahyedildiğine inandıkları Torah’ın yazılı ve sözlü olarak iki şeklinin bulunduğunu iddia eder. Kabalist geleneğin, başlıca öğretileri ve iddiaları maddeler halinde ve şu şekilde özetlenebilir: • Evren bir bütündür ve belli bir düzen doğrultusunda sürekli hareket halindedir. • Evrende her şey Yaratıcı’nın bir parçasıdır; İnsan da, evrenin ve Yaratıcı’nın bir parçası olarak bir ‘Küçük Evren’dir. • Evren ve insan Ezelî Işık’tan intişar eder. Bu Ezelî Işık dünyevî her şeye nüfuz etmiştir. • Tanrı kendini on ayrı oluşum aşamasıyla göstermiştir. Bu aşamalar, Kabalist gelenek içinde Sefira adını alırlar. Çoğulu Sefirot olan bu sözcük İbranice’de sayılar anlamına gelmektedir.” (Burul, 2006, s. iii).

[2] “Kısa zaman zarfında onlarca Yahudi’nin Müslüman olmasını sağladı. Ancak kendi anladığı türden bir İslam’a insanları davet ediyordu. 1673 yılında İstanbul’da yapılan bir baskın sırasında, Mehmet Efendi bir elinde Kuran bir elinde Tevrat olduğu halde yakalandı. Bir kez daha Edirne’de Vezir-i Azam Fazıl Ahmet Paşa’nın huzurunda yargılandı. Ölüm cezasına çarptırılmak yerine bugünkü Karadağ sınırları içinde bulunan Ülgün’e sürgüne gönderildi.” (Şişman, 2018a, s. 35). “Bazıları Babil, Kudüs ve diğer uzak diyarlardan birçok Yahudi akın etti ve şapkalarını yere fırlatarak, Büyük Senyor’un huzurunda gönüllü olarak kendilerinin Muhammedi olduğunu ilan etti. Sabatay da, bu dinden dönmelerle Türklerin saygısını kazanırken, kendisine kardeşlerini dostça ziyaret etme imtiyazı verildi; o da, Musa’nın talimatı uyarınca, çocuklarını sekizinci günde sünnet ettirerek, yeni öğretisini vaaz ederek bunu uyguladı; böylece, birçoklarının mesihliğine dair inançlarını teyit etti.” (Şişman, 2016, s. 139). Sabatay Sevi’nin çift kimlikli olması meselesiyle alâkalı tafsilat için okuyunuz: Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 35-157). İstanbul: Doğan Kitap.

[3] Sabatay Sevi/Aziz Mehmed Efendi, 1668’de dikkat çekici, münhasır bir isim kullanmıştır: Turco (Şişman, 2016, s. 117). Zorlu’nun (1994) zikrettiğine göre, batıcılaşmış genç Kapancılar “Türklerle kaynaşma”yı arzuluyorlardı ve özellikle de Karakaş hizbini “cahil ve mutaassıp görmekteydiler” (s. 60, sonnot 16). Örneğin Türk Ocağı bünyesinde Yakubî kökenli Halide Edib Adıvar, Feyziye Mektebi’nin Beyazıd şubesi müdiresi Karakaşî Nakiye Elgün, muhtemelen Kapancı kökenli olan Fethi Erden (genel sekreter) bilfiil bulunmuşlardır.

[4] “Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın kurucusu (1919) ve daha sonra da Türkiye Komünist Fırkası’nın genel sekreteri (1925) Dr. Şefik Hüsnü” Değmer, Yakubî idi (Şişman, 2016, s. 351). TİÇSF’nin bir diğer Yakubî kurucu üyesi: Mümtaz Fazlı Taylan (Şişman, 2016, s. 350, dipnot 68; Akal, 2013, s. 103). İlk sosyalistlerden ve “Selanik’teki Sosyalist Federasyon’un Türkçe yayın organı Amele Gazetesi‘ni çıkaran” Rasim Haşmet, Kapancı idi (Tunçay, 2009, s. 59; Şişman, 2016, s. 313). “Rasim Haşmet Bey aynı zamanda bir Türkçü ve bir İttihatçıdır.” (Odabaşı, 2012, s. 10).

[5] Giacomo Saban. (1988-1991). Residui Di Tradizioni Sabbatiane Ancona Presenti in Turchia. Annurio Del Collegio Rabbinico Italiani, (3), 117-131; Aktaran: Rıfat N. Bali. (2004). Devlet’in Yahudileri ve “Öteki” Yahudi içinde (s. 401). İstanbul: İletişim Yayınları.

[6] Bu bağlamda birkaç noktaya dikkat çekmek istiyoruz: Karakaşî Cavid Bey’in (daha sonra, 1926’da İzmir Suikastı kapsamında nâhak yere salben idam edilecek olan) İsmail Canbolad’dan aldığı 14 Nisan 1922 tarihli mektupta, Mustafa Kemal Paşa’nın “niyâbet-i hükûmete [hükûmet vekilliğine] geçmek için en küçük bir şehzâdeyi padişâh yapıp tahsîline i’tinâ etmek fikrinde bulunduğu” kaydedilmiştir (Cavid Bey, 2015, s. 358). Zorlu’nun (2012) aktardığına göre Kapancı cemaatine mensub manikürcü Atiye Hanım, İstanbul’da ikâmet ettiği yıllarda maliye eski nâzırı Cavid Bey ile Mustafa Kemal arasındaki sözlü irtibatı kendisinin temin ettiğini belirtmiştir (s. 552). Cavid Bey, 30 Ağustos 1919-3 Temmuz 1922 tarihleri arasında İstanbul’da bulunmamaktaydı (Eroğlu, 2006, s. 105, 190). Binaenaleyh söz konusu irtibat, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya müfettiş tayin edildiği ya da saltanat-hılâfetin ayrılması meselesinin tartışıldığı devrede gerçekleşmiş olmalıdır. Örneğin, saltanatın kaldırılması sonrası Mustafa Kemal Paşa, üst düzey yönetici İttihadcıların desteğini almak ya da en azından muhtemel muhalefetini izale etmek maksadıyla Kara Kemal’le Ocak 1923’te özel görüşmüş ve hılâfet-saltanat meselesini Teşkilât-ı Esasiye Kanunuyla bütün âlem muhâlif olsa dahi halledeceğini ifade etmiştir (Cavid Bey, 2015, s. 510-511).

[7] Sabataycıların İttihad ve Terakkî Cemiyeti’ndeki mevkîleri ve faaliyetleri hakkında önemli bilgiler için okuyunuz: Marc David Baer. (2011). Selanikli Dönmeler: Yahudilikten dönenler, Müslüman devrimciler ve seküler Türkler (S. Kayır, çev.) içinde (s. 111-141). İstanbul: Doğan Kitap.

[8] Sabataycıların Türkiye Kemalist Cumhuriyeti’ndeki mevkîleri ve faaliyetleri hakkında önemli bilgiler için okuyunuz: Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 326-350). İstanbul: Doğan Kitap.


Selânik Şehrinin Nüfus Yapısı

Görsel 6. Selânik Vilâyeti Haritası, 1900.
Görsel 7. “Selânik şehrinin haritasıdır” (DOA, HRT.H.204; akt., Gencer, 2012, s. 387).

Selânik şehri, eldeki belgelere göre 1519 ilâ 1912 tarihleri arasında Yahudi nüfusunun çoğunluk olduğu bir şehir idi. Bu veçhile Selânik; “İsrail’in Anası”, “Balkanların Kudüsü”, “Yahudi kenti” olarak da nitelendirilmiştir (Veinstein, 2001, s. 19, 49; Mazower, 2007, s. 24). Selânik nüfusunun tarihî seyrini bir hülasa etmek gerekirse:

❝Fethinden 48 yıl sonra 1478 tarihli tahrir defterine göre Selanik’te 862 Müslüman hane, 994 Hıristiyan hane bulunmakta iken Yahudi hane hiç yoktu. 1500 tarihli tahrirde ise 1.715 Müslüman hane, 1.688 Hıristiyan hane, 754 Yahudi hane vardı. 1519 tarihli tahrir kaydında Selanik’te 1.374 Müslüman hane, 1.087 Hıristiyan hane, 3.174 Yahudi hanesi vardır. Özellikle 1492’de İspanya’dan, 1496’da Portekiz’den sürülen Yahudilerin büyük bir kısmı 1500 tarihinde Osmanlı devletine sığınmış idi. Bunlardan 20 bin Yahudi de Osmanlı devleti tarafından Selanik şehrine yerleştirilmiş idi. Mohaç muharebesinde ve Budin alındıktan sonra aman dileyen Yahudilerden bir kısmı da Selanik’e iskân edilmişlerdi. XIX. yüzyılın son çeyreğinde Selanik vilayetinin genel nüfusu 1.043.715 idi. Bunun 456.227’si Müslüman, 295.660’ı Rum, 237.396’sı Bulgar ve 37.174 ü Yahudi idi. Türklerin en fazla bulunduğu yer Drama ve Siroz sancakları idi. Selanik şehrinde de 24.528 Müslüman-Türk, 11.706 Rum, 1.111 Bulgar ve 39.495 Yahudi bulunmakta idi. Diğer azınlıklarla birlikte şehrin nüfusu 78.202 idi.❞8

[8] Muzaffer Tepekaya. (2013). Selanik Vilayeti Almanya ve Fransa Konsoloslarının Öldürülmesi Olayı (6 Mayıs 1876). Belleten, 77(280), s. 1032.

Görsel 8. “1492’deki kovulmanın ardından Sefardi Diaspora merkezi” (Brenner, 2011, s. viii).
Görsel 9. “1478 Selânik mahalleleri” (Gencer, 2012, s. 336).
Görsel 10. Dinî tasnifle “1525’te Selânik mahalleleri” (Gencer, 2012, s. 337).

❝Yahudiler 1492’de İspanya’dan ve 1496’da Portekiz’den sürülmelerinin ardından büyük bir göçle Osmanlı topraklarına gelirler. Yaklaşık 20.000 Yahudi Selânik’e yerleşir. [Bu iddialı bir rakamdır. Biz daha az olduğunu düşünüyoruz. Ancak anımsamakta yarar var, bu büyük Yahudi göçünden önce de Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Selânik’te Yahudiler yaşamaktadır. Göçten bir süre sonra, 1519 yılı itibariyle Selânik nüfusunun yarısından fazlası Yahudi cemaatine mensup hale gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun elinden çıkana kadar da Selânik’teki nüfusun çoğunluğunu hep Yahudiler oluşturacaktır. Evliya Çelebi, Hıristiyanların Selânik’e “Dar-ı Yehûd” dediklerini belirtmektedir. Mohaç Muharebesinden ve Budin alındıktan sonra da “aman dileyen” Yahudilerin bir kısmı yine Selânik’e yerleştirilmiştir. Yahudiler Selânik’teki ilk matbaayı da 1510 yılında kurmuşlardır. (İstanbul Yahudileri ise 1492’de kurmuşlardır) (..)

Selânik’te 1885 yılında yapılan yeni binalar genellikle üç, dört katlıdır. Kentte 46’sı İslam, 16’sı Musevi (daha sonra bir mahalle daha eklenecek ve 17 mahalle olacaktır), 13’ü Hıristiyan olmak üzere toplam 75 mahallede 6.452 hane bulunmaktadır. Yabancılar hariç tutulursa 30.743 erkek ve 30.690 kadın nüfus vardır. 1890 yılında şehir 75 mahalleye ayrılmıştır. 46 İslam, 16 Yahudi, 12 Rum, ve 1 Frenk mahallesi vardır. 30.000 İslam, 45.000 Yahudi ve Rum ve Frenk mahallelerinde 13.000 nüfus vardır. Şehrin toplam nüfusu da 88.000 bin olarak verilmektedir. (..)

1905 yılına gelindiğinde Selânik’te 76 mahalle bulunmaktadır. Ancak hane sayısı 9.694’e ulaşmıştır. Kentte ayrıca 3.090 dükkân, 1.893 mağaza ve 112 han vardır. Söz konusu 76 mahallenin 45’i İslam, 17’si Yahudi, 13’ü Rum, ve biri de Frenk mahallesidir. İslam mahallelerinde 24.699, Yahudi mahallelerinde 44.331, Rum ve Frenk mahallelerinde 10.585 nüfus vardır. Buna az sayıdaki Ermeni, Bulgar, Katolik ve ecnebi uyruklu olanlar eklendiğinde nüfus 80.290 kişiye ulaşmaktadır. Bu sayıya 6.000’e yakın yabancı dahil değildir.❞9

[9] Mehmet Ö. Alkan. (2003). İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Selanik’ten İstanbul’a: Terakki Vakfı ve Terakki Okulları 1877-2000 içinde (s. 29, 32-33). İstanbul: Terakki Vakfı.

Görsel 11. Dinî tasnifle “20’nci asrın başında Selânik suriçi mahalleleri” (Gencer, 2012, s. 338).

❝1885 yılı Selânik Salnamesinde şehirdeki Türk, Musevî ve Rum mahallelerinin sayısı ve nüfusları hakkında şu bilgi verilmiştir: 46 Türk mahallesinde 30.000, 16 Yahudi mahallesinde 45.000, 12 Rum ve 1 Frenk mahallesinde 13.000 kişi bulunmaktadır. Buradan şehrin nüfusunun 88.000 kişi olduğu ve bunun yarıdan fazlasının da Musevî olduğu anlaşılmaktadır.

Osmanlı Devleti kaynaklarında yer alan bu bilgilere karşın, ağırlıklı olarak İstanbul için hazırlanan ve 1880’den itibaren neredeyse her yıl yayınlanan Annuarie Orientale du Commerce’in (Şark Ticaret Almanağı) 1894 tarihli sayısında bu dağılım farklıdır. Şark Ticaret Almanağı’na göre toplam 150.000 olan nüfusun 90.000’i Musevî, 30.000’i Rum, 10.000’i Türk ve 20.000’i değişik milletlerdendir. 1895’te yapılan nüfus sayımına göre, Selânik Vilayetinde, 24.528 Müslüman, 11.706 Rum, 1.111 Bulgar, 39.495 Musevî ve bir miktar Ermeni, Katolik ve Levanten yaşamaktadır ve şehrin nüfusu 80.000 olarak tespit edilmiştir. Balkanlarda herkesin farklı bir hesap peşinde koştuğu ve çalkantılı yıllarda hangi verilerin gerçek olduğunu çözebilmek için her halde ayrı bir çalışma yapılması gerekir.

Selânik’in bu kozmopolit yapısını, mimarlık tarihçisi Auguste Choisy, 1876’da yayınlanan “L’Asie Mineure et les Turc’s en 1875, Souvenirs de Voyage”, adlı gezi anılarını anlattığı eserinde son derece gerçekçi ve çarpıcı bir şekilde açıklamıştır: “Buradaki kadar değişik, birbirleri ile bağdaşmayan ve asla kaynaşmayan üstelik birbirinden nefret eden fakat aynı toprak üzerinde yaşamak zorunda olduklarından birbirlerine zoraki yaklaşan ancak kendilerine has özellikleri de bu kadar kuvvetle belli eden bir insan topluluğuna başka hiçbir yerde rastlanmaz.10

[10] Mert Sandalcı. (2005). Feyz-i Sıbyan’dan Işık’a: Feyziye Mektepleri içinde (s. 16-17). İstanbul: Feyziye Mektepleri Vakfı. “1895’te yapılan nüfus sayımına göre, Selânik Vilayetinde” ifadesindeki “Selânik Vilayeti”ni “Selânik şehri” olarak tashih etmeliyiz.

Karpat (2003), derlemiş olduğu 1881/1882-1893 Osmanlı Genel Sayımı başlıklı istatistiğinde Selânik şehrinin milletlere göre nüfus dağılımını şöyle kaydetmektedir: 36.985 Rum (17.815’i kadın, 19.170’i erkek); 34.523 Yahudi (17.169’u kadın, 17.354’ü erkek); 29.489 Müslüman (14.303’ü kadın, 15.186’sı erkek); 1.117 Bulgar (279’u kadın 838’i erkek); 810 Ecnebî (376’sı kadın, 434’ü erkek); 471 Katolik (230’u kadın, 241’i erkek); 149 Ermeni (61’i kadın, 88’i erkek) olmak üzere yekûnu 103.544’tür (s. 174-175).

Tablo 1-2. Selânik Şehri Nüfus Tabloları (Anastassiadou, 2001, s. 89-90).

Sabataycı kökenli cemaat tarihçisi Ilgaz Zorlu: ❝”(…) Nüfusu 100.000′ e yakındı ve bu nüfusun 90.000 i ni Osmanlı uyruklarından , geri kalanı da , çoğunluğu Yunanlı ve İtalyan olmak üzere Yabancılardan oluşuyordu. En Kalabalık millet, yaklaşık 65.000 kişi ile Musevilerdi. Geri kalan bölüm 18.000 Müslüman, 12.000 Yunanlı,3.000 Bulgar, 1000 Katolik, ve 100 kadar da değişik mezheplerden protestanlardan oluşuyordu..” (Enrico ChiccoiMemorie sul Levante , Torino 1874 s.107’den Gönye ve Hilal / İttihat Terakki ve Masonluk – İl Triangolo e la Mezzaluna -Angelo Iacevella /Tarih Vakfı Yurt Yayınları-1998 s.19 DN 45) 1874 de bu alıntıdan da görüleceği gibi Selânik nüfusunun büyük bir bölümü Yahudilerden olmak üzere %82 i gayri müslimlerden oluşmaktadır. Müslümanların nüfusu ise %18 dir. Sabetaycılık böyle bir ortamda hayatını sürdürmüştür. Büyük bir ihtimalle 18.000 Müslümanın büyük bir kısmı da Dönme tâbir edilen kişilerden olması lâzım gelir.❞11

[11] Abdurrahman Dilipak & Ilgaz Zorlu. (2001). Şişli Terakki Davaları içinde “Ilgaz Zorlu’nun Savunması” (s. 40). İstanbul: Zvi-Geyik Yayınları.


Sabataycıların Selânik Şehrindeki Nüfusu

Sabataycıların esas muhiti Selânik olmakla birlikte İstanbul’da, İzmir’de ve diasporada mebzul miktarda Sabataycı camia mevcuttu. Sabatay Sevi’nin ziyaret ettiği beldeler, örneğin dînî saikli diaspora mekânları hakkında bize doğru fikir verebilir: İzmir, Kahire, Gazze, Kudüs, Haleb, İstanbul, Çanakkale, Edirne, Arnavutluk/Ülgün. Üst gelir grubunda bulunan seçkin tabakadaki Sabataycılar Memâlik-i Osmanî’nin liman şehirlerinde, Avrupa’nın başat şehirlerinde ticaret saikiyle bulunmuş ve oralarda kök salmışlardır. Bu örüntünün memuriyet türü de tahakkuk etmiş ve sözgelimi Balıkesir’e, Ankira’ya, Giresun’a, Diyarıbekir’e velhasıl muhtelif Anadolu vilâyetlerine iskân olmuşlardır. Sultan Abdülhamid-i sânî (İkinci Abdülhamid) devrinde sürgüne gönderilmiş Jön Türkler arasında da Sabataycıların yer almış olması kuvvetle muhtemeldir. Kitlesel bakımdan ise Balkan Harbi sebebiyle binlerce Sabataycı Selânik’ten Anadolu’ya göç etmiştir (Şişman, 2016, s. 323-324). Selânik’e tekrar mercek tutacak olursak; şehrin 1900’lerdeki Sabataycı nüfusu hakkında rivayetler muhtelif: 10.000 ilâ 20.000 arasında değişmektedir.

❝1900 yılına gelindiğinde, kentin Yudeo-İspanyolca konuşan Müslümanlarından oluşan on bin kişilik cemaati, son dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun dinsel mozaiki içinde en olağandışı ve (boyutları itibarıyla) nüfuzlu unsurlarından biri haline gelmişti.❞12

[12] Mark Mazower. (2007). Selanik: Hayaletler Şehri (1430-1950) (G. Çağalı-Güven, çev.) içinde (s. 90). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

❝Selânik 140.000 nüfusludur. Bunların 80.000 kadarı İspanyol Yahudisi, 20.000 ise dışarıya Müslüman olduklarını söyleyen, Sabetai Leviciler (!), yani Gizli-Yahudilerdir.❞13

[13] Britanya’nın Konstantiniye başsefîri Sör Gerard Lowther’den Hariciye Nâzırı Sör C. Harding’e 29 Mayıs 1910 tarihli mahrem mektup. Aktaran: Elie Kedourie. (1978, Kasım). Jön Türkler, Farmasonlar ve Yahudiler (Z. Avcı-Karabey, çev.). Birikim, (45), s. 58.

❝”Zevi Sabatay”dan sonra.. Dönme mezhebinden üç zümre vücûda gelir. Üç zümre ki elân Selânikde yaşamakda ve kendi aralarında evlendiği gibi hakîkî Müslümanlarla Yehudilerden tamâmen ayrı ve müstakil bir hâlde inkişâf etmekdedirler.

Bu üç zümre: evvelâ İzmirlilerdir. Yegâne peygamber olarak Zevi Sabatayı tanımaktadırlar ki bunlara Selânikde Kapancılar ya’ni Oncular tesmiye olunmaktadır. Mikdarları takrîben iki bin beş yüz kişidir. Sâniyen Ya’kubîler ki re’is olarak hem Zevi Sabatayı hem de Keridoyu kabul etmekdedirler. Mikdarları takrîben dört bine bâliğ olub bunlara da Hamdi Beyler tesmiye edilir. Sâlisen “Omososlar”(اوموسوسلر) ya’ni basık burunlular ki peygamber olarak Zevi Sabatay ile Osman Baba isminde diğer birini tanırlar. ‘Adedleri üç bin beş yüz kadar olub Karakaşlar nâmıyla yâd edilirler. Bu Dönmelerin kâffesi İspanyolcayı unutmuşlar Türkce konuşurlar. Re’is-i rûhânîlerini Müslümanlar gibi hoca tesmiye ederlerse de bunlar ‘İbrânice bilirler ve ‘İbrânice mukaddes kitablarından okurlar.❞14

[14] Târihci. (1924). Dönmeler. Mihrâb, 15 Kânûn-ı sânî 1340, (5), s. 151-152. “Târihci” mahlaslı yazar yukarıdaki paragrafları şu eserden tercüme etmiştir: Jean Bruhnes & Camille Vallaux. (1921). La Géographie de L’Histoire içinde (s. 594-595). Paris: Librairie Félix Alcan.

❝Selanik’teki Alliance israélite universelle’in müdürü Joseph Nehama, Dönme öğrencilerinden bilgi edinerek, söz konusu Dönmelerin tahmini nüfusunu açıklamıştır. 1902 yılında, 4000 Yakubi, 3500 Karakaş ve 2500 Kapancı’nın Selanik’te yaşadığını söyler.❞15

[15] Marc David Baer. (2011). Selanikli Dönmeler: Yahudilikten dönenler, Müslüman devrimciler ve seküler Türkler (S. Kayır, çev.) içinde (s. 181). İstanbul: Doğan Kitap.

❝1900’lerde Selanik’te 118.000 kişi yaşıyordu, bunların 26.000’i Müslüman Türk’tü. 16.000 Yunan, 10.000 Romalı ve 66.000 Yahudi vardı. Bunların %70’i Sabetaist, Sabetaycı veya Dönme idi ve Selanik Osmanlı topraklarındaki en büyük Sabetaist nüfusa sahip şehirdi.❞16

[16] Gelardin, H. Erroll. (2012). Sabetaycı içinde (s. 10). İstanbul: Dinozor Yayıncılık.

❝Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Selanik’te yaşayanlar, atalarının ana dili İspanyolcayı kullanmaktan vazgeçmişlerdi, günlük hayatlarında Türkçe konuşuyorlardı. İbraniceyi batıni uygulamalarda gerekli bir dil olarak korumuşlardı ve büyük bir gizlilik içinde, çok iyi saklanmış sinagoglarında hahamların yönettiği esrarengiz ayinlerde bir araya geliyorlardı. Aralarından iş adamı ve tüccar olan yaklaşık on sekiz bin kişi, asla birbiriyle kaynaşmayacak üç ayrı mezhep oluşturmuştu.❞17

[17] Leon Sciaky. (2006). Elveda Selanik (Ü. Eriş & O. Ç. Deniztekin, çev.) içinde (s. 133-134). İstanbul: Varlık Yayınları. Sabataycılar Ladino’yu bütünüyle unutmamışlar, âyinlerinde kullanmaya devam etmişlerdir.

❝Dönmeler, XV. Yüzyılda, İspanya Kraliçesi İsabella tarafından kovulup, Osmanlı İmparatorluğuna göçen Musevilerin bir koluydu. Sabetay Sevi adı verilen ve kendisini “Mesih” ilan etmiş olan bir önderin başkanlığındaki bu kol, XVII. yüzyılda İslam dinini kabul edip Türkleşmişlerdi. Selanik’te Dönme cemaatinin, kentin sosyal, kültürel ve siyasal yaşamında önemli bir yeri vardı. 150 bin nüfusu olan bu kentte, 60-70 bin kadar Musevi, 30 bin Yunanlı, 30 bin Türk vardı. Türklerin 20 bini dönmeydi. Bütün topluluklar gibi, dönmelerin de kendi okulları, ibadet yerleri (cami; mescit ve tekkeleri), hastaneleri, kulüpleri, sosyal yardım merkezleri vardı.❞18

[18] Yıldız Sertel. (1994). Annem Sabiha Sertel Kimdi, Neler Yazdı? içinde (s. 24). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

❝1923 yılın Kasım ortası ile Aralık sonuna kadar.. Dönme muhacirlerin tahmini sayısı, 12 bin ila 15 bindi. Üsküp, Manastır, Tırhala, Serez veya Girit gibi diğer Balkan kentlerinden gelen Dönmeler ile nüfus mübadelesinden önce zaten Türkiye’de yerleşmiş bulunan Dönmeler, bu sayıya dahil değildi. (..) Örneğin, Jewish Bulletin, İstanbul’da 15 bin “Donmeh” olduğunu belirtir. Bkz. Jewish Daily Bulletin, 2 Aralık 1932, s. 3.❞19

[19] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 328-329). İstanbul: Doğan Kitap. Nüfus Mübadelesi kapsamında Sabataycılar şu şehirlere iskân etmişlerdir: İstanbul, İzmir, İzmit, Çanakkale, Manisa, Denizli, Muğla, Bursa, Balıkesir, Samsun, Antalya, Ankara, Giresun, Adana, Trabzon, Gümüşhane, Hatay, Antep, (Vatan, 12 Kânunısâni 1924, s. 2; Burul, 2006, s. 56; Baer, 2011, s. 225; Şişman, 2016, s. 328).


Sabataycıların Selânik’teki Muhitleri

Kösemen (2015), Tombstone Symbols and Neighbourly Relations of Sabbatean Dönmes başlıklı mühim sunumunda Sabataycıların teksif etmiş oldukları bazı mahalleleri resmetmektedir (dk 07:45-08:18). Sabataycıların, îtikadlarına benzer şekilde yaşam alanlarının da İslâm ve Yahudilik arasında konumlanması ayrıca dikkate şayan bir husustur (Vidyo 1; Görsel 14, 17 ve 19).

Vidyo 1. Kösemen, C. M. (2015, August 26). “Tombstone Symbols and Neighbourly Relations of Sabbatean Dönmes” [Vidyo]. YouTube.

Elbette beşerî yapılar haritadaki gibi keskin sınırlar arz etmez. Beşerî yapılar geçişlidir, geçirgendir, muhtelittir. Nitekim Müslüman mahalleler tasnifinde sınıflandırılan şehrin doğusundaki Koca Kasım Paşa Mahallesi söz konusu geçişli olmaklığa iyi bir örnek teşkil eder. Bu hâdiseyi, Sabataycı toplumsal tabakalaşmasının yerleşim meselesine bir izdüşümü olarak değerlendirmek mümkündür. Maaminler, batıcılaşma cereyanının tesiriyle manevî olduğu kadar fizikî bakımdan da (Yakubî, Karakaş ve Kapancı hiziblerine göre) mevcut mekânlarında muhafazakârca yoğunlaşmışlardır; ıslahatçılar, kat’-ı münasebet etmiş (muhabbeti, ahbaplığı kesmiş) hizibleri birleştirmeye çabalamaktadır binaenaleyh Sabataycı müşterek mekânlar terkib etmişlerdir; türkleşmek ve sekülerleşmek temayüllü laikler ise Sabataycı saikten maada suriçindeki Müslüman, Yahudi ve Rum mahallerde ve kentsel dönüşüm neticesinde surdışında kurulan mutenâ banliyölerde (Hamidiye Mahallesi’nde, Kelemeriye Mahallesi’nde, Çayır Mahallesi’nde) ikâmeti tercih etmişlerdir.

Görsel 12. “Selânikde Yalılar Caddesi” (G. Bader, Atatürk Kitaplığı).

❝Ustrumcadaki hocalarımdan Pembe Hanım, oradan birisiyle evlenmiş Yalılar’da oturuyordu. Yeni çocuk doğurmuştu. O bebeği görmeye gitmiştik. Çakıl taşlı palmiye ağaçlı bahçeden geçtiğimizi, evin gayet lüks olduğunu hatırlıyorum. Yalılar denen yerde oturanların çoğu dönmeler yani Sabetaycılardı ve tabii zengin bir muhitti orası.❞20

[20] Gündüz Vassaf. (2001). Annem Belkıs (6. baskı) içinde (s. 64). İstanbul: İletişim Yayınları. Gündüz Vassaf’ın annesi Belkıs Hanım ile Kapancı Sabiha Derviş’in kocası Zekeriya Sertel, baba bir kardeştir (Vassaf, 2001, s. 5). Gündüz Vassaf’ın babası Ethem Bey, Kemal Atatürk’ün büyük halası Nimetî Hanım’ın ikinci nesil torunudur (Vassaf, 2001, s. 6). Belkıs Hanım, kocası Ethem Bey’in burnu hakkında şöyle demektedir: “Yahudi burnuna benzerdi” (Vassaf, 2001, s. 242). Gündüz Vassaf (2006), amcasının torunu Fatma’nın evliliği ve din değiştirmesi bahsinde O’nun bir teyzesinin dönme kökenli olduğunu belirtmektedir: “Fatma, bir Yahudiyle evlenince, kendisi de dinsiz olan ama dönme bir aileden gelen bir teyzesini anımsayarak, Museviliği benimsedi.” (s. 271).

Görsel 13. Akıl ve Sinir Hastalıkları Mütehassısı, 1950-1954 Demokrat Parti Kocaeli Milletvekili Ethem Vassaf (Vassaf, 2001, s. 220).

Anastassiadou’nun (2001) belirttiğine göre “Dönmelerin en aydınları olan İzmirliler” (Kapancılar) ekseriya tuhafiyeci, çerçi, hırdavatçı ve buna nisbeten daha az sayıda öğretmen, doktor, mühendis, veteriner olmakta idi. Üç hizbin “en yoksul ve en eğitimsiz kesimi olan Kunioso’lar” (Karakaşlar) ayakkabıcılık, berberlik, tellallık, kasaplık ve benzeri işkollarında çalışmaktaydı. Kapancılar ve Karakaşlar, Selânik’in “kuzeydoğusunda aynı mahalleyi paylaşıyordu”. Türkçeyi “iyi bilmeleriyle ün yapmış Yakubiler” ise “çoğunlukla bürokrasi içinde yer alıyordu” ve şehrin “kuzeybatıdaki bir mahalle”sinde kâim idiler (s. 69).

Görsel 14. “Osmanlı Selâniki’nde Dönme Muhitleri” (Kösemen, 2015, dk. 08:06).

Ebu’l-Mecdet, Yakubiler için “Selanik’in Yılan Mermeri ve Yeni Kapı mahallelerini kendilerine münasip görmüşlerdir” demektedir (Varol ve Şişman, 2015, s. 215).

Görsel 15. “Selânik’in Yılan Mermer Mahallesi” (Archaelogy Wiki).
Görsel 16. “Yeni Kapu Harici” (Atatürk Kitaplığı Arşivi).

❝Karakaşlar ile Kapancılar da, Mithatpaşa ve Sabripaşa mahallelerinde yaşarlar ve birbirlerine “Komşu Ağalar” derlerdi. Söz konusu hanımın aktardığına göre, günbatımından sonra, insanlar Orta Evi ya da Kal‘de toplanır ve dini törenler icra ederlerdi❞21

[21] llgaz Zorlu, Sabataycı Bir Anıt: Beyaz Emne; Aktaran: Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 251). İstanbul: Doğan Kitap.

Görsel 17. Mezkûr verilere göre Yakubî, Karakaş ve Kapancı muhitleri (harita: Anastassiadou, 2001, s. 68).

❝Selanik’te Dönmeler, başkalarının ibadetlerini gözlemlemeyeceği ya da onları bu yüzden rahatsız etmeyeceği özel mahallelerde yaşarlardı. Yoksul Karakaşlar çoğunlukla kent merkezinde çeşitli mahallerde yan yana yaşarlardı. Yakubiler kentin batısındaki Yeni Kapı Mahallesi ile Tschingane Mahallesi’nde yaşarlardı. Diğer yandan Kavajero (Kapancılar), Selanik’in merkezindeki özel bir mahalde yaşardı; ancak hatırı sayılır sayıda aile de, Kalamaria denilen seçkin bölgede yaşardı.❞22

[22] Struck, Die Verborgenju dische Sekte; akt., Şişman, 2016, s. 251.

Görsel 18. Selânik suriçi ve banliyöleri (Gencer, 2012, s. 386; DOA-HRT.H.1099).

❝Selanik’te Karakaş ve Kapancı üyelerin yaşadığı diğer mahalleler, Balat, Katip Muslihiddin, Kasımiye, Sinancık, Hacı İsmail, Hacı Hasan ve Osman Baba’nın evinin ve (daha sonra) türbesinin bulunduğu Kadı Abdullah mahalleleriydi. Baer’in de gösterdiği gibi, 20. yüzyılın başında her mezhepten zengin Dönmeler ile bazı “özgürleşmiş” Dönmeler, kent surlarının dışında yer alan, yeni kurulmuş, zengin Hamidiye mahallesine taşındı. Akyalçın’a göre, bazı zengin Dönmelerin eski mahallelerinde kalmaya devam etmesinin nedeni, geleneksel yapılarını muhafaza etmek istemeleriydi.❞23

[23] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 251-252). İstanbul: Doğan Kitap.

Görsel 19. Eldeki verilere göre Sabataycıların ekseriyetle ve yer yer meskûn oldukları muhitler (sarıyla boyalı veya taranmıştır) yukarıdaki gibi tasvir edilebilir (harita: Gencer, 2012, s. 453).

Sabataycıların Selânik Şehrindeki Nüfuzu

Yakubî avukat Mustafa Arif Efendi’nin (d.1268/1852) defterinde mukayyed olan soyağacına göre pederi Osman Sırrı Efendi (d.1206/1791-1792), Mısır Hidivi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Serkâtibi ve Sermüvezzi-i Divan Kâtibi; amcası Mehmet Efendi, Mal Kâtibi; 5’inci ced büyük dedesi Mehmet Çelebi (d.1047/1637-1638), Selânik Bedesten Nâzırı ve Umur-ı Ticariyye ve Hukukiye Müdürü idi. Bedesten Nâzırı Mehmet Çelebi’nin diğer oğlu İsmail Ağa, Bedesten Kâtibi; torunu Mehmet Ağa, Yenişehir Gümrükcüsü; ikinci nesil torunu Küçük Osman Ağa, Madenler Emini ve Sultan Kethûdası; üçüncü nesil torunu Şeşbeş İsmail Ağa ise İhtisab Ağası idi (Kenber ve Akyalçın-Kaya, 2018, s. 299-300).

İngiliz askerî diplomat William Martin Leake (1825), 1804 senesinde Kuzey Yunanistan’ı gezmiş ve daha sonra neşrettiği seyahat notlarında ise Sabataycıların nüfuzuna ilişkin şu cümlelere yer vermiştir: “Yahudi cimriliğini ve çalışkanlığını miras aldıklarından genellikle zengindirler ve aralarında Selanik’teki en zengin Türklerden bazıları bulunur. İstanbul’da nazırlardan birisi olan Hasan Adjik ile Selanik’te Gümrükçü olan kardeşi, maamin‘dir.” (s. 250; Şişman, 2016, s. 207). Sicill-i Osmanî kaydına göre Selânikli Mehmed Ağazade Hasan Ağa (ö.1224/1809) zenginliği sayesinde gümrük eminliğine merfû olmuş ve ayrıca sırasıyla [i] bina emîni, [ii] matbah emîni, [iii] kasapbaşı, [iv] Mısır Ordusu nüzul emîni, [v] tersane emîni olarak resmî görev yapmıştı (Süreyya, 1996, c. 2, s. 608). Tersane-i amire emîni iken bir ayağı felç geçiren Selânikî Hasan Ağa, padişahın hekim ve cerrahları tarafından muayene edildiği hâlde vefat etmiştir. Hasan Ağa’nın terekesi oldukça dikkat çekici: Dersaadet’te konak, eşya, sehm (resmî senet), mâlikâneler; Selânik’te ise çiftlikler, akarâtlar, oniki bin kese altın akçeye baliğ servet (Beydilli, 2013, s. 114).

Duhan gümrükcülüğü makamında Selâniklilerin ağırlığı dikkati çekmektedir: es-Seyyid Elhâc Selânikî Nu’mân Bey (ö. 6 Mayıs 1787), Selânikî Seyyid Osmân Ağa (ö. 16 Şubat 1800) [Beydilli, 2013, s. 83, 86]. Nitekim Bâb-ı Âlî’de maaminler için duhan tütün taifesi denilmekteydi (Şişman, 2016, s. 207). Örneğin Ahmed Sâfî’nin belirttiğine göre Sultan Üçüncü Selim’in bir kılıç hediye etmiş olduğu şerbetdâr (darüşşifadaki ispençiyar, eczacı) bir Yakubî idi (akt., Şişman, 2016, s. 218).

Yakubîler, aleyhlerinde faaliyet yürüten Selânik Valisi Hüsnü Paşa’yı, İstanbul’a nüfuzlu kişiler gönderip en az beş bin lira rüşvet vermek sûretiyle, 1862’de Yanya’ya tayin ettirmiştir. Hüsnü Paşa, Sadâret’e göndermiş olduğu 16 Zilhicce 1278/10 Haziran 1862 tarihli muhtırasında Avdetî taifesini rûhen Yahudi tanımlamış (DOA, A.MKT.UM., 572/1) ve “toplantı evleri, mahkemeler ve işkence mekânları da dahil paralel örgütlenmeye sahip olduklarını” belirtmişti (Şişman, 2016, s. 215-218).

Selânik’te yayınlanan “Yeni Asır” gazetesinin kurucularından Yakubî Abdurrahman Arif Efendi, Selânik Surre Emininin yani kutsal yerlerin bakım, onarım ve her türlü ihtiyaçlarının karşılanması için hükümdar adına toplanan vergileri Mekke ve Medine’ye götüren görevlinin kerîmesi Rahime Hanım ile evliydi (Parlak, 1986, s. 115). Nitekim Yakubî Şeşbeşzade Ali Rıza Efendi, 4 Cemâziyelevvel 1309/6 Aralık 1891 tarihli arîzasını Selanikli Sûrreeminizadelerden imzasıyla Sadâret’e göndermişti (DOA, Y.PRK.MŞ., 3/54, s. 2; akt., Cengiz, 2008, s. 91, dipnot 8).

Sermaye ve Ticaret

Hicrî 1315 (miladî 1897) tarihli Selânik Vilâyeti Salnâmesi’ne göre 18 banker arasında 3 Müslüman yer almaktadır ve en az ikisi Sabataycıdır: [3] Kapanî Mehmed Efendi, [4] Hikmet ve İzzet Kumpanyası, [16] Karakaş, Şevket, İbrâhim ve Mahdumları (s. 298).

“Büyük Tâcirler” listesindeki 66 şahıs veya iştirakin 50’si gayrimüslimdir. “Müslüman” sınıftaki 16 kişinin ise en az 10’u (%62,5’tan %63) Sabataycıdır: [1] Ahmed Efendi Râbi’, Ehad ve Emin Receb Efendiler ve Kumpanyası (üzümcü), [4] Kapanî Ahmed Efendi (manifaturacı), [5] Hasan Âkif Efendi (duhân/tütün tâciri), [18] Aziz ve Edhem Efendiler (manifaturacı), [20] Mehmed Karakaş ve Balcı Kardaşlar (mütenevvî tüccar), [21] Dilberzâde Kardaşlar (manifaturacı), [27] Telci Osman Efendi (manifaturacı), [30] Mustafa Cezzar ve Mahdumları, İpekçi Kardaşlar (tuhafiyeci), [41] Şamlı Mustafa ve Mahdumları (mütenevvî tüccar), [54] Kibaroğlu Abdurrahman ve Dilber Kardaşlar (hurdacı) (s. 299-302).

Hicrî 1325 (miladî 1907) tarihli Selânik Vilâyeti Salnâmesi’ne göre Bankalar ve Bankerler listesindeki 14 bankerin 12’si gayrimüslim, “Müslüman” sınıfındakilerin tamamı ise Sabataycıdır: [3] Kapanî Mehmed Efendi ve [14] Şinâsi Mürtezâ ve Ehadzâdeler (s. 578).

“Büyük Tâcirler” listesindeki Sabataycılar şöyle sıralanmaktadır: [1] Emin Receb Aziz Efendi (manifaturacı), [3] Kapanî Ahmed Efendi (manifaturacı), [4] Hasan Âkif Efendi (duhân/tütün tâciri), [12] Dilberzâde Kardaşlar (mütenevvî tüccar), [13] Mehmed Karakaşzâdeler (manifaturacı), [14] Mehmed Balcı Kardaşlar (manifaturacı), [15] Edhem Derviş (manifaturacı), [20] Telci Mehmed Sâmi Efendi (manifaturacı), [23] İpekçi Kardaşlar (tuhafiyeci), [24] Mustafa Cezzar ve mahdumları (tuhafiyeci), [36] Şamlı Mustafa mahdumları (mütenevvî tüccar), [45] Kibaroğlu Karındaşlar ve Mahdumları (hurdacı) (s. 579-581). Listede yer alan [5] Hüsnü ve Mustafa Efendiler, [34] Câfer Sâdık Efendi (keresteci) ve Nûri bin Mûsâ Efendi hakkında Sabataycı olup olmadıklarına ilişkin herhangi kat’î bir veriye henüz sahib değiliz. O hâlde, Selânik şehri “Müslüman” Büyük Tâcirlerinin en az %80’i (15’te 12’si) Sabataycı idi sonucuna varılmaktadır.

Banker Mehmed ve manifaturacı Ahmed Kapancı kardeşler ile manifaturacı Emin Receb Efendi’nin (ki Kapancı hizbine mensubdur) altın lira cinsinden servet birikimleri ise dikkat çekici boyuttaydı (Tablo 3).

Tablo 3. Selânik şehrindeki bankerlerin altın lira cinsinden sermaye birikimleri (Lapavitsis & Cakiroglu, 2019, s. 134)

İdare

Şişman’ın belirttiğine göre Selânik şehrinin “Müslüman” sınıfına mensub son beş belediye reisi Sabataycı kökenli idi (Gazete Davul, 2022, dk. 43:50-45:50).

Vidyo 2. Gazete Davul, “Gelenek ve modernlik arasında Sabataycılar…“, 15 Mart 2022.

Baer (2011), Sabataycı belediye reisi Yakubî Ahmed Hamdi Bey’in Selânik için ehemmiyetini şöyle özetlemektedir: “Uluslararası mali çevrelere bağlı olup kentte yeni iş alanlarının oluşumundan faydalanan Dönme belediye yerel yetkilileri, kentin dönüşümünde çok önemli bir rol oynamışlardır. Bir kent reformcusu, yerel memur ve Batı Avrupa’yla bağlantıları olan işadamı Yakubi Hamdi Bey yerel siyasetteki en göze çarpan Dönme’ydi. Çeşitli yatırımları arasında liman bölgesindeki bir otel ve Hasan Akif’in tütün ticarethanesi de dahil olmak üzere, diğer Dönme işyerlerinin de bulunduğu, şehrin başlıca ticari mahallesinde (İştira), birbirine bitişik en az yedi dükkanı bulunuyordu. (..) Hamdi Bey 1893’te belediye başkanı olmuş ve 1902’ye kadar bu makamda kalmıştı. Belediye başkanı olduktan sonra, Selanik’in yaşam koşullarını iyileştirmek ve nüfusun refahını ve üretkenliğini artırmak için, zamanının diğer ilerici siyasetçileri gibi, coğrafya, demografi ve hijyenden yararlanmıştı. Hamdi Bey mesleki beceri ve deneyimini kent yönetiminde kullanarak, şehri kârlı bir şirket gibi yönetmiştir: Borç almış, inşa etmiş, satmış, kâr elde etmiş ve yatırımlar yapmış, ürününü tanıtmıştır. Diğer Osmanlı şehirlerindeki kent reformcuları gibi, Hamdi Bey de Selanik’i özgürce nefes alan, hayat dolu ve büyüyen, sağlıklı bir şehir haline getirmeyi hedeflemiştir. Sermayesinin bir kısmını Batı Avrupa’dan tedarik eden özel şirketler kurmuş, bu şirketlerle desteklenen yerel yönetim vasıtasıyla devlet hastaneleri ve itfaiye teşkilatı kurmak, sokaklara taş döşemek ve süpürmek, halk sağlığına katkıda bulunmak adına umumi tuvaletler inşa etmek, şehir içi ulaşımı desteklemek için önce atlı ve sonrasında elektrikli tramvay hizmeti sunmak, özel ve kamusal alanları havagazı kullanarak aydınlatmak ve yaşam kalitesini artırmak için evlere su hattı bağlamak gibi hizmetler sunmuştur. Kendisine, Selanik Osmanlı Anonim Su Şirketi’ni kurma imkanını sağlayan Selanik’in su hattını inşa etme, yönetme ve musluğa bağlama imtiyazı, imparatorluk tarafından verilmiştir, şirket Belçikalı sermayedarların desteğiyle kurulmuştur. Şehirde kurduğu ya da yönettiği tüm şirketler, kısmen Belçika sermayesiyle veya Belçika şirketleri tarafından finanse edilmiştir. 1900’lü yıllara gelindiğinde ailesi, daha sonra öldüğü ve gömüldüğü yer olan Brüksel’e yerleşmiştir. Hamdi Bey ve kardeşi Ömer’e, Vardar Nehri’ni yük taşıma kapasitesi az gemilerin geçişine elverişli hale getirmeleri için imparatorluk tarafından elli yıllık imtiyaz verilmişti. Ayrıca, Hamdi Bey’e tramvay hattı kurması ve geliştirmesi için de imtiyaz verilmiş, bunun sonucunda Selanik Tramvay Şirket-i Osmaniyesi’ni kurmuştu. Kendisine Selanik’teki Osmanlı Gaz Şirketi’ni kurması için de ruhsat verilmişti. O belediye başkanı olduktan sonra, belediye idaresi atlı tramvay ulaşımını desteklemiş ve denetlemişti (elektrikli tramvay 1907-8 yıllarında, elektrik ve telefonla birlikte gelmiştir). Hamdi Bey şehirdeki tüm sokakları taş döşemek istemişti. Bunu başaramamış olsa da, şehrin görünümünü başka açılardan değiştirmiş, neo-klasik ordu kışlaları, hükümet konağı ve belediye hastanesi de dahil, Selanik’teki kamu binalarının çoğunu planlaması ve inşa etmesi için İtalyan mimar Vitaliano Poselli’yi işe almıştı. Hamdi Bey, vişne suyu akan çeşmeyi hayata geçiren belediye başkanıdır. Bunun yanı sıra, sahildeki hem İslami, hem modern özellikler taşıyan balık pazarını inşa ettirmişti; müşteriler bu temiz ve hijyenik pazara, İslami mimarinin çeşitli özelliklerini barındıran ön cepheden geçerek adım atıyorlardı. Poselli’nin eklektik Dönme Yeni Cami’sini tasarladığından daha önce de söz edilmişti. Hamdi Bey’in bir Yahudi değil, Dönme olması, onun belediye başkanlığına seçilmesinin anahtarıdır. O dönemde, ne kadar zengin ya da nüfuzlu olurlarsa olsunlar, hiçbir Hıristiyan ya da Yahudi’nin belediye başkanı olması mümkün değildi. Hamdi Bey belediye başkanı olduğu dönemde, Yakubilerin (halk arasında Müslümanlığın gereklerini en yakından takip eden Dönme mezhebi) de lideriydi (bu durum, sonradan tüm Yakubi mezhebi üyelerinin Hamdi Beyler olarak tanımlanmasına yol açmıştır). Belediye başkanı olması Yakubilerin ekonomik çıkarlarını gözetmesine olanak vermiş ve belediyenin kurulmasının üzerinden on yıl bile geçmeden (Yakubi Dönmelerinin belediyedeki hakimiyetleri -tıraş ettikleri kafaları kimliklerini açığa vuruyordu-; en azından bir valinin, Mithat Paşa’nın dikkatini çekse de), İstanbul’dan tayin edilen valilerin şüphesini uyandırmadan ve müdahalelerine maruz kalmadan, yerel siyasete atılmalarını sağlamıştır.” (s. 116-118).

Serez eski meb’usu, Selâmizade Ahmet Hulusi Tanman 1902-1906 yılları arasında Selânik Belediyesi Reisliğini îfâ etmiştir; Şirket-i Hayriye’de başmüdürlük yapmıştır (Milliyet, 03 Mart 1965, s. 7; Milliyet, 10 Şubat 1976, s. 11; Şişman, 2016, s. 293).

Selânik’in en zengin “Müslüman” bankeri ve Ticaret Odası reisi Mehmed Kapancı’nın kardeşi olan manifatura tüccarı Ahmed Kapancı, Selânik Belediye Meclisi Reisi olarak vazife görmüştür (Baer, 2011, s. 118; Christopoulou, 2015, s. 55; Tarablus, 2022, s. 96).

Osman Âdil Bey (d.1868), Yakubî Ahmed Hamdi Bey’in oğludur (Akyalçın-Kaya, 2015, s. 38). 5 Cemâziyelevvel 1316/21 Eylül 1898’de Hariciye Nezâreti’ne; 25 Zilhicce 1316/6 Mayıs 1899’da 500 kuruş maaşla Umur-ı Hukukiye-i Muhtelite Müdür Muavinliğine tayin edilmiştir (DOA, İHUS-68-14; DOA, BEO-1198-89834; DOA, İHR-362-37; DOA, BEO-1304-97743). Avukat olarak Veritas ve Şûrâ-ı Âli-i Osmânî (Türkiye Yüksek Şurası) mason locasının kurucu üyelerindendi ve 33’üncü dereceye, üstâd-ı âzamlığa yükselmişti (Layiktez, 1999, s. 99, 133; Türe, 2016, s. 61). Selânik Şirket-i Tramvay Osmaniyesinin ve Selânik Su Şirketinin yönetim kurulu üyesiydi (Dimitriadis, 2013, s. 139; Yetişgin ve Özdamar, 2018, s. 280). Osmanlı Jokey Kulübü’nün genel sekreterliğinde bulunmuştur (Torun, 2021). 1908 senesinde Selânik Belediyesi Reisi olarak vazife görür [DOA, Dahiliye Defterler (DH. SAİDd), 83/489; akt., Yetişgin ve Özdamar, 2018, s. 283, dipnot 47]. Bununla birlikte 1908 intihabından evvel görevinden istifa ederek Belçika’ya iltica etmiştir (Dimitriadis, 2013, s. 203, dipnot 69).

Görsel 20. “Selânik Cemiyet-i İslâmiyesi re’isi sânîsi Osman Âdil Bey”, 16 Haziran 1913 (Servet-i Fünûn, 3 Haziran 1329/22 Receb 1331, Numero 1151, s. 160).

Osman Said (Somersan) Bey, Yakubî Ahmed Hamdi Bey’in yeğeni, kız kardeşinin oğludur (Akyalçın-Kaya, 2015, s. 38).

Görsel 21. Selânik Belediye Reisi Osman Said (Somersan) Bey, şehri, Yunan işgâl kuvvetleri kumandanına resmen teslim ederken, 1912 (Barış Murat Aydoğan, Pinterest).

❝Hamdi Bey’den sonraki Dönme belediye başkanları, Yakubi (?) Ahmet Hulusi Bey (1902-1906), Kapancı Ahmet (1906-1909), Hamdi Bey’in oğlu Osman Adil (1909-1912) ve Hamdi Bey’in yeğeni Osman Sait [Somersan] (1912-1916 ve 1920-1922) oldu; bu isimler, Yahudilerin ve Türklerin de yardımıyla, kenti Yunanlıların eline geçene kadar yönetti. Osman Sait’in, kentin Yunan yönetimine geçmesinden sonraki ilk yıllarda da görevini sürdürmesi de ilginçtir.❞24

[24] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 293). İstanbul: Doğan Kitap.


Kemal Atatürk’ün Sabataycı Habitatı

Kemalist tarih yazımının kurucularından Enver Behnan Şapolyo, ilk baskısı 1944 senesinde yapılan “Kemâl Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi” nam kanonik eserinde önemli bir gerçekliği belirtmektedir: Atatürk’ün doğumundan, vatan hizmetine atılıncaya kadar olan çocukluk hayatı bilinmemektedir. Buna ait yazılı vesikalar da yoktur (s. 16). Binaenaleyh Kemal Atatürk’ün ailesi ve Selânik mazisi hakkında bilgilerimiz mecburen ikincil kaynaklara dayanmakta ve hâliyle de çok sayıda çelişkili rivayetle karşılaşılmaktadır. Zirdeki bilgiler ise söz konusu kaynakların mümkün mertebe mukayese edilmeleri suretiyle tercih edilmiştir. Ayrıca, Kemal Atatürk ve ailesinin bu husustaki suskunluğu da dikkat çekmektedir.

Kemal Atatürk’ün baba tarafından dedesi Firârî Kırmızı Hafız Ahmed Efendi, ihtida etmiş bir Bulgar kızın resmen Müslüman olmak için geldiği Selânik şehrinde Rumlarca kaçırılmasına binaen Alman ve Fransız konsolosların galeyan hâldeki bir güruh tarafından Saatli Camii’de öldürüldüğü ve beynelmilel ciddî bir meseleye dönüşen 6 Mayıs 1876 Selânik Vak’asının failleri arasındadır ki firârî lakâbını salben idam veya hapsedilmemek için Makedonya dağlarına çekilmesine borçludur. Adlî tahkîkat neticesinde (Zübeyde Hanım’ın evladı gibi sevdiği, Kemal Atatürk’ün hemşerisi ve yakın arkadaşı olan Hasan Tahsin Uzer’in dayısı da dâhil) 10 kişi idama mahkum edilmiş ve cezaları infaz edilmiştir (Aydemir, 1994, s. 31; Şahin, 2010, s. 12; Tepekaya, 2013, s. 1050). 1876 Selânik Vak’ası, Sultan Abdülaziz’in hal’ edilmesinin sebepleri arasında da yer almaktadır. Konumuzla alâkasına gelecek olursak, Ebu’l-Mecdet’in belirttiğine göre “eli silah tutan Müslüman camiye gelsin ilanı üzerine herkesten evvel camiye koşanlar dönmelerdi. Hatta Bulgar kızını hanesinde muhâfaza eden yine bir dönme ailesi idi.” (Şişman ve Varol, 2015, s. 222). Zira olayın vukû bulduğu mekân Saatli Camii de Sabataycıların tercih ettiği bir ibadethane idi (Baer, 2011, s. 57; Şişman, 2016, s. 257). O sıralarda kâtiplik ve dava vekilliği yapmakta olan Yakubî Mustafa Arif Efendi, gelişmeleri günü gününe not etmiştir (Kenber ve Akyalçın-Kaya, 2018, s. 142-143). Ömer Seyfettin, idam edilmiş eşhası başı kabak Müslümanlar olarak nitelendirmiştir (Tepekaya, 2013, s. 1052); mevzubahis nitelik ise başı usturayla tıraş eden Yakubîlerin hususiyetine mutabıktır (Küçük, 1992, s. 417). Olayın yatıştırılmasında hizmet sebkat ettiği anlaşılan Yakubî Şeşbeşzâde İsmail Ağa ise 4 Cemâziyelevvel 1293’te (28 Mayıs 1876’da) Mecîdî Nişan ile taltif edilmiştir (DOA, İ.MMS-54/2423). Hristodulu (2008), Kırmızı Hafız Ahmed Efendi hakkında şunları zikretmektedir: “Ali Rıza Bey’in babasının, yani Mustafa Kemal’in dedesinin devlet memuru olduğu sanılıyor. Bazı tarihçiler onun öğretmen olduğunu, bazıları da büyük ihtimalle orduyla, özellikle de deniz kuvvetleriyle ilişkisi olan yüksek rütbeli biri olduğunu bildiriyor. O dönemdeki söylentilerde de onun dönme olduğu ileri sürülüyor. Adı Ahmet Rıza’ydı ve kızıl saçlarından ötürü ‘Kırmızı Hafız’ olarak anılıyordu. Hafız, Kuran’ı ezberden okuyabilen kimselere verilen fahri dini ünvandı. Ahmet Rıza’nın bir de takma adı vardı. Onu ‘Kaçak’ diye çağırırlardı. Kemal Atatürk’ün dedesi, Mayıs 1876’da sadece Selanik’i değil, tüm Avrupa’yı sarsan trajik bir olaya katılır. Müslüman bir güruh tarafından Fransız ve Alman konsoloslarının Selanik’te linç edildiği bu kanlı olay tarihe ‘Selanik Vakası’ olarak geçer. Mustafa Kemal’in dedesi bu katliama önderlik etmiş, yakalanıp yargılanmış ve hapse mahkum olmuştur. Fakat kaçmayı ve hayatının sonuna kadar Makedonya dağlarında kaçak olarak yaşamayı nasıl başardığı bilinmemektedir.” (s. 63). Sabataycı olduğu belirtilen (Almaz, 2010, s. 290) Yanyalı Mustafa Abdülhalik Renda’nın (2018) hatıratında görüyoruz ki Abdülhalik’in Karakaşî Sabataycıların cemaat okulu Feyziye Mektebi Yanya iptidaîsindeki hocası, Yahudilikten mühtedi Yanyalı Hoca Ahmet Efendi Kokino imiş. Kokino, “kızıl saçlı” anlamına gelen bir lakab imiş (s. 34, dipnot 7-8).

Turan’ın (2017) aktardığına göre Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım aynı soydan gelmektedir (s. 21); nitekim Güler (2015), Mevlevî Şeyhi Rıfat Efendi’nin damadı Kılıçoğlu Hakkı Bey ile hem Ali Rıza Efendi’nin hem de Zübeyde Hanım’ın akraba olduklarını kaydeder (s. 83). Ali Rıza Efendi’nin kız kardeşi Hatice Hanım için de Şeyh Rıfat Efendi’nin gelini olduğu belirtilmekte (Güler, 2019, s. 26). Ali Rıza Efendi’nin baba evi, Yakubîlerin muhiti Yeni Kapı Mahallesi’nde idi ve Zübeyde Hanım, oradaki haneye gelin gitmişti (Şapolyo, 1958, s. 17, 25; Aydemir, 1994, s. 27). Ahırete irtihalinden sonra terekesinden Muhammed Nuri Şemseddin Nakşibendi’ye aid Miftahü’l-Kulub nam eser çıkmakla birlikte ailesinin Yeni Kapı Mahallesi’nde ikâmet etmesi ve daha da önemlisi sıhriyetinde bir Mevlevî şeyhinin var olması; Ali Rıza Efendi’nin de Yeni Kapı Mevlevîhanesi’ne bağlı olduğunu düşündürmektedir (Dimitriadis, 2016, s. XXI; Görsel 22). Şişman’ın (2016) belirttiğine göre Yeni Kapı Mevlevîhanesi’ne Sabataycılar rağbet etmekteydi ve öyle ki şeyhlerinden Mehmed Es’ad Dede, bir Kapancı idi (s. 300-301).

Görsel 22. Ulus, 11 Kasım 1969; akt., Göksel, 1988, s. 40. Vefat ilânına göre Kemal Atatürk’ün yengesi (amcasının zevcesi) Müberra Hanım, bir Mevlevî şeyhinin soyundandır.

Şapolyo’nun (1958) aktardığına göre Makbule Atadan, ebeveyninin evliliğini babasının görmüş olduğu bir rüyaya bağlamaktadır (s. 20). Kemal Atatürk’ün ise babası hakkında “Batı tarzı fikirlerin daha ziyade dine karşı olanlarına inanmış, serbest düşünceli bir insandı” dediği kaydedilmiştir (Turan, 2017, s. 36). Rivayetlerin sıhhat derecesini tahlil edecek başka kaynaklar maalesef mevcut değil lâkin Ali Rıza Efendi’ye dair anlatıların ikircikli bir profil resmetmesi dikkat çekicidir. Hakeza benzer ikircikli hâl Zübeyde Hanım hakkında da rivayet edilmektedir: “Zübeyde, kendisini tanıyanlar tarafından sanki ikili karaktere sahip biriymiş gibi hatırlanıyor: Canlı ve pırıl pırıl giysiler giyen, toplumsal açıdan bağımsız, fakat aynı zamanda dinine çok bağlı olan ve Müslüman gelenekleri el üstünde tutan bir kadın. Canlı, rahat giysileri yeğleyen Zübeyde dantellerle süslenmiş bluzlar ve renkli uzun etekler giyer, kıvırcık saçlarına takılar takardı.” (Volkan ve Itzkowitz, 2008, s. 45). Ebeveyndeki bahse konu ikircikli karakter, Kemal Atatürk’e de tevarüs etmiştir: “Selanik’te Mevlevi dervişlerinin törenlerini izlemiş ve hatta aralarına katılarak Hu! çekmişti. Ama aynı tatil süresince dans dersleri almış ve vals yapmasını öğrenmişti” (Mango, 2000, s. 47). İlbay’ın (2014) zikrettiğine göre Mustafa Kemal’in de dahil olduğu birkaç Harbiyeli arkadaş, teravih namazlarını Kasımiye Camii’nde kılar ve sonrasında birçok geceler gözdeleriyle buluşur, konuşur ve yolların karanlığından istifade ederlerdi (s. 27). Kasımiye Mahallesi de bir Kapancı muhiti idi (Baer, 2011, s. 56; Şişman, 2016, s. 251).

Şişman’ın (2018b) belirttiğine göre Yakubîler, evveliyetle Melamîlere; Kapancılar, daha ziyade Mevlevîlere; Karakaşlar, daha ziyade Bektaşîlere; bazı Sabataycılar ise Nakşibendîlere ilgi duymaya başlamış ve bu alâkalarını geliştirmişlerdir (s. 831). Bilinen ilk Sabataycı Mevlevî dervişi (müteakiben şeyhi) Karakaşî İshak Dede’dir. Diğer taraftan İshak Dede, Karakaş cemaatinin de oganı/hahamı idi (s. 832). Ebu’l-Mecdet’e göre Sabataycı Derviş Efendi, Nakşibendî tarikatına intisab etmiş ve dervişlikten şeyhliğe kadar yükselmiştir (Şişman ve Varol, 2015, s. 220). Kapancıların Mevlevîlerle olan münasebeti ise 20’nci asrın dönemecinde daha da belirginleşmiştir. Örneğin Mevlevî şeyhlerin mahdumları Mekteb-i Terakki’de ücretsiz okutulmaktaydı ve mektep merasimlerine mezkûr Mevlevî şeyhleri teşrif ederdi. Örneğin Selânikli Ûdî Ahmet Efendi ile Faiz Kapancı Mevlevî mûsıkîşinaslardan idi. Tütün tüccarı Duhânî Hasan Akif Efendi ailesi ve gümrük mültezimi Dervişalizade Nazmi Efendi bilinen diğer Kapancı Mevlevîlerdir (Şişman, 2018b, s. 833).

Görsel 23. Selânik Mevlevîhanesi’nin Sabataycı Şeyhi (Thessalonique a Travers L’objectif de la Granda Guerre, 1991; Altunsoy, 2020, s. 339).

❝Aralarında çoğunluğu mason ve dönme olan valilerin de bulunduğu, Selanik’in ileri gelen Müslüman nüfusunun önemli bir kesimi Mevlevi tarikatında yer alıyordu. Bu tarikat üyelerinin dini görüşleri bir çok noktada dönmelerin görüşleriyle benzerlik gösteriyordu. Bu nedenledir ki, çağdaş bir tarihçi şu soruyu sorma ihtiyacı duyuyordu: “Dönmelerin kutsal emirleriyle, Mevlevilerin kutsal sayılarının 18 olması bir tesadüf müdür?”❞25

[25] Hristos Hristodulu. (2008). Mustafa Kemal ve Selanik Yaşamı (B. Yamansavaşçılar, çev.) içinde (s. 53). İstanbul: Telos Uluslararası Yayıncılık.

Görsel 24. Sabataycı bir Mevlevî dervişi ve mahdumları (Tarablus, 2022, s. 135).

❝Mevlevi tarikatı “batılaştırılmış, kozmopolit çevrelerde çok popülerdi” ve “dönme” toplumu mensupları tarafından yayınlanan Gonca-i Edeb adlı dergide övülmüştü.❞26

[26] Andrew Mango. (2000). Atatürk içinde (s. 552, sonnot 28). İstanbul: Sabah Kitapları.

Görsel 25. “Selanik Mevlevihanesi, 1900’ler.” (Şişman, 2016, s. 261).

❝Selanik’te Kapancı ve Karakaş mezarlıkları Mevlevihane’nin yakınında iken Yahudi mezarlığına bitişik olan Yakubi mezarlığı da, Mevlevihane’ye giden yol olan Yeni Kapı Sokağı’nda yer almaktaydı.❞27

[27] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 260). İstanbul: Doğan Kitap.

Görsel 26. “Selânik’te Dönme mezarlığı. Eski Yenikapı Caddesi bugünkü Aya Dimitri Sokağı üzerinde” (Veinstein, 2001, s. 120).

Zübeyde Hanım’ın eğitimi hususunda Aydemir (1994), önemli bir bilgi derc etmektedir: “Zübeyde, Mustafa’sı için bu yolu iyi ve emniyetli buluyordu. Oğlunun din eğitimi alıp, ulema saflarına katılmasından ruhî zevk duyuyordu. Zaten Zübeyde’nin kendisine de biraz yaşlanınca ve okuma bildiği için, çevresinde Zübeyde Molla diyeceklerdir. Mollalık, kadınlar için de bir okumuşluk unvanıdır. Zübeyde’ye, oğlunu sarıklı hocalığa ve ulemalığa yöneltmek için kimlerin tesirler yaptığını kesin olarak tayin etmek zordur. Fakat Mustafa’nın mahalleden çocukluk arkadaşı kalacak olan Nuri’nin (Nuri Conker), sarıklı hoca olan babasının Zübeyde üstündeki tesirlerinden, ileride bizzat Mustafa bahsedecektir.” (s. 43). Sabataycı Nuri Conker’in pederi muallim Osman Nuri Efendi, Mithat Paşa Caddesi’nde bir mekteb sahibiydi (İlbay, 2014, s. 23) ve Şeriye başkâtipliği yapmıştı (Esen, 1937, s. 6).

Görsel 27. Sabataycı Osman Nuri Efendi (Gürsoy, 2020, s. 237).

Kemal Atatürk, annesinden aldığı terbiye ile bazı kişilere ibadet ettiğini belirtmiştir: “Ben, annemden aldığım terbiye ile hayatımın çok senelerini vehimler içinde geçirdim. O vehm edilen kişilere karşı çok ibadet ettim, çok dua ettim. Eğer zaman bana böyle yanlış bir terbiye vermemiş olsaydı belki çok zaman evvel başka türlü de düşünürdüm ve benim gibi herkes de başka türlü düşünürdü ve bu felaketlere uğramazdık!” (Turan, 2017, s. 26). Bilindiği üzere İslâmiyet’te Allah Te’âlâ Hazretleri’nden başkasına ibadet etmek şirktir (Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i İmrân, 64). Binanenaleyh İslâm akâidine fevkalâde aykırı olan söz konusu beyandaki hâl, Sabataycıların hâli ile benzerlik taşımaktadır: “Anonim bir genç Kapancı da, Karakaş ibadethanelerinde, Karakaşlar arasında tanrısallaştırıldığı için, Osman Baba’nın büstünün bulunduğunu belirtir. Gelin ile damat, ibadethaneye Mısırlı Ağa [cemaat lideri] eşliğinde girer. Önce gelin, sonra da damat Osman Baba’nın büstü önünde diz çöker, ardından büstün ellerini ve ayağını öperler. Sonra Mısırlı Ağa onları kutsar diye de ekler.” (Şişman, 2016, s. 256).

Ali Rıza Efendi, evkaf (vakıflar) ve rüsûmat (gümrük) dairelerinde kâtiplik, 1876 Osmanlı-Sırp Savaşı sırasında Selânik’te gönüllülerden kurulan ve daha sonra da Pâyitaht’a gönderilen Asâkîr-i Milliye Taburunda mülâzım-ı evvellik (üsteğmenlik), Selânik gümrük mültezimliği, kereste ve tuz tüccarlığı yapmıştır (Sungu, 1939, s. 289-293; Cebesoy, 1967, s. 3; Aydemir, 1994, s. 3, 39-40; Akit Tv, 2020, dk. 49:00-49:50). Kereste ticaretindeki ortağı, Hamidiye Mahallesi’nde mukim Cafer Sadık Efendi; Hristodulu’nun (2008) belirttiğine göre Zübeyde Hanım’ın uzaktan akrabasıydı (s. 77).

https://youtu.be/6dC1qJpdwno

❝Hükümet dairleri, gümrükler, bankalar, okullar ve matbuat alemi kahir ekseriyetle Dönmeler tarafından kontrol ediliyordu. 1880’lerden itibaren Şehrin son beş belediye başkanının hepsi Dönmeydi.❞28

[28] Cengiz Şişman. (2018). Soru ve Cevaplarla Sabatay Sevi ve Sabataycılar içinde (s. 115). İstanbul: Kopernik Kitap.

❝K. Moskof, toplu halde İslamiyeti seçtikten sonra Müslüman mahallelere göç eden “Dönmeler”in evlerinin konu olduğu farklılaşma hakkında gözlemlerde bulunur. Çoğu zengin tüccarlardır ve Müslüman mahallesinin ortalamasının üzerindeki bir toplumsal tabakaya mensupturlar.❞29

[29] Gilles Veinstein. (2001). (Ed.). Selânik 1850-1918 (2. baskı) içinde (s. 40). İstanbul: İletişim Yayınları.

Ali Rıza Efendi kereste tüccarı olduğu dönemde zevcesi Zübeyde Hanım’la birlikte Koca Kasım Paşa Mahallesi Muhtar Sokak’ta bulunan 38 numaralı, 9 odalı ve bir mutfaktan mürekkeb evi 1878 yılında 13.500 kuruş bedelle (13.500 kuruşun ne anlama geldiğine ilişkin olarak Ali Rıza Efendi’nin terekesinden çıkan Lugat-ı Osmânî’ye 5 kuruş, pantolona 20 kuruş, paltoya 40 kuruş değer biçildiğini ve 1883 senesine gelindiğinde ise evin parasal kıymetinin 32.000 kuruşa bâliğ olduğunu belirtebiliriz) satın almışlar ve buraya taşınmışlardır. Ayrıca, yeni bir ev de inşa ettirmişlerdir. Çiftin dördüncü evlâdı Mustafa hicrî 1296 senesinde (1880 ya da 1881) bu evde dünyaya gelmiştir (Dimitriadis, 2016, s. 15-18). Aydemir (1994) Mustafa’nın doğduğu muhit olarak Ahmet Subaşı Mahallesi’ni zikretmekte (s. 22); Mango (2000) ise daha ihtiyatlı bir biçimde doğum yerini “Ahmetsubaşı (ya da Kocakasım) semti” olarak belirtmektedir (s. 33). İki mahalle kuzey-güney doğrultusunda birbirinin komşusudur ve Pembe Ev sınırda konumlanmıştır. Üstelik de mahalle ve sokak isimleri sık sık değişikliğe uğramaktadır. Bu muhit Sabataycıların yaşadığı bir muhittir. Örneğin Karakaşî Sabataycı Osman Kermen, Ahmet Subaşı Mahallesinde mukim iki katlı aile konağında 1916 senesinde dünyaya gelmiştir (Özsoy, 2014, s. 30-31).

Görsel 28. Kuzey-güney istikametinde komşu iki mahalle ve sınırda mukim “Pembe Ev” (Dimitriadis, 2008, s. 91; Güler, 2015, s. 294).

Birçok Atatürk biyografisinde Arnavut olduğu da iddia edilen Ali Rıza Efendi’nin ticarî meslek tercihi Sabataycı habitata, ilişkiselliğe uygun düşmektedir: ❝Kapancı mezhebinin röportaj yaptığım bir üyesine göre, ailesinin önemli kereste tüccarları olan bazı üyeleri, Arnavut ya da Sırp vatandaşlıkları olduğu için, nüfus mübadelesinin ardından Selanik’te kalmayı başarmışlardı.❞30

[30] Marc David Baer. (2011). Selanikli Dönmeler: Yahudilikten dönenler, Müslüman devrimciler ve seküler Türkler (S. Kayır) içinde (s. 250). İstanbul: Doğan Kitap. Kapancı Sabiha Sertel’in biyografisinde, aralarında zengin kereste tüccarlarından Etem Efendi’nin kızının da bulunduğu “arkadaşlarının zengin Dönme kızları” olduğunu okumak mümkündür (s. 71). Nüfus mübadelesinden sonra, Sabataycılar; tekstil, kereste ve tütün ticareti yapmayı sürdürmüşlerdir (s. 219). Nitekim Bülbülderesi Mezarlığı’nın Kapancı kısmında kereste tüccarlığı yapmış birçok Sabataycının kabri bulunmaktadır (s. 232-234).

Ali Rıza Efendi, bağırsak veremi sebebiyle 19 Receb 1304’ten/13 Nisan 1887’den evvel vefat etmiştir (Aydemir, 1994, s. 40; Dimitriadis, 2016, s. 19). Ali Rıza Efendi’nin ilk çocuğu Fatma da maalesef verem olup henüz yedi yaşında iken hayatını kaybetmişti (Aydemir, 1994, s. 49). Mustafa Kemal’in hafif şehlâ mavi gözlerini annesi Zübeyde Hanım’dan tevarüs ettiği anlaşılıyor (Aydemir, 1994, s. 20). Örneğin, Atay’ın (1980) belirttiğine göre “Atatürk sağlam bir kimse değildi. Eskiden beri böbrek hastalığı çekmiş olduğunu bilirdik. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığı zaman beş-altı saatte bir sıcak banyo ile ancak rahat edebilecek kadar rahatsızdı. 1924’te kalp krizi teşhisi konan bir göğüs ağrısı geçirmiş ve iki ay kadar perhiz etmişti. Daha sonra 1927’de bir enfarktüs krizi geçirmiştir. Hususî hekimliğini yapan Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam müsteşarına: -Asım, Gazi çok hasta! demişti.” (s. 483-484). Benzer şekilde, cemaatiçi evlilik âdetini tatbik eden Sabataycılar da “verem ve emrâz-ı asabiye ile tab’en ma’lûl” olmaktaydı (İsimsiz, 1335-1338, s. 9). Örneğin Kapancı Mecdi Derviş Eren, Cahit Uçuk’a “Ah kızım, Sabatay Sevi meselesi yüzünden neslimiz çok hasta. Bak çocuğum, bunların hepsi ailemizin kullandığı ilaçlar. Hepimiz hastayız.” demiştir (Bali, 2008, s. 147). Nitekim Kapancı doktor Rıfat İnsel’in kendiliğinden bir verem ilacı bulması, cemaatini sıkça muzdarip olduğu sârî (bulaşıcı) bir hastalıktan kurtarmak gayreti çerçevesinde mütalaa edilebilir (Bali, 2004, s. 375). Müteveffâ Ali Rıza Efendi’nin naaşı, en az dört mahalle ötedeki Saatli Camii civarındaki bir mezarlığa defnedilmiştir (Hristodulu, 2008, s. 80). Hristodulu’ya (2008) göre “Numan Paşa ve Saatli Cami (ikisi de yok artık) Mustafa Kemal’in mahallesinin ibadet mekanlarıydı” ve örneğin Mustafa’nın sünnet edildiği Numan Paşa Camii’nin bânîsi “hayırsever” Numan Paşa, bir “Dönme” idi (s. 48). Saatli Camii, Sabataycıların 17’inci emir mucibince İslâmî ibadetleri yerine getirmek için sıklıkla kullanmış oldukları iki camiden birisiydi. Maalesef bu cami gerek 1917 Selânik Yangını gerekse de Yunanistan’ın Helenleştirmeci kentsel dönüşüm uygulamaları kapsamında ortadan kaldırılmıştır. Binaenaleyh Ali Rıza Efendi’nin kabrini mimarî ve tezyinat açısından tetkik etmemiz artık mümkün değil.31

[31] Ali Rıza Efendi’nin Hortacı Süleyman Camii’ne defnedildiği de nakledilmektedir (Güler, 2015, s. 68; Turan, 2017, s. 23). Yazarlar, Kolağası Mustafa Kemal’in kaleminden çıktığı belirtilen “Bir gün işittim ki, Horatacı Sultan cami-i şerifinin minaresine çan taktırılmış ve orada yatan babamın kemikleri Yunan palikaryalarının kirli ayakları altında çiğnetilmiştir.” cümlesini şu kaynaklardan iktibas etmişlerdir: Sofya Ateşemiliteri Kurmay Yarbay Mustafa Kemal. (1981, Haziran 1). Kurmay Binbaşı Mehmet Nuri Bey’e Zâbit ve Kumandan İle Hasb-i Hal içinde (s. 8). Ankara: Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları; Afet İnan. (1959). (Haz.). Atatürk’ün Askerliğe Dair Eserleri içinde (s. 9). Ankara: İş Bankası Yayınları. Fakat söz konusu cümle ne esas metinde ne de daha sonraki şu baskıların ilgili kısımlarında yer almaktadır: Sofya Ataşemiliteri Erkân-ı Harbiye Kâimmakâmı Mim Kemal. (1334). Zâbit ve Kumandan ile Hasbihâl: Erkân-ı Harbiye Binbaşısı Mehmed Nuri Beğe içinde (s. 10-11). İstanbul: Minber Matbaası. Mustafa Kemal Atatürk. (1998). Zabit ve Kumandan ile Hasbihal içinde (s. 34-35). İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi; Kurmay Yarbay Mustafa Kemal. (2010). Zabit ve Kumandan ile Hasb-ı Hâl içinde (s. 15). Ankara: Genelkurmay Basımevi. Bu şüpheli hâl sebebiyle Ali Rıza Efendi’nin Saatli Camii civarında medfun olduğunu zikreden rivayeti tercih ettik. Ayrıca, 13 Receb 1304 tarihinde tanzim edilmiş şer’î mahkeme kararına göre Ali Rıza Efendi’nin mirası, hak sahiplerine taksim edilmiş iken (Dimitriadis, 2016, s. 19); Makbule Atadan’ın, ilk kocası Lütfü Efendi’den “ayrıldıktan sonra babasından aylık bağlanmasına ait dosyada Ali Rıza Efendi’nin Çayağazı Rüsumat memuru” olduğu sırada 1893’de vefat ettiğini (Unat, 1963, s. 612, dipnot 10) ve örneğin evlât edinmek için mahkemeye sunduğu 17 Kasım 1954 tarihli nüfus bilgilerinde kendisinin de hicrî 1308’de tevellüd ettiğini belirtmesi oldukça ilginçtir (Güler, 2015, s. 134).

Görsel 29. Ali Rıza Efendi’nin Koca Kasım Paşa Mahallesi’ndeki evi ile Hacı İskender Mahallesi’ndeki Saatli Camii’n Selânik şehrindeki mevkîleri (Mazower, 2007, s. 200).
Görsel 30. “Selânik, Saatli Cami’deki Türk Kabirleri” (Lyon Rollet). Selânik’i 1890’larda ziyaret etmiş olan Adolf Struck, Sabataycı kabirler hakkında şu tafsilatı vermektedir: “orijinal tezyinlerle ve yaldızlı Türkçe kitabelerle renkli anma taşlarına sahip, çok güzel mezarlar”; ve Stavroulakis’in betimlemesine göre “mezarlar yükseltilmiş ve uzun ayak ve baş taşlarıyla oluşturulmuştur. Baş kısmında bulunan taşlar, Osmanlıca, Farsça ve Arapça yazılar içerir; sarık olmaması açısından Osmanlı mezarlarından da farklıdır” (akt., Şişman, 2016, s. 260-261).
Görsel 31. “Saint-Georges Kilisesi’nin arkasındaki Türk mezarlığı.” Hortacı Süleyman Camii’nin haziresini gösterir bu fotoğraf için Almaz (2010), “Kapancı Mezarları” demektedir (s. 111). Baş mezartaşlarında görülen hurma ağacı motifi, Levililer 23:40’ı remzetmektedir/sembolize etmektedir (Şişman, 2016, s. 268).

Zübeyde Hanım’ın dul kaldığı vakit, geçim sıkıntısı sebebiyle Langaza kazâsındaki Rabla Çiftliğine yerleştiği rivayet edilir. Çiftliğin ya sahibi ya işletmecisi/kahyâsı yahut da subasışı Hüseyin Ağa, Şapolyo’ya (1958) göre Zübeyde Hanım’ın babaannesinin kardeşi (s. 23); Aydemir’e (1994) göre Zübeyde Hanım’ın annesi olan Ayşe Hanım’ın üvey kardeşi (s. 46); Güler’e (2019) göre ise Zübeyde Hanım’ın baba bir üvey kardeşidir (s. 45-46). Şapolyo’nun (1958) Makbule Atadan’dan aktardığına bakılırsa Zübeyde Hanım’ın babası Feyzullah Efendi, Langaza’da üç çiftlik sahibiydi; üvey kardeşleri tüccar Hasan Ağa ile Hüseyin Ağa ise Langaza’nın yarısına mâlikti (s. 23). Kâtip Ali Rıza Efendi, Zübeyde Hanım’a talib olduğunda benim evlendirecek kızım yoktur vermem ve/veya sırmalı kaftan isterim, sırmalı potin isterim, altınlar, birçok şeyler isterim diyen müstakbel kayınvalidesini Hüseyin Ağa vasıtasıyla iknâ etmişti, doğruysa (Milliyet, 10 Kasım 1955, s. 5; Şapolyo, 1958, s. 20; Aydemir, 1994, s. 47). Bu ömürsüz adamla seni ben evlendirdim, şimdi o ölünce sana ve çocuklara bakmak bana farz oldu dediği nakledilen Hüseyin Ağa, Hristodulu’nun (2008) belirttiğine göre “evlenmemiş olan bu adam, iki çocuğuyla birlikte genç ve dul kalmış olan Zübeyde Hanım’a yanlış anlaşılma derecesine kadar bakmış ve kol kanat germiştir” bu veçhile müteveffâ Ali Rıza Efendi’nin kardeşi Hatice Hanım’ın da “sürekli, kardeşinin dul karısının Lagada’da Hüseyin dayı ile olan ilişkisi hakkında desteksiz şüphelerini dile getirdiğini, yeğenine uşak muamelesi yaptığını ve bu durumun Mustafa’yı çileden çıkardığını söylerler” idi (s. 30). Görüldüğü üzere rivayetler muhtelif.

❝Her halükârda Zübeyde Hanım, üç küçük çocukla yeniden evlenmek mecburiyetinde kalan, zavallı bir kadın değil, biri dokuz odalı, diğeri beş odalı, biri yepyeni diğeri kısmen yenilenmiş, iki büyük evin sahibiydi ve sonuçta da yaptığı gibi, istediği zaman bunları rehin gösterip karşılığında para alacak, kiralayacak veya satacak durumda bir kadındı.❞32

[32] Vasilis Dimitriadis. (2016). Bir Evin Hikâyesi (G. Aksoy-Aivali, çev.) içinde (s. 21). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Zübeyde Hanım’ın akrabaları, sözgelimi ev sahibi olan annesi ve teyzesi, ilginç bir biçimde yadsınmakta, Zübeyde Hanım Selânik’te âdetâ yapayalnız bir kadın gibi tasvir edilmektedir. Hâlbuki “M. Kemal doğduğu zaman, evlerinde bir hayli akraba, örneğin babaanne, bazı dayı ve amcalar ve birkaç besleme hep birlikte yaşıyordu. Çok yakındaki komşu evlerde de hem annesinin, hem de babasının akrabaları kalıyordu. O zamanların âdetleri böyleydi.” (Hristodulu, 2008, s. 47). Örneğin Koca Kasım Paşa Mahalleli Mehmet Somer, Hasan ve Hüseyin ağalar hakkında şu mâlumatları vermektedir: “Zübeyde hanımın Selânikte bir anası, bir de Hüseyin ağa namında bekâr kardeşi vardı. Onların vefatlarından sonra Zübeyde hanıma intikal eden ev, bize yakın (Papas Ahmet) çeşmesi mahallesinde idi. Aile aslen Selânik’in Lankaza kazasından gelmiştir. Kaza merkezinde Zübeyde hanımın Hasan ağa namında ikinci bir kardeşi vardı. Hasan ağa evli olduğu için halâ İzmirde bir kızı ve Mudanyada da evli bir kızı vardır. Hüseyin ağa Mustafa Kemal’i çok sever, Selânik civarında Çalı çiftliği subaşısı olduğundan Mustafa Kemal’i yanına alır, mektep zamanına kadar çiftlikte bulundururdu.” (Ulus, 10 Sonteşrin 1939, s. 14). Ayrıca, Zübeyde Hanım’ın Pembe Evi kiraya verip mülkiyetindeki ikinci eve yerleşerek bir müddet geçinmiş olması da kuvvetle muhtemel (Dimitriadis, 2016, s. 22). Nitekim Somer’in anlatımı bu görüşü desteklemektedir: “Zübeyde Hanım genç bir dul hanımdı. Tasarruf etmesini bildiğinden, Ali efendinin bıraktığı ev ile parayı iyi kullanmış ve o civarda daha küçük bir ev satın almıştı. Selâmlık kiraya verilirdi.” (Ulus, 10 Sonteşrin 1939, s. 14). Güler’in (2015) aktardığına göre Rabla Çiftliğinin sahibi Mevlevî, Tikveşli Mehmet Ali Efendi idi. O’nun ikinci nesil torunu Nebahat Hanım, Zübeyde Hanım ile iki evlâdının ara ve umumî tatillerde Langaza’ya devamlı surette geldiklerini beyan etmiştir (s. 196). Nebahat Hanım, anne tarafına Beygolar olarak isimlendirildiğini belirtmiştir (Güler, 2015, s. 194); örneğin, Bülbülderesi Mezarlığı’nda bir Beyko ailesi medfun bulunmaktadır (Kesler, 2022; Von Oben, 2022b). Sungu (1939), Ali Rıza Efendi’nin bilinen tek fotoğrafını teşhis etmek üzere mülâkat gerçekleştirmiş olduğu Kabadayı Abdullah’ın “tanıdım. Kereste tüccarı Ali Efendi merhumdur. Babam ile çok görüşürdü. Kahvehanede birleşirlerdi. Daima görürdüm. Bazan hayvanla Lapra çiftliğine giderdi. İnce ve güzel bir adamdır.” dediğini kaydetmektedir (s. 290). Bu rivayetler mucibince Zübeyde Hanım’ın maddî darlık sebebiyle değil, bermutad olduğu üzere tatil maksadıyla Rabla Çiftliğine gitmiş olduğu akla daha yatkındır.

Aydemir (1994), Rabla Çiftliği hakkında “Selânikli Kâtipzadelere ait olduğu söylenir” demektedir (s. 47). Kâtipzade ailesi, Sabataycı idi (Ayaşlı, 2003, s. 96-101; akt., Düzdağ, 2002, s. 318; akt., Bali, 2008, s. 152). Mustafa, bir müddet Rabla/Çalı Çiftliğindeki Rum Kilisesi okulunda eğitimine devam etmiş, çiftliğinin kâtibi Ermeni Karabet Efendi’den ders almış ve neden sonra da anneannesi Ayşe Hanımın ve/veya teyzesi Fatma Hanımın ve/veya halası Emine Hanımın yanına, Selânik’e geri gönderilmiştir (Şapolyo, 1958, s. 34; Mango, 2000, s. 36; Güler, 2015, s. 83; Dimitriadis, 2016, s. 22, 31). Emine Hanım, Horhorsu (Kazzaz Hacı Mustafa) Mahallesi’nde ikâmet etmekteydi (Cebesoy, 1967, s. 7). Horhorsu Mahallesi’nde Sabataycıların meskûn olduğu görülmektedir: Yakubî Ahmet Emin Yalman (1997), büyükannesi Emetullah Hanım’ı ziyarete gittiği bir gün Horhorsu’daki Rufai Tekkesi şeyhi geniş görüşlü, ilerleme sevdalısı Maruf Efendi’nin hususî mektebine gönderilmiş olduğunu yazmaktadır (s. 15). Zübeyde Hanım’ın büyük validesinin ismi de, benzer şekilde, Ematullahtır (Güler, 2015, s. 121). Yalman ayrıca, yaz tatillerinde Langaza’daki kaplıcalara ailecek gidildiğini ifade etmektedir (s. 21). Örneğin Langaza kaplıcalarının ıslahı, bataklığın temizlenmesi ve tramvay inşası için de Selânik dava vekili Yakubî Mustafa Arif Efendi, 1895’te ve 1908’de olmak üzere iki defa resmî makamdan imtiyaz talebinde bulunmuştur (Kenber ve Akyalçın-Kaya, 2018, s. 82). Örneğin Şemsi Efendi Mektebi ve Feyz-i Sıbyan mezunu olan Karakaşî Süleyman Kâni İrtem’in pederi Mısırlızade Aziz Bey, Langaza’da malmüdürü muavinliği yapmış ve bu memuriyetten emekliye ayrılmıştır (İrtem, 2003, s. ix).

Baer (2011) “coşkulu laiklik taraftarı ve milliyetçi Mustafa Kemal’in, Selanik’in doğu sınırındaki bir Müslüman mahallesinde, Dönmelerin mesken tuttukları mahallelerden epey uzakta” (s. 88) tevellüd ettiğini yazmaktadır lâkin bu muhitte birçok Sabataycının ikâmet ettiği mevsuken bilinmekte binaenaleyh Baer’in önermesi geçersiz olmaktadır. Şöyle ki: Kapancı Şemseddin Efendi (Şemsi Efendi), Abdi Efendi-Rabia Hanım çiftinin mahdumu olarak Koca Kasım Paşa Mahallesi’nde dünyaya gelmiştir (Koçak, 2006, s. 11-21). Sabataycı Nuri Conker, Kemal Atatürk’ün hem uzaktan akrabası hem de kapı komşusudur (Büyük Larousse, 1993, s. 2440; Zürcher, 2005, s. 380; Şişman, 2016, s. 334; Gürsoy, 2020, s. 21). Kemal Atatürk’ün uzaktan akrabası Sabataycı Salih Bozok, kayınbiraderi Nuri Conker’le kapı komşusudur hatta dış kapı kullanılmaksızın evden eve geçiş yapabilmektedirler (Bozok ve Bozok, 1985, s. 7). Örneğin Kapancı Süleyman Asaf İlbay da komşusu Kemal Atatürk’ün evine yaklaşık 100 metre kadar uzakta mukim idi (İlbay, 2014, s. 23).

Kapancı M. Bezmen, Koca Kasım Paşa Mahallesi’nin Sabataycı muhiti olduğunu tasdik eder: ❝..eşim ve kayınpederimle Selanik’e gittik ve yaşadığımız bölgeyi, evi bulduk; gerçekten de Dönmelerin olduğu yerdi. O mahallenin en tepesinde Atatürk’ün üç katlı evi bölgedeki en muhteşem evdir.❞33

[33] Suzan Nana Tarablus. (2022). baba bize neden dönme diyorlar? içinde (s. 227). İstanbul: Varlık Yayınları.

Selânik tarihçisi Yahudi Joseph Nehama, “Mustafa Kemal Yahudî bir habitatta büyüdü ve Selânik’te aynı sınıfta Sabataycı talebeler arasında eğitim gördü” der ve iddia eder “fakat O, Sabataycı değildir.” (Gençoğlu, 2017, s. 162).

❝Atatürk’ün yetiştiği muhiti, çevresindeki Sabataycı kökenli insanları ve kendisi hakkında ileri sürülen iddiaları göz önüne aldığımızda, kendisinin bu kültüre bir şekilde aşina olduğunu düşünmemiz mantıksal bir zorunluluktur.❞34

[34] Cengiz Şişman. (2018). Soru ve Cevaplarla Sabatay Sevi ve Sabataycılar içinde (s. 128). İstanbul: Kopernik Kitap.

Örneğin 1900’lerde, Yakubî Sabataycılara aid Asır gazetesinde mülâzım-ı evvel (üsteğmen) Mustafa Kemal’in yazıları neşredilmiştir. Bu veçhile Mustafa Kemal, kuvvetle muhtemel gazetenin sahiblerinden Yakubî Fazlı Necib Bey’e bir şükran mektubu göndermiştir: Zât-ı âlilerinizi -Selânikli bulunduğum cihetle- daha çocukluğumdan beri ismen ve şahsen tanımak şerefini hâiz ve zı-kıymet (değerli) olan âsâr-ı edebiyyenizin mütâlaasından sonra fazl ve kemâl ve iktidâr-ı hâmenizin meclûbu (kelam gücünüzün tutkunu) olanlar miyânına (arasına) dahil olmuş idim. (..) hulâsa her husûsta büyüklüğünüzü düşündükçe Selânikli bulunduğuma bir hiss-i saadetle seviniyorum (Genelkurmay, 1994, s. 44-46).

❝Atatürk Sabataycı bir muhitte yetişti ve çevresinde Sabataycı insanlar vardı. (..) Çıkaracağımız özet şudur ki Atatürk şüphesiz Sabataycı bir kökene âşinâydı. Fakat Sabataycı bir kökene âşinâ olması O’nun Sabataycı olduğunu göstermez.❞35

[35] Odatv. (2021, Ocak 7). Atatürk Sabetayist miydi – Bir Harvard Üniversitesi Çalışması [Vidyo] içinde (dk. 06:38-06:57). YouTube.

Vidyo 4. “Atatürk Sabataycı bir muhitte yetişti” (Odatv, 2021).

Ilgaz Zorlu:  ❝Atatürk’ün Sabetaycı olup olmaması önemli değil ama şu bir gerçek ki Atatürk, Sabetaycı kültürün içinde yer almış bir insandı. Şu hususu vurgulamak istiyorum: Bir Sabetaycının dinî kimliğini devam ettirip ettirmemesi önemli değildir. Yahudilik, bir din olduğu kadar bir kültürdür. Dünyanın her yerindeki Yahudilerin belli ortak özellikleri vardır. Sabetaycılar da Yahudi kültürünün bir parçasıdırlar. Sabetaycılar son derece organizedirler; çünkü Yahudilik dünyanın her yerinde organizedir. Bunun en belirgin kanıtı da İsrail’in kuruluş sürecidir.❞36

[36] Menteş, Murat. (2002, Temmuz 12). Sabetayist Ilgaz Zorlu Hayal Gücünü Zorluyor: “Rahşan Ecevit Cumhurbaşkanı Olacak”. Gerçek Hayat, 2(28), 16-17.

Kemal Atatürk’ün Sabataycı bir habitatta yetişmiş olduğu, Sabataycı tedrisattan geçtiği ve de Sabataycılarla tesanüt ettiği/dayanışma içerisinde olduğu hususları reddedilememektedir. Kemal Atatürk’teki Sabataycı müktesebat ise ileriki başlıklarda görülecektir.


Muallimler

Şemseddin Efendi/Şimon Zvi

Görsel 32. Kapancı muallim Şemseddin Efendi (Feyziye Mektepleri Vakfı, “1885’ten Günümüze Işık’lı Olmak”, s. 10).

Taşındıkları Koca Kasım Paşa Mahallesi’nde komşu olmadan evvel, Kapancı Şemseddin Efendi ve Ali Rıza Efendi, Aynaroz Rüsûmat (Gümrük) Dairesi’nde kâtip olarak çalışmışlar ve 1870-1871 devresinde mesai arkadaşı olmuşlardır (Mert, 1991, s. 332-333; Güler, 2015, s. 60). Binaenaleyh Mustafa’nın mahalle mektebinden ziyade Kapancı Şemsi Efendi’nin özel okuluna gönderilmesi, Ali Rıza Efendi-Kapancı Şemsi Efendi ahbaplığı saikiyle de ilişkilendirilebilir. Nitekim Ortaylı’nın (2018) belirttiğine göre “ilk eğitimde hiçbir cemaat asla diğerinin kapısına çocuk koymaz. (..) Kimse beş-altı yaşındaki çocuğu doğrudan doğruya kendi sülalesinin, geçmişinin kontrolü ve izi dışındaki bir eğitime tabi tutmaz” idi (s. 27).

❝Henüz mektebe gidecek bir senede olmadığı hâlde ebeveyni tarafından derhal Selânikde (Şemsi Efendi) mektebine yazdırıldı. Küçük Mustafa, az zamanda zekâsının kuvvetini mektebde gösterdi.❞37

[37] Büyük Salnâme, 1925, s. 5

Görsel 33. “Büyük Halaskâr Gâzî Mustafa Kemâl Paşa” (Büyük Salnâme, 1925, s. 5).

Mektep çağına gelmediği hâlde Kemal Atatürk; Koca Kasım Paşa Mahallesi’nden en az iki mahalle (takriben yarım kilometre) ötede, Sinancık Mahallesi’nde bulunan Şemsi Efendi’nin özel okuluna ebeveyni tarafından gönderilmiştir ve burada ilk mektep tahsilini ikmâl etmiştir (Sandalcı, 2005, s. 33; Dimitriadis, 2016, s. 31; Görsel 34; Görsel 35). Altıncı nesil torunu Zorlu’nun ifade ettiğine göre Şemsi Efendi, “Bir eğitim gönüllüsü, kendini Sabetaycı harekete vakfetmiş ve bu hareketin içinde yer alan ciddi bir öğretmen, Kapancılar kolunun içinde önemli görevler üstlenecektir. ..Atatürk’ün de kendi okulunda okuduğu onun ilk öğretmeni olan Rabbi Şimon Zwi”dir. “Şemsi Efendi bir din adamıdır, bir hahamdır. Bu sebeple ilk anda cemaat gençlerinin rahatlıkla dinî eğitim alacakları bir okul kurmayı tasarlar. Nitekim modern tarzda eğitim veren ve eğitim tarihimize geçen Selânik’te kurulan ilk çağdaş eğitim yuvasını kurar.” (Dilipak ve Zorlu, 2001, s. 40). Başka bir ifadeyle, bu “eğitim yuvası”na, “sadece cemaat üyesi kişiler”i kabul ediliyor ve talebelere Batılı tarzda eğitim veriliyordu (Zorlu, 1999, s. 116). Sabataycı kökenli Arif Oruç, Ayhan mahlasıyla neşrettiği “Dönmelik Nasıl Çıkdı, Nasıl İnkişâf Etdi?” başlıklı tefrikasında Şemsi Efendi’yle alâkalı şöyle demekteydi: “Günün birinde Avrupada tahsilini bitirerek Selânike gelen İsmâyil Efendi ve onun arkasından Şemsi Efendinin açdıkları mekteblerde Sabatay evlâdını ta’lim ve terbiyeye çalışmışlardı.” (Son Saat, 1 Haziran 1927, s. 4, sütun 2).

Görsel 34. Koca Kasım Paşa Mahallesi ile Sinancık Mahallesi’nin Selânik’teki konumları (Anastassiadou, 2001, s. 68).
Görsel 35. Şemsi Efendi Mektebi’nin Sinancık Mahallesi’ndeki mevkii (Sandalcı, 2005, s. 33).

Zorlu’nun (1998) belirttiğine göre Sabatay “Sevi ortaya koyduğu birtakım dini teorileri klasik Yahudi anlayışından farklı olarak Zohar’a dayandırmaktaydı. Ancak bilgilerini yalnızca ona inanan müritlerine açıklamıştır. Literatürde Hoca veya Ogan ya da Ağa olarak geçen Sabetaycı din adamları kurdukları okullarda bu bilgileri genç kuşaklara aktarmaktaydılar. Şemsi Efendi de 19. yy’ın en büyük Kabbala üstatlarından biri idi” (s. 19). Karakaş ve Kapancı cemaatlerini yeniden birleştirmek isteyen Şemsi Efendi, Karakaşî Feyziye Mektebi’nde “Sabetaycı dini kuralları gençlere aktarma” maksadıyla ‘Akâ’id-i Dîniye ve Kırâ’at Mu’allimi olarak görev yapmıştır (Zorlu, 1999, s. 20; Mert, 1991, s. 335). Şemsi Efendi’nin kabalacı muallimliği siyasî cihetlere de sahipti (Zorlu, 1999, s. 21). “Hürriyetçi bir öğretmen olarak Şemsi Efendi, 23 Temmuz 1909’de ikinci Meşrutiyetin ilân edilmesi üzerine, Selânik’te öğrencileriyle beraber hürriyet ve meşrutiyet lehindeki gösterilere katıldı. Meşrutiyetin 1909 yılındaki kutlama törenleri için, kız talebeleriyle birlikte İstanbul’a gitti ve padişah V. Mehmet Reşat’ın huzuruna çıktı. Maarifçiliği ve hürriyetçiliği ile haklı bir üne ulaşmış olan Muallim Şemsi Efendi, Sultan V. Mehmet Reşat’ın Rumeli gezisi sırasında 7 Haziran 1911’de ziyaret ettiği Selânik’te padişahı karşılayan öğretmenlerin başında Şeyhü’l-mu’allimîn olarak sözcü durumunda idi. O, bu karşılamada sultanın iltifatına da mazhar oldu” (Mert, 1991, s. 341). Kapancı ve Karakaş hiziblerini yeniden tek cemaat kılabilmek için gösterdiği ıslahatçı çaba, modernliğe karşı olan sekter Sabataycıların saldırılarına uğramış ve Şemsi Efendi’nin kendi cemaatinden ihraç edilmesiyle neticelenmiştir (Zorlu, 1994, s. 60; Gabbay, 2013, s. 21).

Görsel 36. Sultan Reşad’ın iltifatına mazhar olan Feyziye Mektebi muallimi Şemsi Efendi (Resimli Kitab, 1327/1911, No. 30, s. 490).

❝Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal (Atatürk), 1886-87 yıllarında Dönme eğitmen Şemsi Efendi’nin özel okuluna devam etmiştir❞38

[38] Marc David Baer. (2011). Selanikli Dönmeler: Yahudilikten dönenler, Müslüman devrimciler ve seküler Türkler (S. Kayır) içinde (s. 68). İstanbul: Doğan Kitap.

❝Mustafa Kemal, Selânikte Şemsiefendi mektebinde ilk tahsilini bitirdikten sora Selânik Mülkiye Rüşdiyesine kaydolundu.❞39

[39] Maarif Vekaleti. (1931). Tarih II Ortazamanlar içinde (s. 17). İstanbul: Devlet Matbaası. Liselere yönelik basılan ders kitabının bir kısmı Kemal Atatürk tarafından bizzat yazılmış, ekseriya dikte ve tashih edilmiştir. Atatürk biyografilerinin hemen hepsinde 10 Ocak 1922 tarihli Vakit gazetesinde neşredilmiş Yakubî muhabir Ahmet Emin Yalman imzalı “Büyük Millet Meclisi Re’isi Müşir Gâzî Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Târihce-i Hayâtı”na istinaden Mustafa’nın evvelâ annesi Zübeyde Hanım’ın isteği üzerine mahalle mektebine dinî merasimle kaydedildiği ve kısa bir müddet sonra da Ali Rıza Efendi’nin arzusu cihetinde hareket edilerek yeni usûllü Şemsi Efendi Mektebi’ne gönderildiği belirtilmektedir. Lâkin Millî Mücâdele devresinde öyle olmadığı hâlde fevkalâde dindar, şeriatçı, hılâfetçi, saltanatçı davranmışlığı, beyanat vermişliği dikkate alınırsa Mustafa Kemal Paşa’nın mezkûr hikâyeyi de pragmatist bir biçimde istimal ettiği sonucuna varılabilir [Ömer Faruk (@omerdumgiriz). (2022, Ocak 1). Kemal Atatürk’ün Millî Mücâdele devresindeki takiyeci kişiliğine dair örnekler; kendisiyle çelişen, kendisini tekzib edici söylev ve demeçleri bu gönderinin altındadır [Tweet zinciri]. Twitter. https://twitter.com]. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Kemalist Cumhuriyeti’nin reisicumhur-ı mutlakâsı iken yayınlanan Büyük Salnâme (1925) ve Tarih II Ortazamanlar (1931) lise ders kitabındaki okula kayıt anlatıları bu çıkarsamayı tasdik etmektedir.

❝Mustafa Kemal okuma ve yazmayı Şemsi Efendi Okulu’nda öğrendi. Bu okulun sınıflarına muntazam devam etti. Babası: –Adam olmak için okumak, öğrenmek şarttır. Başka çaresi yoktur. Diye oğlunu teşvik ediyor, dersleriyle çok yakından ilgileniyordu.❞40

[40] Ali Fuat Cebesoy. (1967). Sınıf Arkadaşım Atatürk içinde (s. 4-5). İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevleri.

❝Selânik’in en modern ve en iyi okulu olan Şemsi Efendi de ilk öğrenimini bitirmiş bulunan Mustafa Kemal, kısa bir süre çiftlik hayatı geçirdikten sonra, Selânik’e, daha yüksek öğrenime devam etmek üzere evvela sivil rüşdiye okuluna girmiş, orada bir öğretmenin davranışından üzüntü duyarak ayrılmıştır.❞41

[41] Kemal Zeki Gencosman & Niyazi Ahmet Banoğlu. (1971). (Ed.). Atatürk Ansiklopedisi içinde (c. 1, s. 61). İstanbul: May Yayınları.

Görsel 37. “Atatürk’ün ilk okuldan itibaren hangi sınıflarda kaç yaşında olduğunu gösteren kendi yazısı ile çizdiği kroki” (Gencosman ve Banoğlu, 1971, c. 1, s. vi). Makbule Atadan: “Babam iki sene ağabeyimin elinden tutarak O’nu mektebe götürüp getirmiş.. Fakat ne yazık ki, bu sıralarda amansız bir hastalık pederimin yakasına yapışıvermiş.. Rahmetlik babam Ali Rıza Efendi, hastalığı çekmiş.. İşte üç sene içinde ben dünyaya gelmişim…” (Milliyet, 11 Kasım 1955, s. 3).

Kemalist tarih yazımında Kabala üstadı Şemsi Efendi’nin mektebi “laik” olarak nitelendirilir. Ancak bu önerme, fevkalâde hatalıdır. Örneğin Baer (2011), “Dönme lideri Şemsi Efendi”nin “Selanik’teki geleneksel (İslami) ile yeni ya da modern (seküler) güçlerin arasındaki çatışma”da seküler grupta konumlandırıldığını belirtir ve şöyle devam eder: “İfade edilmese de, Şemsi Efendi Mektebi’nin dini bir okul olmadığı varsayılırdı. Oysaki öyleydi. Ama söz konusu olan, İslam ve sekülerizm arasındaki bir çatışma değil de görünürde Müslüman olarak yaşanacağı hakkında iki farklı yorum ise, Mustafa Kemal’in anlattığı hikâye ne anlama gelir?” (s. 69-70).

Akyüz’e (2011) göre “Atatürk’ün dinde bağnazlığa karşı görüşlerinde, yenilikçi fikirlerinde, disiplin duygularının gelişmesinde Şemsi Efendinin öğretim ve uygulamalarının şüphesiz payı vardır (s. 259). Volkan ve Itzkowitz’e (2008) göre Şemsi Efendi, Kemal Atatürk’ün nazarında bir muallimden de öteydi; “ülküleştirilmiş bir baba” idi (s. 56-57).

Pekâlâ, Kapancı Şemsi Efendi’nin özel okulu bilhassa Mustafa’nın eğitim gördüğü devrede (hicrî 1300-1302/milâdî 1885-1887) sadece Sabataycı ailelerin çocuklarından mı müteşekkildi? İngiltere’nin Selânik sefîri Bay Blunt’un zevcesi Bayan Blunt, 1874 senesinde Şemsi Efendi’nin zükur ve inas Sabataycı mekteplerini ziyaret etmiştir. O’na göre “Selanik’te sayıca çok olan Dulmeler [sic], son yıllarda küçük, ama gelişen cemaatlerinin kız ve erkek çocuklarının eğitimini geliştirmek için büyük arzu duyuyorlar” idi (Şişman, 2016, s. 274). Kapancı kökenli Sabiha Derviş’in zevci Zekeriya Sertel (2001) “Dönmeler.. Selânik’ten İstanbul’a göç ettikten sonra da çoğunlukla Nişantaşı ve Şişli semtlerine yerleşmiş, yine kendi topluluk hayatlarını kurmuşlardı. Çocuklarını da Türk okullarına vermemiş olmak için Feyziye Lisesi ve Şişli Terakki Lisesi adında iki okul açmışlardı” demektedir (s. 70). Yine benzer mülahaza İzmir doğumlu, Türkiye ve İsrail vatandaşı Erroll Gelardin’de (2012) görülmektedir: “Vurgulamak zorundayım ki, bu Şemsi Efendi okuluna sadece Sabetaist ailelerin çocuklarını kabul ediyordu” (s. 13). Baer’in (2011) cümleleri de aynı doğrultudadır: “Tüccar Dönme ailelerinin dünya görüşü, okulların, öğrencilere yabancı ve yerel diller, modern bilim ve iş becerilerinin yanı sıra, din, etik ve ahlaki kurallarla Dönmelerin sosyal bağları ve sınırlarının öğretilmesini hedefleyen müfredatında özellikle belirgindir. Bu derslerin hepsi, Dönme gençliğinin Dönme toplumunun bir parçası olduğu yerel ve uluslararası ağlara katılmaları hedeflenerek bir araya getirilmiştir. Dönmelerin eğitimi, XIX. yüzyılın sonlarına dek kapalı kapılar ardında, genellikle grubun yerleştiği mahallelerin merkezindeki müşterek binalarda gerçekleşmiştir. Yakubi, Karakaş ve Kapancı dini liderleri, önceki kuşaklar tarafından eğitilmiş ve Sabetay Sevi’nin ve onun haleflerinin emirlerini benimsemişlerdir. İmparatorlukta XIX. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve tüm dini toplulukları etkileyen eğitim reformu ve değişim dalgasıyla, Dönme eğitmenler kimliklerini açıkça ortaya koyarak, etik ve ahlaki değerleri de kapsayacak şekilde, din kavramına yeni tanımlamalar getirmiş, buna rağmen öğrenci olarak sadece grup üyelerini kabul etmişlerdir” (s. 70). Bununla birlikte 1907 senesi itibarıyla Cavid Bey’in müdürlüğü devresinde Feyziye Mektepleri, cemaat harici Yahudi talebe kabul etmeye resmen başlamıştır (Şişman, 2016, 282). Örneğin, Selânik Belediye reisi Yakubî Hamdi Bey’in Selimiye Mektebi de “Dönme gençliğini eğitmek amacıyla” küşad edilmiş ve fakat bu teşebbüs “uzun soluklu” olamamıştır (Baer, 2011, s. 71). Şişman (2016) “Selanik’teki okullara devam edip Dönme olmayanlara dair” bulabildiği tek örnek olarak Münevver Ayaşlı’nın hısımlarını dile getirmektedir: “Ayaşlı hatıratında, yakınlarının 1890’larda Şemsi Efendi’nin okullarına gittiğini yazar.” (s. 282).

Görsel 38. Kapancı cemaatinden ihraç edilmiş Şemsi Efendi, Bülbülderesi Mezarlığı’nın Karakaşlar kısmında medfundur (Vikipedi).

Kemal Atatürk, Sabataycı başka hocaların da talebesi olmuştur: ❝Gonca-i Edep’ten sonra, Osman Tevfik başka fazla uzun ömürlü olmayan bir dergiyi, Ravza-yı Edeb’i çıkarmıştır; bu dergiyi yayımladığı sırada, Askeri Rüşdiye’de hat ve tarih hocasıydı ve orada Şemsi Efendi’den sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün ikinci Dönme öğretmeni oldu. (Atatürk’ün toplamda dört Dönme öğretmeni olmuştu). (..) Atatürk’ün diğer Dönme öğretmenleri, Rüşdiye’de Fransızca hocası olan Nakiyüddin Yücekök (1866-1949) ile musiki hocası Tevfik Kılınççıoğlu’ydu.❞42

[42] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 285-286). İstanbul: Doğan Kitap.

Osman Tevfik Yalman

Görsel 39. Osman Tevfik Yalman (Taha Toros Arşivi).

Kemal Atatürk’ün hüsn-i hatt-ı Türkî (Türkçe güzel yazı) hocası Yakubî Osman Tevfik Yalman, gazeteci Ahmet Emin Yalman’ın babasıdır. Kemal Atatürk’ün silâhşoru Kılıç Ali’nin belirttiğine göre Yakubî Osman Tevfik Efendi, “Türkçe el yazısı düzgün olmayan Mustafa Kemal’e daima tam not verir” idi (Turgut, 2007, s. 29). Doğrusu, yazısı düzgün olmayan bir talebeye hak etmemesine rağmen tam not verilmesi olayı, bir cemaat dayanışması çerçevesinde mütalaa edilebilir. Millî Mücâdele döneminde Yakubî Ahmet Emin Yalman’ın gazeteci sıfatıyla Kemalist harekatta bilfiil yer alması da cemaat dayanışması önermesini desteklemektedir.

Mehmet Nakiyüddin Yücekök

Görsel 40. Nakiyüddin Yücekök (T.B.M.M. Albümü, 2010, c. 1, s. 281).

Nasliçli Sabataycı Mehmet Nakiyüddin Yücekök’ün Selânikli Mustafa Kemal Efendi üzerindeki etkisi ehemmiyet arz etmekte. Turan’ın (1982) ifade ettiğine göre Mustafa Kemal “kendisine fransızcanın ilk bilgilerini öğretmekle yetinmeyip ülkenin ve toplumun geleceği hakkında ilk düşünceleri de aşılayan bu öğretmeninden Vatan ve Hürriyet Derneğinin Selânik Şubesini açarken de yardım görmüştü” (s. 5-6). Akyüz (2007) de Kolağası Naki Bey’in Mustafa Kemal’e geleceğe ilişkin ilk fikirleri vermiş olduğunu belirtir (s. 259). Naki Bey, daha sonra birçok hücrenin cem’iyle husûle gelecek İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin merkezî hücresi olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin 10 kişilik müessis kadrosunda 2’nci sırada yer almaktaydı (Çavdar, 1991, s. 27; Karabekir, 2011, s. 105; Şakir, 2014a, s. 139). İstikbalde Dahiliye Nâzırı ve Sadrâzam olacak Selânik Vilâyeti Posta ve Telgraf İdaresi başkâtibi Tal’at Efendi ile örgütün Selânik ocağında sıkı mesaide bulunmuştur (Çavdar, 1995, s. 41; Şakir, 2014a, s. 138-145). 23 Temmuz 1908’de ilân ettirilen İkinci Meşrutiyet’i kutlamak adına Beyaz Kule kahvesindeki orkestraya Fransız Millî Marşı Les Marseillaisseyi icra ettirmiştir (Çavdar, 1991, s. 36; Şakir, 2014a, s. 358). Selânik Redif Alayı Kumandanı olarak Binbaşı Naki Bey, darbeci Hareket Ordusu’nun öncü bir kuvvetiyle Hadımköy’ü işgâl görevini tenfiz ve Mahmud Şevket Paşa ile Tal’at Bey arasındaki muhaberatı temin etmiştir (Şakir, 2014b, s. 349). Naki Bey, bir masondu; 26 Ocak 1904’te Macedonia Risorta locasına tekris edilmişti (Hanioğlu, 1985, s. 90, dipnot 74).

Görsel 41. Nakiyüddin Yücekök’ün mezartaşı, Edirnekapı Şehitliği (Enzyklopaedie des Islam, 2006).

Tevfik Kılı(n)ççıoğlu

Tevfik Bey; birer Feyziye mezunu ve “Cumhuriyet döneminin plak dolduran ilk kadın icracıları” olan Karakaşî Lâle (Lebibe İhsan Sezen) ve Nergis (Neyyire İpekçi) kardeşlerin dayısıdır [Sandalcı, 2005, s. 67; Yavaşça, 2015].

Tombul (2006), Sabataycı Tevfik Bey hakkında Burhanettin Ökte’den şu bilgileri nakletmektedir: “Atamız, Erkân-ı Harbiye mektebinde talebeyken paşanın sınıf arkadaşlarından ve kolağası iken vefat eden Selânikli Tevfik Bey bilahare, nakliye müfettişi umumîsi iken vefat ve kıymetli hariciye erkânımızdan Selim Sarper’in eniştesi Hayri Bey, bilahare Prag sefiri iken vefat eden Süleyman Bey, yine Ata’nın sınıfından Köprülü İsmail Hakkı Bey, süvari miralaylığından emekli Arif Bey ve Ata’nın bir sonraki sınıfından Suat Bey ve daha bazı gençler müsait zamanlarında, mektepte toplanırlar, Selanikli Tevfik Bey en kuvvetlileri olduğu için kendilerine eser geçer ve Hayri Bey’le Suat Bey ud ve Arif Bey ney çalar, Büyük Atamız da bu amatör fasıl heyeti içinde okurmuş” (s. 76).

Görsel 42. “Feyziye” ismini “Işık”a dönüştürmesi şerefine Reisicumhur K. Atatürk’ün Karakaşî müessese Işık Lisesi’ne gönderdiği cevâbî telgraf: “Okulunuzun ellinci kuruluş yıl dönümü günü yapılan toplantıda beni andığınızdan dolayı teşekkür eder ve yeni adı kutlularım” (Feyziye Mektepleri Vakfı, “1885’ten Günümüze Işık’lı Olmak”, s. 33). Nesrin Söğütlügil, akrabası Kemal Atatürk’ün desteğiyle bir Karakaşî müessese olan Feyziati Lisesi’nde tahsil görmüştür (Şişman, 2016, s. 280; Turan, 2017, s. 35). Nesrin Söğütlügil, Şişli Terakki Lisesi’nde (selinsogutligil.com/hakkında); Gündüz Vassaf ise Işık Lisesi’nde eğitim görmüştür (Atabilen, 2011).

Arkadaşlar

❝Şemsi Efendi’nin.. İkinci okulu, birincisi gibi Karakaş mahallesindeydi ve Vali Konağı’ndan birkaç blok uzaktaydı. Okula giden ünlüler arasında Mustafa Kemal (Atatürk), Nuri Conker (memur, politikacı ve Atatürk’ün çocukluk arkadaşı) ve General Galib (Pasiner) vardı.❞43

[43] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 276). İstanbul: Doğan Kitap.

❝Mustafa Kemal o dönemde askerlik mesleğinin ve okul hayatının kendisine bahşettiği saygınlık göstergesi olan “Efendi” namını alır. Manastır’daki bahriyeli sınıf arkadaşlarından bazıları Selanikli dönmelerdi. Kimi çocukluk arkadaşlarıyla birlikte bu insanlar ve sonradan edinilen bazı güzide tanıdıklar, bütün hayatı boyunca M. Kemal’in yanında olmuşlardır. Bugün bu insanların ve onlarla kurduğu ilişkilerin sayesinde, Atatürk’ün hayatıyla ilgili birçok ayrıntıyı -fakat hepsini değil- biliyoruz. Sözü edilen kişiler, Nuri Conker, Salih Bozok, Fuat Bulca ve bütün Selaniklilerle, Kılıç Ali, Recep Zühtü, İsmail Hakkı, Bursalı Tahir, Ömer Naci, Ali Fethi’dir. Çok iyi Fransızca bilen Ali Fethi, bu dili iyi öğrenmesi için Mustafa Kemal’e yardım etmiş ve onu siyasi ideolojiyle tanıştırmıştır. Birlikte Rousseau, Voltaire, Kant, Demolins ve Montesquieu’nun eserlerini okuyup çözümlemişlerdir. Türk önderin dost gibi görünen kimi tanıdıkları, Montesquieu’nun aforizmalarından birinin Kemal Atatürk’ün karakteriyle tıpatıp uyuştuğunu hep anımsıyorlardı: “Bir insanın bütün insanlıktan ayırt edilebilmesi, kalanlara pahalıya malolmaktadır.”❞44

[44] Hristos Hristodulu. (2008). Mustafa Kemal ve Selanik Yaşamı (B. Yamansavaşçılar, çev.) içinde (s. 101). İstanbul: Telos Uluslararası Yayıncılık. “Bahriyeli” ifadesinin zühul, doğrusunun “harbiyeli” olduğunu belirtmeliyiz.

❝Atatürk biyografisi üzerinde çalıştığım zaman, hayatı boyunca Dönmelerden birçok arkadaşı olduğunu gördüm. Kendisinin de Dönme olduğu iddialarını incelediğim zaman bunun aslı olmadığına kanaat getirdim. Görebildiğim kadarı ile, Atatürk’ün asıl muhiti olan subaylar arasında, Dönmeler daha ziyade askerî doktordu.❞45

[45] Andrew Mango’nun 7 Mayıs 2003 tarihli mesajı; Aktaran: Rıfat N. Bali. (2004). Devlet’in Yahudileri ve “Öteki” Yahudi içinde (s. 379). İstanbul: İletişim Yayınları.

❝Dönme bir albay ve aynı zamanda M. Kemal’in öğrencisi olduğu “Manastır Askeri İdadisi” müdürü olan Ali Salih, sonradan Müslüman olmuş Yahudiler’in ibadet mekanı Yeni Cami’ye, onların anısına bir güneş saati ithaf etmiştir.❞46

[46] Hristos Hristodulu. (2008). Mustafa Kemal ve Selanik Yaşamı (B. Yamansavaşçılar, çev.) içinde (s. 99). İstanbul: Telos Uluslararası Yayıncılık. Baer (2011) ise Yeni Camii’n inşa edilmesine katkı sağlayan Binbaşı Ali Salih’in Askeri Rüştiye müdürü olduğunu belirtir (s. 62).

Görsel 43. “Hürriyet Yeni Câmisi”, Selânik.

❝Aralarında M. Kemal ve arkadaşlarının da bulunduğu şehrin genç subaylarının özellikle sevdiği başka bir ünlü şarkıcı da, kendi adamlarından biri olan, çok köklü Kapancı ailesinin üyelerinden, dönme Kör Ahmet’ti.❞47

[47] Hristodulu, 2008, s. 109.

❝Bu dizginsiz yaşam biçimi sağlığını etkilemiş ve onu öğreniminin ilk yılını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya getirmişti. Bu durumdan, sınıf arkadaşı Ali Fuat’ın babası ve okulda güçlü ilişkilere sahip olan dönme İsmail Fazıl’ın sayesinde kurtulmuştu. Aklı, şansı ve de bir hayli mason ve dönme, -ki hayatı boyunca onu asla bırakmayacaklardı- destekçilerinin sayesinde “kurtuldu” demek daha doğru olacaktır. (..) M. Kemal, devlette reform hayallerine geri döner. Şam’a sürgüne gönderilen, Askeri tıp öğrencisi, eylemci bir dönme olan Mustafa Cantekin Efendi’nin yardımı ve meslektaşı Müfit’le birlikte, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurar.❞48

[48] Hristodulu, 2008, s. 123, 128.

Millî Mücadele döneminde bir İtalyan vapuruyla İnebolu’ya intikal ederek Mustafa Kemal Paşa tarafından bizzat Konya Valiliğine tayin edilecek olan ❝Karakaş Dönmesi Galip Paşa da (Pasiner).. eğitimine Şemsi Efendi Mektebi’nde başlamıştır. ..tıpkı Mustafa Kemal’inki gibi, onun babası da, günün birinde onu yeni bir okula yazdırmaya karar verir.❞49

[49] Marc David Baer. (2011). Selanikli Dönmeler: Yahudilikten dönenler, Müslüman devrimciler ve seküler Türkler (S. Kayır, çev.) içinde (s. 72). İstanbul: Doğan Kitap.

Görsel 44. “Konya Valisi Galip Paşa” (Çavuş, 2015, s. 242).

Halide Edib Adıvar, Yakubî kökenlidir (Zorlu, 1999, s. 166; Özdemir, 2008, s. 50; Ayaşlı, 2014, s. 88-91; Mevlanzade Rıfat, 2017, s. 182, 188-189). Üsküdar Amerikan Kız Koleji mezunu Halide Edib Hanım, mütareke devresinde (30 Ekim 1918-15 Mayıs 1919) Mustafa Kemal Paşa’nın lehine faaliyetlerde bulunur ve O’nun Anadolu’ya müfettiş olarak tayin edilmesi ve kemalist hareketinin gelişimi hususlarında ehemmiyetli mesai harcar (Büyük Mecmua, 1919, s. 44; Sertel, 2001, s. 81-83; Güven, 2012, s. 56). Örneğin Kapancı Sabiha Sertel, Halide Edib Hanım’ın tensibiyle Anadolu’daki millî cereyan hesabına hafiyelik icra etmiş ve muvaffakiyetin ardından ise Halide Edib Hanım 16 Mayıs 1919’da şöyle demiştir: “Bugün Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçmek üzere Samsun’a hareket etti. Artık milli mukavemet hareketi önderini buldu. Bundan sona ümit verici haberler bekleyebiliriz” (Sertel, 2001, s. 83). Adıvar, Wilson Prensibleri Cemiyeti’nin kurucu üyesiydi ve bu veçhile Amerikalı gazeteci Browne’nin Sivas’a intikalini temin etmiş, General Harbord reisliğindeki Amerikan Manda Heyeti’nin Mustafa Kemal Paşa ile görüşmesine zemin hazırlamış, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Türk devletini ve cemiyetini modernleştirmesi gerektiğini savunmuştur; hatta ABD’ye talebe göndermiştir (Gazi Mustafa Kemal, 1934, c. 1, s. 68-70; Erol, 1972, s. 119; Tevetoğlu, 1988, s. 168-169; Tunaya, 1988, s. 257-259; Güven, 2012, s. 56-57). Bu bağlamda, Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas Kongresi’ni müteakib General Harbord’a yapmış olduğu teklif fevkalâde dikkat çekicidir: “Birleşik Devletlerden Türkiye’ye yardım etmesini istiyoruz. Birleşik Devletlerden Türk İmparatorluğu’nda eğitimin, dini öğretimden ayrıldığı okullarda Amerikan eğitim sistemini kurmasını istiyoruz, imparatorluktaki 6 ile 16 yaşlar arasındaki her kız ve erkek için zorunlu eğitim istiyoruz. Amerikan okulları ve üniversitelerinde eğitim görmek üzere, beş bin tane seçilmiş kız ve erkek öğrenci göndermek istiyoruz. Halkın çoğunluğunun rızasıyla demokratik bir yönetim kurmayı arzu ediyoruz, Sultan’ın ise, sadece manevi unvanı olmalı. Bu reformları etkin kılmak için yabancı yardımına ihtiyacımız var, fakat Birleşik Devletler’in dışında, hiç bir milletin yardımını kabul etmeyeceğiz. Yatırımcılar için ziyadesiyle doyurucu olacak, karayolları ve sanayimizi kuracak ABD sermayesini istiyoruz. Neticede, Amerika’nın Türkiye’ye yardımı, Birleşik Devletlere tek bir dolara mal olmayacak, aksine Amerika imtiyazlarla ve sanayinin gelişmesiyle milyarlarca gelir elde edecek” (Güven, 2012, s. 89, dipnot 309). Halide Edib Hanım, Anadolu Ajansı’nın tesis edilmesinde aktördür: “Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Anadolu Ajansı kuruluş ve geliştirme çabalarında, iki önemli isimden yardım almıştır. Halide Edip Adıvar ve Yunus Nadi onların yardımlarıyla Hakimiyet-i Milliye 6 Nisan 1920’de ..kuruluş haberini vermiştir” (Çelik, 1996, s. 14). 1921 Sakarya Muharebesinde Çal Tepesi Yunan eline düştüğü vakit kaburga kemikleri kırık ya da zedeli hâldeki Mustafa Kemal Paşa’nın sövüp saymasını, onbaşı Halide Edib Hanım, hemen yanı başında işitmekteydi (Adıvar, 1998, s. 22). Zevci Adnan (Adıvar) Bey ise sırasıyla Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekili, Büyük Millet Meclisi Reis İkinci Vekili, Dahiliye Vekili, Nafia Vekili ve BMM Hariciye Vekâleti İstanbul Temsilcisi görevlerini îfâ etmiştir (Çoker, 1994, s. 492). Mamafih Halide Edib Hanım, İstiklâl Harbi sonrasında Halk Fırkası tek parti yönetiminin kuruluyor olduğu hengamda muhalefet etmiş ve hayatta kalmak adına 1926’da zevciyle birlikte yurtdışına çıkmıştır. Zira İstiklâl Harbi devam ederken Mustafa Kemal Paşa, Halide Edib Hanım’a şöyle dememiş miydi: “Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz” (Adıvar, 1998, s. 75).

Görsel 45. Mustafa Kemal Paşa ile Yakubî Halide Edib Hanım “Gebze, İzmit, 17 Ocak 1923” (Genelkurmay Başkanlığı, 2015, s. 88).

Türkiye’deki basının Batılılaşma yönünde yüklediği rolü, Ahmet Emin Yalman’ın misyonunda rahatlıkla görebilmekteyiz. Bu çerçevede Yalman’ın ilk dönemlerde çalıştığı Sabah ve Yeni Gazete’de liberal ve İngiliz yanlısı bir politika izlemekteydi. Bu gazeteler, Osmanlılığı, unsurların birleştirilmesi ve ademi merkeziyetçiliği savunmaktaydılar. Sonraki yıllarda Yalman, Tanin ve Vakit gazetelerinde Alman yanlısı bir siyaset izlerken, 1918 yılından itibaren Amerikan yardım ve uzmanlarının eşliğinde Türkiye’nin kalkınmasını savunacaktır. Görüldüğü gibi, Batıyla olan siyasal ve tarihsel ilişkilerimiz değiştikçe Yalman da değişik siyasal tutumlar içine girerek farklı siyasetlerin sözcülüğünü, basın gibi bir uzmanlık alanında yapacaktır.” (Yıldırım, 1991, s. 42-43). Lisans üstü tahsilini ABD’deki Columbia Üniversitesi’nde ikmâl eden Yakubî Ahmet Emin Yalman, Wilson Prensibleri Cemiyeti’nin faaliyet heyeti üyesiydi (Tevetoğlu, 1991, s. 157). Cemiyet, ABD Başkanı Wilson’a göndermiş olduğu 5 Aralık 1918 tarihli mektubunda; nezaretlere (bakanlıklara), mahkeme kurumuna ve jandarma ile polis kuvvetlerine uzmanlar heyeti eşliğinde bir Amerikan başmüfettişi gönderilmesini ve bu sayede içtimaî, idarî, iktisadî ve sair alanlarda asrîleştirilmeyi talep etmişti (Erol, 1972; Tevetoğlu, 1988; Tunaya, 1988, s. 257-259). Yıldırım’ın (1991) belirttiğine göre Yalman, Malta’ya sürgün edilmek üzere İngilizler tarafından arandığı vakit Amerikan Serâfeti vasıtasıyla Amiral Bristol’e nasıl hareket edeceği konusunda danışmış ve kendisine Anadolu’ya kaçması önerilmiştir (s. 22, dipnot 32). Nitekim esir takasını müteakib Malta’dan Ankara’ya vâsıl olan Yalman’a, Ankara Hükûmeti, Matbuat ve Umum Müdürlüğünü ve dahi Washington sefirliğini teklif etmiştir velâkin Yalman, gazeteci olarak hizmet etmek istediğini belirterek bu vazifeden affını istirham eder (Tezcan, 2007, s. 108-109). Yalman, Ankara Hükûmeti’nin ecnebî yetkililerle yaptığı görüşmelere aracılık da etmiştir. Örneğin 18 Haziran 1922 tarihli gizli celsede, Mustafa Kemal Paşa’nın Claude Farrere ile görüşmeye gitmesi hakkında izahat istenmiştir. İzahattan anlaşıldığı üzere Ahmet Emin Bey, Tuark torpidosuyla Adapazarı’na gelen Farrere’ye refakat etmiştir (T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, Cilt 3, s. 472). Yalman, yabancı sermayenin Türkiye’ye idhâl edilmesi hususunda neşriyatçılık ve mümessillik yapar. Tezcan’a (2007) göre “Ahmet Emin döneminin diğer basın mensuplarıyla kıyaslandığında, en fazla yabancı sermaye konusunu güdeme getiren gazeteci olduğu rahatça söylenebilir.” (s. 127). Örneğin “Amiral Bristol tarafından temas için Ankara’ya gönderilen Amerika’nın yeni Ticaret Ataşesi Julian Gillespie ile yakın bir ilişki” tesis eden Ahmet Emin Yalman; istikraz (kredi), ulaşım ağlarının inşası, tarım (sulama) ve yeraltı kaynaklarının çıkarılıp işlenmesi imtiyazlarını içeren Chester Projesi’ni hararetle desteklemiştir (Tezcan, 2007, s. 128). “1925’ten sonra Ahmet Emin Gillespie’nin önerisi ile Goodyear, Dodge Brothers, Caterpillar gibi büyük şirketlerle, tarım ve diğer makinelerinin satılması alanında TATKO (Otomobil, Lastik ve Traktör Komandit Şirketi) adında bir şirket kurmuştur. Kardeşi Mehmet Rıfat Yalman ile Türkiye’de farklı yerleri dolaşarak acente kuracakları yerleri belirlemişler, Ahmet Emin, bu dönemde şirketin işleri ile ilgili olarak her yıl Amerika’ya gitmiştir. Yine bu süreçte Amerika’da üretim yapmakta olan Curtis Havayolları ile anlaşarak Türkiye’de bu şirketin acenteliğini üstlenecek Kayseri’de bir uçak fabrikası kurulması projesi ile ilgilenmiş, ancak bu proje hayata geçirilememiştir” (Tezcan, 2007, s. 129-130).

Görsel 46. “Vakit gazetesi Başyazarı Ahmet Emin (YALMAN)’e demeç verirken, Adapazarı, 19 Haziran 1922” (Genelkurmay Başkanlığı, 2015, s. 78).

Yakubî Lütfi Arif Kenber, Kasım 1918’de İstanbul’da ihdas edilen ve Millî Kongre seçimlerine katılan Ahalî İktisad Fırkası’nın umumî kâtipliğini yaptı (Güneş, 2017, s. 48). Akabinde, Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-yı Hukuk Cemiyeti’nin kâtipliğini yürütecek, cephelere iştirâk edecektir. Lütfi Arif Bey, Ödemiş’te jandarma kumandanlığı yaptığı sırada Millî Müdafaa Teşkilâtı’nın kurulmasına önayak olur. “Sarayköy’de Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’yle işbirliği yapıp Sivas Kongresi’ne aza olarak Necib Ali, Şükrü ve Yusuf beylerin seçilmesini sağlamış”tır. Yakubî Ahmet Emin Yalman, 20 Mart 1920’de İngilizler tarafından tevkif edilip Malta’ya sürgün edileceği hengamda Lüfti Arif Bey’den yardım almaya çalışır. Lütfi Arif Bey, 11 Ekim 1922’yi takib eden süreçte, Edirne’de muvakkat bir idare kurulmasını temin etmiş olan heyetin teşekülünde mühim rol oynamış ve bölgedeki mevlevîhânede içtimâ eden mezkûr heyetin reisliğini de üstlenmiştir. 17 Şubat 1923’te tertiplenen 1300 delegeli İzmir İktisad Kongresi’ne Akhisar ve Kırkağaç delegesi olarak katılan Lütfi Arif Bey, bu kongrede, Mustafa Kemal Paşa’nın bir saatlik nutku ardından kürsüye çıkmış ve Kâzım Karabekir Paşa’nın reis; kendisinin ise mazbata muharriri seçilmesini temin etmiştir. Lozan Konferansında ve 1923’te teşkil edilen Muhtelit Mübadele Heyeti’nin çalışmalarında gazeteci olarak faaliyette bulunacaktır (Kenber ve Akyalçın-Kaya, 2018, s. 115-119). Yanı sıra, Lütfi Arif Bey’in pederi Yakubî Mustafa Arif Efendi (Selânik’teki nakit ve gayrimenkul servetinin meblağı 2018 değerlerine göre yaklaşık 65 milyon 750 bin dolardı), “A.R.” rumuzlu Yunan istihbarat ajanının 16 Kasım 1923 tarihli mahrem muhtırasına göre, “Mustafa Kemal’in özel isteğiyle 24 Ekim 1923 tarihinde Tali Komisyon Üyesi olarak atanmıştı” (Kenber, 2021, s. 21, dipnot 5). 1925 tarihli bir fotoğrafta görülmektedir ki Mustafa Arif Efendi’nin kerîmesi Rebia Hanım, “Cumhuriyet’in ikinci yılı kutlama balosunda Atatürk’ün solunda” yer almaktaydı (Görsel 47). Binaenaleyh yukarıdaki delillere istinaden, Kemal Atatürk ile Kenber ailesi arasında hususî ve yakın bir ilişkinin kurulmuş olduğu söylenebilir.

Görsel 47. Gazi M. Kemal ve hemen solunda yer alan Yakubî Rebia Hanım, 1925 (Kenber, 2018, s. 110).

Albüm 1. Lütfi Arif Kenber (1922-1923).

Selânik doğumlu emekli korgeneral, eski milletvekili Şükrü Naili Gökberk; Mekteb-i Terakki Selânik devresi mezunudur (Terakki Vakfı, 1979, s. 77). İstanbul’a iltica etmiş Kapancılarla birlikte Şişli Terakki Mektebi’nin kuruluşunda ve yönetiminde de yer almıştır (İzmirli, 1969, s. 19; Alkan, 2003, s. 160). Zorlu’nun belirttiğine göre “Selanik’teki ilk kuruluşundan itibaren kat’i surette Sabetaycı cemaate mensup olmayan kişiler” Terakki Mektebi’nin “kurucuları arasına alınmamaktaydı” (Dilipak ve Zorlu, 2001, s. 41). Ayrıca, makam mezarının mimarîsi ve tezyinatı da Şükrü Naili Gökberk’in Sabataycı olduğuna delâlet etmektedir: [i] sanduka/lahit mezar; [ii] Jakin-Boaz temsili sütunlar; [iii] baş mezartaşında yer alan “hayat çiçeği” işlemeleri ve (iv) derviş külahı (Görsel 48). Sabataycı kültürün bir tezahürü de, Şükrü Naili Paşa’nın mahdumu Macit Gökberk’in jargonunda müşahede edilmektedir. Teoman Duralı merhûm, felsefe hocası Macit Gökberk ile aralarında cereyan eden şu dikkat çekici konuşmayı nakleder: Macit beğ.. “Beğoğlum, merak ettim, mumu nerede söndürdün? dedi. “Ben geç kalkmış falan değilim, bugün olağandışı bir olay oldu” diye cevap verdim. Ne olduğunu sordu. “Bizim oğlancığı sünnet ettirdim” der demez bir patladı. Patlamadı, infilâk etti adetâ. “Nasıl yaparsın bunu?” deyince “anlamadım hocam” dedim. “Anlamayacak ne var, bu çok ilkel bir olay. Bunu on bin yıl önceki mağara devri adamları yaptırırdı. Bunlar inisiyasyon olaylarıdır” dedi. Bizi hastaneye götüren arkadaşım Mahmud’a anlattım. “Kendisi sünnet olmamışmı? Nasıl bir lâf bu?” demişti (Değermenci ve Yılmaz, 2020, s. 103). Macit Gökberk’in mumu nerede söndürdün sözüyle bazı Sabataycıların Kuzu Bayramındaki norm karşıtı cinsel bir uygulamasına gönderme yaptığı ileri sürülebilir (Şişman, 2016, s. 202, 235, 236). Miralay (albay) Şükrü Naili Paşa’nın vazifelerine bakılacak olursa Kasım 1921-Ocak 1922 Adana Bölgesi İşgal ve Tesellüm Heyetine başkanlık etmiştir (Öke, Baycan ve Sakaryalı, 1989, s. 93; Eken, 2008, s. 288, 302). Sembolik anlamı itibarıyla belki de hepsinden önemlisi, Şükrü Naili Gökberk; 6 Ekim 1923’te İngilizler, Coldstream Bandosu’na “Çok Yaşa Mustafa Kemal Paşa” marşını ya da “Mustafa Kemal Komutanımızdır” parçasını icra ettirerek İstanbul’u merasimle teslim ederken Türk birliklerinin kumandanı idi (Mango, 2000, s. 378-379; Shaw ve Shaw, 2010, s. 436; Doğan, 2019, s. 171).

Görsel 48. Şükrü Naili Gökberk’in İstanbul Edirnekapı Şehitliği’ndeki makam mezarı (Vikipedi).

Kapancı Halil Bezmen’in (2014) belirttiğine göre 1927 senesinde yürürlüğe konan Teşvik-i Sanayi Kanunu veçhile Gazi M. Kemal, Selânik’ten arkadaşı olan mensucat tüccarı Kapancı Halil Ali Bezmen’e fabrika kurmasını tensib buyurmuş ve 1929’da Mensucat Santral tesis edilmiştir (s. v). Halil Ali Bezmen, Şemsi Efendi’nin rahle-i tedrisatından geçmiştir: ❝Ticaret yaparken de şehrin gelişmesinde çok etkili olmuşlar. Refik Recep (anneannemin babası) şimdiki adı Şişli Terakki olan Terakki Mektebi’nin Kapancılarla birlikte kurucularından. Anne tarafından dedem Halil Ali bu mektepte okumuş. Hocası Şemsi Efendi, Atatürk’ün de hocası.❞50

[50] A. Handan Yalvaç. (2011, Temmuz 29). Pamir Bezmen. 21 Nisan 2022 tarihinde https://handanyalvac.wordpress.com adresinden edinilmiştir. Halil Ali Bezmen’in ebeveyni Ali Molla ve Zübeyde Hanım’dır. Kapancı hizbi mensublarının Ali ve Zübeyde isimlerini kullanmaları fevkalâde dikkat çekicidir. Ayrıca Şişman (2016), Kemal Atatürk ile Halil Ali Bezmen’in sınıf arkadaşı olduklarını kaydeder (s. 294).

Görsel 49. Halil Ali Bezmen torunuyla, 1944 (Bezmen, 21 Eylül 2020).

Karakaşî Celâl Sahir Erozan, Feyziye Mektebi’nin Selânik devresindeki (1917-1921) son müdürüdür (Sandalcı, 2005, s. 136). Kapancı ve Karakaş gençlerinin neşrettiği Çocuk Bahçesi dergisinde şiirleri yayınlandı (Karaca, 1992, s. 5; Şişman, 2016, s. 287). Nitekim Ilgaz Zorlu’nun da beyan ettiği üzere Yunus Nadi’nin gelini Berin Nadi, Sabataycı kökenlidir (Menteş, 2002) ve Berin Hanım, Celâl Sahir Erozan’ın kerîmesidir (Milliyet, 17 Temmuz 1989, s. 12). Sandalcı’nın (2005) belirttiğine göre Erozan, Genç Kalemler edebî akımına mensub idi; bu cihetle Türk Ocaklarında ve Türkçülük hareketlerinde önemli rol oynamıştır (s. 136). Karaca’nın (1992) aktardığına göre “Umumi mütareke sıralarında komisyonculuk ve ticaret işleriyle uğraştı” (s. 8). 1931’deki Teşkilât-ı Esasiye Encümeni’ne kâtip intihab edilmiştir (Vakit, 19 Mayıs 1931, s. 2). Gazi M. Kemal’in 1932 yılında teşkil ettirdiği Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin kurucu üyelerindendir ve genel sekreterlik vazifesini îfâ etmiştir (Milliyet, 26 Eylül 1982, s. 7). Türk Dil Kurumu Lugât ve Istılah Kolu reisliği ve tek parti Zonguldak üçüncü dönem milletvekilliği makamlarında bulunmuştur (Karaca, 1992, s. 256).

Görsel 50. “Celal Sahir eşi ve oğluyla” (Karaca, 1992, s. 283).

Kapancı Süleyman Asaf İlbay’ın Millî Mücadele ve sonrası dönemdeki resmî vazifeleri hakkında T.B.M.M. sicilinde şu bilgiler kayıtlıdır: “Temmuz 1916’da Bayındırlık Bakanlığı Bayındırlık Genel Müdür Yardımcılığına getirildi. Bir süre açıkta ve izinli kaldıktan sonra Ocak 1922’de Konya Ovası İrva ve İska İşletme Müdürlüğüne atandı. Bu görevi Ekim 1924’te sona erdi. Bir süre açıkta kaldıktan sonra yeniden Mayıs 1925’te Bayındırlık Bakanlığı Bayındırlık Genel Müdürlüğüne atandı. Genel Müdür bulunduğu sırada 27 Kasım 1926’da kararname ile Ankara Şehreminliğine yükseltildi. Bu görevde iken TBMM III. Dönem seçimlerine katıldı. Bilecik’ten 259 oy alarak milletvekili seçildi. 20 Ekim 1928’de mazbatasını alarak 5 Kasım 1928’de Meclise katıldı. Mazbatası aynı gün onaylandı. Nafıa (Bayındırlık) Komisyonunda çalıştı. Mayıs 1931’de milletvekilliği sona erdi. Haziran 1931’de Şirketler Genel Müdürlüğünde açık maaş ödenmeye başlandı. Ekim 1931’de Bayındırlık Müfettişliğine atandı. Bu görevde iken isteği üzerine Mart 1932’de emekliye ayrıldı” (Öztürk, 1994, s. 119). Süleyman Asaf Bey, Çankaya Köşkü’nde konaklayan Zübeyde Hanım’ı ziyaret ettiği vakit, muhabbet, Selânik yıllarından açılmıştır: “Hatırlar mısın oğlum İslahane’deki evimizin caddeye nazır küçük odasında Mustafa ile oturuyordunuz, ben komşuya uğrayacaktım, Paşa’ya ben gelinceye kadar evimi yalnız bırakmayınız demiştim. Mustafa saatine baktı, ‘On beş dakika sonra gelmezsen biz çıkar gideriz’ demişti. Bilirsin ya, çocuk iken ben Mustafa’ya ‘Paşa’ derdim. ‘Gelirim paşa gelirim’ diyerek odadan çıkıyordum, sen, ‘Hanım teyzeciğim ne olur, bana da paşa deyiniz’ diye latife etmiştin. İnşallah ikinizi de paşa görürüm evladım diyerek komşuya gitmiştim. Çok şükür Allah’ıma, Mustafa’mı paşa gördüm. Sen de paşa oldun mu acaba?” Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa çocukluk arkadaşına iltifat eder: “Tabii anne, Asaf, mühendisler ordusunun kumandanıdır” (İlbay, 2014, s. 67).

Albüm 2. Süleyman Asaf İlbay.

Kemal Atatürk, İbrahim Necmi Dilmen’i “1908 Jön Türkler hareketi öncesinde Selânik’teki gizli siyasal faaliyetlerden tanımaktadır” (Weiker, 1970, s. 613). Latin harflerine zecrî geçiş sürecinde neşrettiği Yeni Türkçe Dersleri (1928), Yeni Harfler-le Türkçe Okuma Yazma Dersleri (1928), Amelî Yeni Türkçe Dersleri (1928) risâlelerinin, vermiş olduğu derslerin ve gazete yazılarının fevkalâde katkılarıyla edebiyat öğretmenliğinden Türk Dil Kurumu (TDK) Genel Sekreterliğine (1932), Maarif Vekâleti Umumî Müfettişliğine (1932), Ankara Tarih Coğrafya ve Dil Fakültesi Profesörlüğüne (1932) süratli bir biçimde terfi eden İbrahim Necmi Dilmen, Sabataycıdır (T.B.M.M. Tutanak Dergisi, 2 Haziran 1950, Cilt 1, s. 123; Bayraktarlı, 2019, s. 229). Dayısı Osman Şevki Efendi, Mekteb-i Terakki’nin Selânik devresi müdürlerindendir binaenaleyh Kapancı cemaatine mensubdur (Terakki Vakfı, 1979, s. 34). Dilmen de İstanbul’daki Terakki Mektebi’nin kurucuları ve yöneticileri arasında yerini alır (İzmirli, 1969, s. 19). Türk Dili Encümeni’nde bulunmuş (Akçuraoğlu Yusuf, 1928, s. 284) “11 Ağustos 1928 günü Dolmabahçe Sarayı’nda Mustafa Kemal’in tanıtımını yaptığı yeni Türk harfleri üzerine ilk uygulama dersi”ni ve 25 Ağustos’taki kıraat dersini saraydaki hâzirûna talim ettirmiştir (Kısıklı, 2010, s. 125). Rıza Nur’un (2010) belirttiğine göre İbrahim Necmi Bey, anadili başka olduğundan Türkçeyi fena telâffuz etmekteydi (s. 210-211). Kâzım Özalp’in şehâdetine göre “Mustafa Kemal Paşa Türkçe kelimeler ve Güneş Dil Teorisi üzerinde devamlı çalıştı. Geceleri sofrasında çok zaman bir kara tahta bulundurur, dil kurumu Umumi Katibi İbrahim Necmi Bey (Dilmen) Türkçe kelimeleri tahtaya yazar, kelimenin kökünü bulmaya çalışırdı. Bu çalışmalar çok zaman sabaha kadar devam ederdi” (Özalp ve Özalp, 1994, s. 54). Örneğin Kemal Atatürk, TDK genel sekreteri İbrahim Necmi Dilmen’e gönderdiği 17 Kasım 1937 tarihli telgrafıyla Diyarbekir adını derhal değiştirmiştir: Esasta bu şehrin ismi bakır memleketi manasına olan Diyarbakır olması gerektir ve artık bu isimle tanınacaktır (Derin, 1995, s. 123-124). Dilmen’e (1937) göre “Tarih insan soysallığının, Orta Asya’daki brakisefal Türklerden doğduğunu ve bunların muhaceretiyle Avrupa’ya, Afrika’ya, Amerika’ya yayıldığını; Okyanusya’ya yayıldığını, ispat etmektedir” (s. 64-65). 1937’deki “İkinci Tarih Kurultayı’nda Güneş-Dil Teorisinin Tarih Tezindeki Yeri başlıklı bir bildiri” sunmuştur (Şendeniz, 2014, s. 313). Güneş-Dil Teorisinin Kemal Atatürk’ün ölümüyle birlikte sönümlenmesini Dilmen, veciz bir şekilde özetlemiştir: Güneşimiz öldükten sonra teorisi mi kalır? (Şendeniz, 2014, s. 320). Dilmen, 10 Sonteşrin/Kasım 1939 tarihli Ulus gazetesinde neşrettiği anılarında “Bir yıl önce bugün türkler, tarihin eşini yaratmadığı Ulu Ebedî Şeflerini kaybettiler. (..) O’nun meziyetlerini saymıya ne dil yeter, ne kalem.. Yaradılışın o benzersiz harikası, asrının her sahada en büyüğü idi: En büyük asker, en büyük diplomat, en büyük devlet adamı, en büyük öğretmen hep O idi. O. (..) 1936 da Üçüncü Türk Dil Kurultayı hazırlıklarına başlamıştık. Bu kurultaya çok önem veriyor, gelen tezlerin hepsini bizzat görmek istiyordu. Her gelen yazıyı satır satır okuyor, kenarlarına notlar koyuyor, en sonuna da yüksek düşünce ve kararını yazıyordu. Bir çok tezi birden iade ettiği, her biri hakkında emirlerini verdiği bir gündü: -Nasıl, dedi, senin için iyi çalışmış mıyım?” (s. 14). İbrahim Necmi Dilmen, masondu (Soysal, 1978, s. 228, 231 245, 249, 384). İbrahim Necmi Bey’in kemalist dil çalışmalarındaki gayretlerine mebnî olarak Kemal Atatürk, O’na, Dilmen soyadını vermiştir.

Görsel 51. “Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri İbrahim Necmi DİLMEN ile, Dolmabahçe Sarayı, İstanbul, 24-31 Ağustos 1936” (Fotoğraf: mustafakemalim.com).
Görsel 52. İbrahim Necmi Dilmen’in İstanbul Büyükada’daki kabri (Fotoğraf: Maurice Flesier).

Çanakkale doğumlu Karakaşî doktor Tevfik Rüştü Aras, 4 Mart 1925’ten 11 Kasım 1938’e değin Kemal Atatürk’ün “değişmez” Hariciye Vekili olarak vazife görmüştür ve en uzun müddetle Hariciye Vekilliği yapmış kişi unvanını hâlâ korumaktadır (Tınal, 2001, s. 9; Baer, 2011, s. 219; Şişman, 2016, s. 321, 328; Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanları Listesi). Yanı sıra, Muhtelit Mübadele Heyeti reisliğine tavzif edilmiş ve Sabataycıların Türkiye’ye iltica etmesi meselesinde kolaylaştırıcı bir rol oynamıştır (Baer, 2011, s. 287). Aras, 13 yılı aşkın süreyle yürüttüğü Hariciye Vekilliği döneminde Sabataycıların vekâletteki kadrolaşmasında olumlu yönde tesir eder (Şişman, 2016, s. 358). Kemal Atatürk, Millî Mücadele devresindeki bazı fevkalâde kritik faaliyetlerde, 1907’den beridir tanıdığı Tevfik Rüştü Bey’in yardımını almıştır: [i] Fransız ya da Sovyet İhtilâl Mahkemelerinden mülhem İstiklâl Mahkemelerinin kurulması ve icrası (Aybars, 1995, s. 38); [ii] Türkiye Komünist muvazaa partisinin yönetilmesi (Tınal, 2001, s. 19-20, Tezcan, 2007, s. 110-111; Satan, 2010, s. 65) ve [iii] Kemal Atatürk’ün dikte ettiği kararların hariciyede harfiyen uygulanması (Milliyet, 15 Ocak 1980, s. 5). Fevkalâde ilginçtir; Britanya, Musul meselesinde Türkiye lehine 1000 kilometre murabbaı (kare) miktarında bir iyileştirme teklif etmiş olmasına rağmen, bu tashihat, Tevfik Rüştü Bey’in meclis konuşmasına göre ilginç bir gerekçeyle şöyle reddedilmiştir: “..esas davamızın böyle bir veyahut iki bin kilometrelik arazi davası olmadığını söyleyerek bu teklif olunan araziden de sarfı nazarla bütün Musul Vilâyetinden müstakil Irak Devleti lehine feragati prensiplerimize daha uygun bulduk.” (T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Cilt 26, s. 165). Aras’ın dikkat çekici bir sıhriyeti de mevcut: Latife Uşşakî (Bayhan ve Öke, 2011, s. 360; Güler, 2015, s. 195).

Görsel 53. Kemal Atatürk ve Karakaşî Tevfik Rüştü Aras (Fotoğraf: mustafakemalim.com).

Sabataycı Akrabalık Bağları

Nuri Conker

Görsel 54. Nuri Conker (T.B.M.M. Albümü, 2010, c. 1, s. 259).

Nuri Conker, bir Sabataycı idi (Şişman, 2016, s. 334; Kaya, 2016). Hangi hizbe mensub olduğu izhar edilmemekle birlikte sıhriyetinde Karakaşî akrabalık bağı görülmektedir: Necip Tesal’ın kayınpederidir (Baer, 2011, s. 226; Görsel 55).

Görsel 55. Nuri Conker’in kerîmesi Kıymet Hanım Karakaşî Necip Tesal’in zevcesidir (Milliyet, 21 Temmuz 1969, s. 11).

Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi’ne (1993) göre Nuri Conker, “Atatürk’ün akrabası ve en yakın arkadaşıydı” (s. 2440). Zürcher (2005) Nuri Conker için “Atatürk’ün kadim arkadaşı (ve uzaktan aile üyesidir)” demektedir (s. 380). Grassi’nin (2020) ifade ettiğine göre Kemal Atatürk, Nuri Conker, Salih Bozok ve Fuat Bulca kuzendirler (s. 20). Kemal Atatürk ile Nuri Conker, kapı komşusudur (Gürsoy, 2020, s. 21).

❝..Başka kâğıdım yok. Nuri’ye ayrıca mektup yazamayacağım. İstersen bu mektubumu aynen gönder. Veyahut bahisle bir mektup yaz. Ve o kıymetli kardeşimize de ki, benim için hatırası kalp ve vicdanından biran çıkamayan bir öz kardeş varsa, Nuri’dir (Nuri Conker). Bu muzlim (karanlık) seferi onunla beraber yapmak isterdim. Allah nasip ederse saha-yı mücadelâtta (savaşımlar alanında) birleşiriz. Cenab-ı Hak takdir etmişse ahrette kavuşuruz. Salih’in gözlerinden öperim. Kalbinin vefasına vicdanının safft ve nezahatına medyun-u şükranım. Senin ve Salih’in Selânik’te bulunması valideye muavenet (yardım) etmesi benim kuvvet-i kalb ve tab’ımı tazif ediyor (güçlendiriyor). ..Allahaısmarladık Fuat’ım.❞51

[51] M. Kemâl‘den Fuat Bulca’ya 4 Teşrîn-i evvel (Ekim) 1911 tarihli mektup; Aktaran: Salih Bozok & Cemil S. Bozok. (1985). Hep Atatürk’ün Yanında içinde (s. 155-156). İstanbul: Çağdaş Yayınları.

❝Atatürk Nuri Conker’i gerçekten çok severdi. Onunla şakalaşmaları, konuşmaları en samimi bir hava içinde geçer ve birbirlerine senli benli hitap ederlerdi. Bunun sebeplerini şöylece sıralamak mümkündür. Bir kere M. Kemal, Selanik’te kendisi ile mahalle arkadaşıdır. Sonra Askeri Rüştiye’de, Manastır İdadisi’nde, İstanbul Harbiye Mektebi’nde, Harp Akademisi’nde okul arkadaşlığı etmiş olduğu Nuri Conker ile meslek yaşamında da hemen daima aynı yerlerde görev yapmışlardır. Bunlar sırasıyla şöyledir: Selanik’te III. Ordu’da, Hareket Ordusu’nda, Arnavutluk Harekatı’nda, Afrika’da Trablusgarp ve Bingazi muharebelerinde, Çanakkale Anafartalar ve Conkbayırı muharebelerinde, doğuda Muş Cephesi’nde, İstiklal Savaşı’nda ve devrimler döneminde. 1937’de Nuri Conker ölünceye kadar çoğu zamanlar beraber bulunmuşlardır. Atatürk onun arkadaşlığını daima aramış ve birbirlerine karşılıklı vefalı dost olmuşlardır. Hatta Ankara’ya kısa bir müddet vali ve kumandan oluşunu Atatürk, Selanik’te hep beraber konuştukları zamanki görev bölümü ile ilgili olduğunu kendisine daima hatırlatırdı.❞52

[52] Afet İnan. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler (Arı İnan, haz.) (8. baskı) içinde (s. 415-416). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

❝Atatürk güreşi çok severdi. Kendisi de arkadaşlarıyla ve özellikle Nuri Conker’le güreşmeyi adet edinmişti.❞53

[53] İnan, 2009, s. 218.

❝Kılıç Ali’nin verdiği bilgiye göre Atatürk’ün mutlaka sofrada bulunmasını istediği kişi çocukluk arkadaşı ve yaveri Nuri Conker idi. O, Atatürk’ün her türlü şakasını kaldırdığı gibi kimi kez hükümete ilişkin eleştirilerde de bulunmaktaydı.❞54

[54] Şerafettin Turan. (2017). Mustafa Kemal Atatürk: Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik (3. basım) içinde (s. 667). Ankara: Bilgi Yayınevi.

Nuri Conker’in ❝Kızı Kıymet.. Küçük bir çocukken Gazi’yi hiç görmemişti, fakat, sanki Gazi onlarla “aynı hamurdanmış gibi” (bu ilginç ifade Kıymet Tesal’ın kendisine aittir) yetişmişti.❞55

[55] Vamık Volkan & Norman Itzkowitz. (2008). Ölümsüz Atatürk (5. basım) içinde (s. 322). İstanbul: Bağlam Yayınları.

“Aynı hamurdanmış gibi” kinayesine benzer şekilde, Nuri Conker’in tahrir ettiği “Zabit ile Kumandan” risâlesi ile Kemal Atatürk’ün “Hasbihâl” risâlesi “birbirini bütünleyen iki kitap” olarak zikredilmektedir (İnan, 2009, s. 415, dipnot 135).

Görsel 56. Salih Bozok, Nuri Conker’in kız kardeşi Dürriye Hanım ile evli idi (Milliyet, 31 Mayıs 1964, s. 7).

❝Nuri, arkadaşının ruhsal ihtiyaçlarını algılamak konusunda esrarengiz bir yeteneğe sahipti ve Gazi’nin görkemlilik duygusunu beslemek için kendisini kullanmasına izin veriyordu. Söylenenlere bakılırsa, zaman zaman, Mustafa Kemal kendisine kompliman yapıldığında büyük bir alçakgönüllülük gösterisi sergileyerek şöyle söylerdi: “Kim, ben mi? Beni gidin Nuri’ye sorun. O beni gerçekten iyi tanır!” Bunun üzerine Nuri kendisinden umulan şakacı tavrıyla sözü alır ve şunları söylerdi: “Mustafa Kemal’in büyük adam olması mümkün mü? O fasulye tarlalarında koşturur, kargaları kovalardı” (Tesal 1975). Kuşkusuz, burada Mustafa Kemal’in babasının ölümünden sonra bir akrabalarının çiftliğinde geçen çocukluk dönemine göndermede bulunuluyordu. İlk bakışta, bu ifadeler Mustafa Kemal’in alçakgönüllülüğüne işaret eder görünür; fakat, ayrıca, Mustafa Kemal’in fasulye tarlaları arasında koşuşturduğu günden şimdi ulusun kurtarıcısı olduğu o güne kadar geçen zaman içinde ne büyük bir yol katetmiş olduğunu vurgular. Bu, onun görkemliliği açısından muazzam bir haz kaynağıydı. Nuri, Mustafa Kemal’in yanında bacak bacak üstüne atarak oturabilen belki de tek kişiydi.❞56

[56] Vamık Volkan & Norman Itzkowitz. (2008). Ölümsüz Atatürk (5. basım) içinde (s. 323-324). İstanbul: Bağlam Yayınları.

❝Gazi ve Nuri çoğunlukla bugün Atatürk’ün anıt mezarının bulunduğu Anıttepe’de avlanırlardı. Genellikle Nuri’nin evinde tahin ve pekmezle yapılan bir kahvaltıyla sona eren bu av partilerine yalnızca Nuri katılabilirdi. Mustafa Kemal kahvaltılar sırasında, sık sık, “Selânik’teki çocukluğumdan beri tahin ve pekmezi çok severim” derdi ve içten bir yakınlıkla Nuri’nin çocuklarıyla söyleşirdi.❞57

[57] Volkan ve Itzkowitz, 2008, s. 325.

❝Gazi, Nuri Bey’in evinin uzaklığından yakınıyordu. Zaman zaman Nuri Conker’e, “Bana yakın bir evde otur, aramızda terlikle gidip gelecek kadar mesafemiz olsun; bağırdığımda sesimi duyarsın…” dedi.❞58

[58] Nuri Conker torunu müteveffâ Nur Vergin’in anlatımı. Aktaran: Yaşar Gürsoy. (2020). Atatürk ve Can Yoldaşı Nuri Conker (2. basım) içinde (s. 132). İstanbul: Sia Kitap.

Kemal Atatürk, Afet İnan’a yazmış olduğu mektubunda Hatay üzüntüsüne, Conker’in ölümü acısı karıştı; bu acının açtığı yaranın derinliğini tahmin edersin demekteydi (İnan, 2009, s. 415). Nitekim Nuri Conker’in ölümü Kemal Atatürk’te bir travmaya sebep olmuştur: “Dengesini tamamıyla bozan ve üzerinden atamayacağı bir psikolojik darbe, Nuri Bey’in ölümü idi. Bu olay, daha önce Zehra’nın intihar etmiş olmasıyla birleşerek, Fikriye’nin canına kıymasına verdiği reaksiyonu yeniden canlandıran adeta psikolojik bir zehirmişçesine davranışlarını etkiledi. Dr. İrdalp, Nuri Bey’i kurtaramamıştı ve onun ölümü Atatürk’ün kayıtsız kalamayacağı bir ölümdü. Nuri, çocukluğunda, Çanakkale’de, Rus cephesinde ve en önemlisi cumhurbaşkanlığı sırasında yanında olmuştu. Nuri, Atatürk’ün ikizlerinden birisiydi ama önemli bir farkı vardı. Atatürk, artık amaçlarına hizmet etmeyen pek çok ikizini bir kenara bırakmıştı; ancak hayattaki özel görevi Atatürk’ün yaralarını sarmak olarak görünen Nuri Bey için bunu yapmaya niyetlenmediği gibi, buna muktedir de değildi. Gelen giden diğer ikizlere göre Nuri Bey daha sert maddeden mamuldü. Alayı, saldırıyı ve kinizmi kaldırabilir ve gene Atatürk’e tapardı. Bir keresinde beraber içerlerken Mustafa Kemal, içkisinin yarısını gerçekten yarı kardeşler imişçesine Nuri Bey’e vermiştir (Aydemir 1974). Nuri Bey’in 10 Ocak 1937 tarihindeki vefatı, Atatürk’ün iç yapısını destekleyen köşe taşlarından birisini yerinden oynattığı için çok önemli bir olaydı. Çünkü Nuri Bey, gerçekten Atatürk’ün uzantısıydı ve onun ölümüyle Atatürk’ün kendisinin bir parçası ölmüş gibi oldu. Sonuç olarak Atatürk depresif bir ruh haline girdi” (Volkan ve Itzkowitz, 2008, s. 429).

Sabataycı Nuri Conker’in kızı Kıymet Tesal, Kemal Atatürk’ün ölümü sonrası ilginç bir rüya görmüştür: “..kendi doğum gününde bir mezarın başında ayakta duruyordu; mezar öne doğru kalkmaya başlamıştı. Üst tarafı örtülü kalmasına karşın, yan taraflardan mezarın içi görülebiliyordu. Mezarın içinde iki ceset vardı, ya da öyle görünmüştü; çünkü bir taraftan bakıldığında Atatürk’ün, diğer taraftan bakıldığında ise Kral Solomon’un cesedi olarak görünüyordu.” (Volkan ve Itzkowitz, 2008, s. 400-401). Kral Solomon (İbranice Şelomo Ameleh), İsrailoğullarının kralıdır (Besalel, 2002, s. 668).

Albüm 3. Kemal Atatürk ve Nuri Conker.


Salih Bozok

Görsel 57. Salih Bozok (T.B.M.M. Albümü, 2010, c. 1, s. 312).

❝Bozok anılarına 1910 yılından başlıyor. Lâkin Atatürk’le dostlukları daha eskiye dayanıyor. O da Atatürk gibi 1881 Selanik doğumlu… Selanik’ten mahalle komşulukları, hatta uzaktan akrabalıkları var.❞59

[59] Can Dündar. (2001). (Ed.). Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor içinde (s. 10). İstanbul: Doğan Kitap.

Salih Bozok’un oğlu Cemil Bozok (1985) demektedir ki “Babamın, Atatürk ile esasen üçüncü kuşak akrabalıkları vardır. Atatürk’ün dedeleri olan Hacı İslam Ağa ile Hacı Salih Ağa, babamın da dedeleri. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’a ailece Hanım Hala derdik” (s. 9). Nuri Conker, Cemil Bozok’un dayısı olmaktadır (s. 7; Görsel 56).

Görsel 58. Sabataycı Salih Bozok’un damadı Selânikli İsmet Yenen, Sabataycı Nuri Conker’in damadı Karakaş Necip Tesal’ın dayısıdır (Milliyet, 19 Nisan 1990, s. 9).

❝Okul arkadaşları, sonradan kızkardeşi ile evlendiği Nuri (Conker) ve büyük dedeleri aynı kişi olan Mustafa (Mustafa Kemal ATATÜRK) idi. (..) Mustafa Kemal’in, TBMM Başkanlığına seçilmesinden sonra Başkanlık Başyaverliğine atandı. Kurtuluş Savaşı boyunca Gazi’nin yanında oldu. (..) Gazi ile Salih Bozok’un kan birliğine dayanan dostlukları, okul sıralarından savaş meydanlarına, nikâh masasına, Millet Meclisine ve Cumhurbaşkanlığına kadar uzandı.❞60

[60] Kâzım Öztürk. (1994). Türk Parlamento Tarihi: TBMM- II. Dönem (1923-1927) içinde (s. 155-156). Ankara: Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı Yayınları.

Görsel 59. Bozok ailesi ile Kapancı Bezmen ailesi akrabadır.

❝Atatürk’ün eski yaveri ve Selanik’ten beri yakın arkadaşı, akrabası Salih Bozok.❞61

[61] Hulûsi Turgut. (2007). (Ed.). Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları (9. baskı) içinde (s. 589). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Görsel 60-61. “Sazaniko” ve Salih Bozok.

Salih Bozok, evlilikle neticelenecek Kemal Atatürk-Latife Uşşakî arasındaki mektuplaşmanın aracı kişisiydi (Turan, 2017, s. 683). İstanbul’dan İzmir’e intikal etmesinde Zübeyde Hanım’a refakat etmişti (Turan, 2017, s. 30).

Arıburnu’nun (1988) belirttiğine göre “Mustafa Kemal, Bozok’a gönderdiği mektuplarında hep Kardeşim Salih, Merhaba Ey Hazret-i Salih, Güzel gözlü, burma bıyıklı Salih’im, Güzel Salih’im diye içtenlikle hitap” etmiştir. “Ve Atatürk’ün sevdiği, güvendiği bir kişisinin çevresinde de aynı duygularla tanındığını ona takılan şu adlar göstermektedir: Salih Selânik, Erkek Salih, Sadık Salih, Şen Salih, Tatlı Salih, Muahrip Salih, Ahbap Salih ve Bozok Salih (s. 108). Kemal Atatürk’ün ölümü üzerine intihara teşebbüs eden Salih Bozok’un silâhı kalbine doğru ateşlemezden evvel sarf ettiği cümle hakkında rivayetler ise şöyle: “Başkomutan yaversiz gidemez!” (Arıburnu, 1988, s. 108); “O ölürse ben de yaşamam” (Derin, 1995, s. 140); “..bu adam ölürse ben yaşayamam..” (Granda, 1973, s. 423). 11 Kasım 1938 tarihli Politika “Milletvekili Bozok, Kemal Atatürk’ü çok seviyordu ve onsuz hayatı bir türlü düşünemiyordu” (Çolakoğlu, 2018, s. 284) cümlesiyle ve 12 Kasım 1938 tarihli Corriere Della Serra da “Salih Bey, daha önce kendisinin Kemalsiz yaşayamayacağını bildirmiş ve kendisini tabancayla vurmuştu” (Çolakoğlu, 2018, s. 137) cümlesiyle vak’ayı kamuoyuna duyurmuştur.

Albüm 4. Kemal Atatürk ve Salih Bozok.


Fuat Bulca

Görsel 62. Fuat Bulca (TBMM Albümü, 2010, c. 1, s. 251).

Fuat Bulca, Kapancı hizbine aid İstanbul’daki Şişli Terakki Mektebi’nin kurucularından ve yöneticilerindendi (İzmirli, 1969, s. 19). Kapancı eğitim müessesesinin mütevelli heyetinde yer almak için, teamül gereği, daha önce de bahsedildiği üzere Sabataycı olmak esaslı bir şarttı (Dilipak ve Zorlu, 2001, s. 29, 40-41).

Güler’in (2015) aktardığına göre Kemal Atatürk ile Fuat Bulca arasında “kan bağı” vardı (s. 90). Latife Hanım’ın yeğeni Mehmet Sadık Öke, Kemal Atatürk’ün ilk karısı Fikriye Hanım ile Fuat Bulca’nın akraba olduğunu zikretmektedir (Bayhan ve Öke, 2011, s. 151, 184). Akay’ın (2010) Makbule Hanım kocası Mustafa Mecdi Boysan’dan naklettiğine göre “Fuat Bulca, hem Atatürk’ün, hem de Fikriye’nin halazadesi idi” (s. 17). Bilindiği üzere Fikriye Hanım, Kemal Atatürk’ün üvey babası olan Ragıp Bey’in yeğenidir, kardeş kızıdır. Şükrü Tezer’in (1995) şehadetine göre Mustafa Kemal’in üvey babası Ragıb Bey, Fuat Bulca’nın amcası idi (s. 80). Ragıp Bey’in pederi “Lord Abbas” nam ile tanınırdı (Gencosman ve Banoğlu, 1971, c. 1, s. 62). “Lord” ise Sabatay Sevi’nin soyuna mensub seçkin Sabataycılara has bir unvan idi (Almaz, 2010, s. 155).

Albüm 5. Kemal Atatürk ve Fuat Bulca.

❝Nuri Conker ile Fuat Bulca’nın, Salih Bozok’a yazdıkları ortak mektup yolculuklarının ne gibi yokluklar ve güçlükler içinde geçtiğini göstermektedir: “Bugün (9 Aralık 1911) hududu geçtik. Mısır’dan Bingazi topraklarına geçtik. Artık tehlike kalmadı. Sıhhatimiz yerindedir. Gündüzleri, bazen de geceleri yürüyoruz. Geçtiğimiz yollarda meskun mahal (yerleşim yerleri) namına hiçbir şey yok. Kaçak tarzında Mısır gibi ecnebi (yabancı) memlekette hareket ettiğim izden mevaki-i meskuneden (yerleşim yörelerinden) daima uzak bulunmaya mecbur idik. Geceleri çadırda yatıyoruz. Yemeğimizi kendimiz pişiriyoruz. Mustafa Kemal’in fasulye ayıklamasını görmelisin! Aşçıbaşımız Fuat’tır.“❞62

[62] Şerafettin Turan. (2017). Mustafa Kemal Atatürk içinde (s. 113-114). Ankara: Bilgi Yayınevi.

Görsel 62. Binbaşı Fuat Bulca, Adana Valisi Nuri Conker, Binbaşı Salih Bozok (Gürsoy, 2020, s. 99). Cemil Bozok, Fuat Bulca’ya “amcamız” demektedir (Bozok ve Bozok, 1985, s. 139).

Kemal Atatürk’te Sabataycı Kültür Tezahürleri

Şive

❝Fakat en önemli kültürel bulgum Selanik şivesi olarak adlandırabileceğimiz Judeo İspanyol gramerine dayalı olan bir dildir. Bu dil kuşkusuz Rumeli Türkçesi ile benzerlikler taşımakta ise de özellikle Judeo İspanyol’dan geçen bazı deyimleri de içermektedir.❞63

[63] Ilgaz Zorlu. (1998). Evet, Ben Selanikliyim: Türkiye Sabetaycılığı (7. baskı) içinde (s. 168). İstanbul: Belge Yayınları.

7 Kânûn-ı sânî 1340 (7 Ocak 1924) tarihli Akbaba’da neşredilen “Selânikliler Hakkında Bir Mülâkât” Sabataycıların şivesi ve Türkçe kullanımı hususunda önemli bilgiler sunmaktadır: “Vezneye uğrarsınız çıkar iken.. Alanız ne lâzım ise zâtınıze.. Beğeniniz, herhangi çeşid iktizâ ise.. Sonra versınler size, üzerinde fi’atları yazılmışdır bir pusulacık, götürüyorsunuz onu vezneye, yaparsınız te’diyâtınızı, alır malları gidersınız, sağlıcağılan.. (..) Ya nedir maksâdınız ne sorarsınız veznedâra? (..) Abe kardeşim, görüşemez bu zâmânda sizinle ki veznedâr bey… Nîçin ya, şimdi alış veriş zâmânıdır. Yokdur müsâadesi onun, başını kaşısın şimdi… (..) Olsun ne kâdâr mühim sizin işiniz, onun kendi işi, çok daha mühimdir bu sırada.. Zîrâ, neden ya, para işidir bu.. Bulaşırsa sizin ile herhangi bir lakırdıya, zihni dolanır şaşırır hesâbı… (..) Yok diyecek bir şeyimiz.. Garezkârlar istediklerini deyivermekde serbestdir, bizim yoktur kimse ile bir garezimiz, ıvazımız.. (..) Belki evâil-i zamanda ööyle idi, haçan zamânlar değişti, hep insanlar anladılar ki eski kafalarla güdülmez bu hayat denilen deve.. Değiştirdiler o kafaları şimdi.. Ne ise bir İstanbullu, bir Angaralı, ya bir Üsküblü, Selânikli de odur. (..) Ciğer de yeriz, kuzu sarması da.. Hele gelsin bahar vakti!.. (..) Haydi Selâmetilen..” (s. 3).

Görsel 63. Akbaba, 7 Kânûn-ı sânî 1340, s. 3.

Zübeyde Hanım Rumeli şivesi ile tatlı tatlı konuşurdu (Şapolyo, 1958, s. 16; Bayhan ve Öke, 2011, s. 182; Güler, 2015, s. 104). 1887 Mayısı Hıdırellezi’nde sokakta Nuri’yle çember çeviren Mustafa’yı eve şöyle çağırmıştı: “Ayde! Mustafa! Gelesin çabuk, kan ter içinde kaldınız. Şu tevekkellere bakın ele!” (Gürsoy, 2020, s. 21). Akrabası Cemal Bolayır’a sarf ettiği cümlede söz konusu şivenin bir veçhesi daha görülebilir: “Abe evlâdım geçen gün aşağıda neler konuştunuz?” (Gencosman ve Banoğlu, 1971, c. 4, s. 271). Salih Bozok’un şivesi de benzer sûrettedir: “Kurarız bir dümencik daha” (Bayhan ve Öke, 2011, s. 157).

Zübeyde Hanım: ❝Benim gözüm tutmadı bu işi. İyidir, hoştur bu kız. İllem kendisi de bilmez benim oğlumu sevdiğini. O sever Mustafa Kemal Paşa’yı! Yarın olacak Ankara’da büyük hanımefendi! O zaman başlayacak efendim, buyruk atmaya! Sen beni çabuk götür evlatçığım Ankara’ya. Söyleyeyim Mustafa’ya. Bu iş olmaz!64

[64] Şerafettin Turan. (2017). Mustafa Kemal Atatürk: Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik (3. basım) içinde (s. 683-684). Ankara: Bilgi Yayınevi.

Kapancı Şemsi Efendi’nin mektebinden itibaren çok iyi düzeyde Türkçe eğitimi almış olsa da, Kemal Atatürk, annesine benzer şekilde şiveli konuşurdu:

Vidyo 5. Kemal Atatürk’ün dikkat çekici telaffuzları: “kadaar”, “çalışıoruz”, “büttünn”.

❝Atatürk’ün anlatışı, ne nutuk söylemesine, ne de yazı yazmasına benzerdi. Ara sıra Rumeli ağzına kayan tatlı bir şivesi, gönül tellerine dokunan büyülü bir sesi, hiç bezginlik vermiyen renkli bir hikâye üslubu vardı.❞65

[65] Falih Rıfkı Atay. (1980). Çankaya içinde (s. 11). İstanbul: Bateş Yayınları.

❝”Şaşarım akl-ı perişanına.” Yanlış iş yapanlara kızdığında sıkça sarf ettiği söz. “Beri bak çucuk!” Söze başlarken maiyetine kullandığı hitap şekliydi.❞66

[66] Ünal Karıncalı. (2015). Cumhurbaşkanlığı Makamı Olarak Dolmabahçe Sarayı ve Atatürk (2. baskı) içinde (s. 80). Ankara: TBMM Basımevi. Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu (2008), “çucuk”u “cucuk” sûretinde nakleder (s. 42, 105, 231).

Vidyo 6. Kemal Atatürk’ün “s” telaffuzu ve “r” ile “t” harflerini şeddeli kullanımı Ladino şivesiyle benzerlik taşımaktadır. Kaynaştırma harfi düşüyor “İklime alıştırıorsunuz” (dk. 04:46).
Vidyo 7. Ladino’daki “s”, “r” ve “t” harflerinin kullanımı. Türkçede sesli harf tabir ettiğimiz harfler kelime sonuna geldiği vakit Jack’in lafzı uzattığı işitiliyor. Her ne kadar topluluğa karşı hitab ediyor olsa da söz konusu uzatma Kemal Atatürk’te de gözlenmektedir.

❝Paşa küfretmezmiş, en ağır lafı “eşek oğlu eşek”miş. Bunu Rumeli şivesiyle “Eşek ulu eşek,” diye söyler sonra da “o bile senden daha iyi, hiç olmazsa yük taşır,” dermiş. Kızdığı zaman “Yaa, öyle mi, efendim” der, çok kızdığı zaman da “Katalavis” diye bağırırmış. Katalavis, Yunanca “Anlamıyor musun?” demektir.❞67

[67] Fatih Bayhan & Mehmet Sadık Öke. (2011). Teyzem Latife (3. baskı) içinde (s. 280). İstanbul: Pegasus Yayınları.

❝Yine anneannemin anlattığına göre, çok ilginç, insanı hipnotize eden metalik tınılı hafif ince bir sesi varmış. Osmanlıcayı ve Türkçeyi sanki şarkı söyler gibi çok güzel konuşurmuş. Özellikle Rumeli ağzıyla konuşunca dinleyenler çok keyif alırmış.❞68

[68] Bayhan ve Öke, 2011, s. 285.

❝Atatürk’ün bazı kelimeleri kendine özgü bir telaffuz şekli vardı. Mesela tabancaya tapanca, kırbaca kirpaç, henüz’e henus, muhakkaka muhakkaka (özellikle bu kelimeyi çok beğenir, yeni dil teorisinde muhakkak kelimesinin bu şekilde değiştirilmesini isterdi), yoğurda yuğurt, sarhoşa sarfoş derdi.❞69

[69] Hulûsi Turgut. (2007). (Ed.). Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları (9. baskı) içinde (s. 589). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Vidyo 8. Kemal Atatürk’ün “eyilikler” (dk. 00:58) kelimesi zabıt ceridesine “iyilikler” olarak kaydedilmiştir; “..devam ediciiz” (dk. 03:56); “Hava” yerine “havaa” ve “henüz” yerine “henoz” (dk. 07:09-07:15) [1 Kasım 1936, T.B.M.M. açış konuşması].

❝Mesela “doğuruyor” kelimesini düzeltmiş, kendi Rumeli şivesiyle “duğuruyor” yazmış.❞70

[70] Hıfzı Topuz. (2015). Bana Atatürk’ü Anlattılar (10. basım) içinde (s. 134). İstanbul: Remzi Kitabevi.

❝Gazi bir an durduktan sonra, “Bir tek şartla teklifinizi kabul ederim. Kolibaya38 yetecek kadar söğüt ağacını kendi ellerimle sökeceğim, kendi ellerimle dikeceğim…”

38 Selanik şivesi ile kulübe.❞71

[71] Yaşar Gürsoy. (2012). Atatürk ve Berberi (2. baskı) içinde (s. 69). İstanbul: İnkılâp Kitabevi.

Vidyo 9. Kemal Atatürk’ün “s” telaffuzu (1 Kasım 1932, TBMM açış konuşması).
Vidyo 10. Kemal Atatürk’ün “s” telaffuzu ile Ladino’daki “s” telaffuzu benzerlik arz etmektedir (dk. 01:35’den itibaren).

❝Gazi, yabancı devlet temsilcilerinin bulunduğu bir davette Fransa büyükelçisinin kızını öpmüş. Bunun öyküsünü de Soyak’tan dinlemiştik. Olan bitenin sonradan serinkanlılıkla sözkonusu edilişinde, Gazi, kendi kendisi ile bir hesaplaşma yaparmışçasına, azıcık çıkışır yollu “Üptük, yoktur çaremiz!” derken, tatlı Rumeli şivesine bürünen yarı suçlayıcı bir hoşgörü havasını yansıtmakta imiş.❞72

[72] Haldun Derin. (1995). Çankaya Özel Kalemini Anımsarken (C. Koçak, ed.) içinde (s. 47). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

❝”Bu sofra nerede kurulursa kurulsun, karşımda aşağı yukarı hep aynı şahıslar. Aynı yüzler. Aynı sözler. Hasılı bıktım usandım çucuk!..” Tatlı Rumeli şivesiyle, “çocuk”, “çucuk”laşıyordu.❞73

[73] Derin, 1995, s. 61.

❝Gazi bu coşkunluk karşısında artık yalnız silindir şapka ile karşılık vermeyi yeterli bulmadı. Teşrifatı bir yana bıraktı. “M” den sonraki “e”yi kendi telaffuzu ile “a”ya dönüştürerek, “Marhaba, marhaba” diye sesini yükseltiyor. Benzetişim belki yersizdir ama, “marhaba”lar ağzından birer alev gibi çıkıyor.❞74

[74] Derin, 1995, s. 62.

❝”Acemi”yi Atatürk “acamı” biçiminde söylerdi.❞75

[75] Derin, 1995, s. 74.

Vidyo 11. Kemal Atatürk’ün “ş” harfini “j”ye yakın bir sûrette telaffuz ettiği işitiliyor. “Kuvvetlendiriciiz”.

Kırklareli doğumlu İsrailli Erol Haker, pederi Menahem Efendi’nin Türkler tarafından “Rumeli aksanı” olarak nitelendirilen şivesi hakkında şöyle söylemektedir: ❝Babamın bildiği üçüncü dil Türkçe’ydi. Yahudi akranlarıyla karşılaştırıldığında tümüyle hâkim olduğu bu dili rahatça konuşur, 1927’de Latin alfabesinin kabulünden önce kullanılan Arap harfleriyle de okuyup yazardı. Yahudi akranlarının alışılmış aksanından farklı da olsa Türkçe’yi de hafif bir aksanla konuşurdu. Türk akranları bunun bir Rumeli aksanı olduğunu söylerdi.❞76

[76] Erol Haker. (2004). İstanbul’dan Kudüs’e Bir Kimlik Arayışı (N. Medina, çev.) içinde (s. 17). İstanbul: Kitap Yayınevi. Latin alfabesi 1928 senesinde yürürlüğe konulmuştur.

Selânikli Cahit Uçuk’un (1998) belirttiğine göre Yahudi bir hurdacının şivesi “Esilayım, eski fesci, sakolar, pantolonlar, paltolar, yelekler, etekler eskilayiim, eskiciii…” (s. 228) biçiminde Beşiktaş’ta makes bulmaktaydı.

Karakaşî kökenli Vİ: ❝Etrafımızda Selanikli birçok aile vardı. Anımsıyorum… Atabekler, Musevi aksanı ile konuşurlardı. Tıpkı Musevi komşularımız gibi, benim Büyükada’daki Musevi arkadaşlarımın aksanı gibi… Benzer tını, aksan ile konuşan Selanikli ailelerin çocukları vardı. Babaanneme bunu sorduğumda, “Bizim de aksanımız öyleydi ama biz Türkiye’ye geldikten sonra tamamen Türk olduk ve kendimizi değiştirmeye karar verdik,” dedi. Doğrudur, bizim ailede aksan pek öne çıkmaz.❞77

[77] Suzan Nana Tarablus. (2022). baba bize neden dönme diyorlar? içinde (s. 212). İstanbul: Varlık Yayınları.

Doktor Rıza Nur’a göre Kemal Atatürk’ün lisanı Sabataycıların lisanı idi: ❝Derken bir İmlâ Lügati yaptılar. “D” leri “T”, “Kalmıyor” ı “Kalmayor” yaptılar. Bunlar hep Selanik Dönmesi dilidir. Mustafa Kemal’in dili. Türkçe berbad edildi.❞78

[78] Dr. Rıza Nur. (2010). Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası (1923-1933) (2. baskı) içinde (s. 212). İstanbul: Örgün Yayınevi.

❝”D” leri “T” yapmak aldı yürüdü. Sert ve yumuşak mes’elesi Türk Fonetiğinde bunların anladığından büsbütün başkadır. Bunun sebebi Mustafa Kemal’in dönme Türkçesi böyle “T” lidir. Sırf onun emri ve ona dalkavukluk için bu rezaleti lisaniyye yapılmaktadır.❞79

[79] Dr. Rıza Nur, 2010, s. 458. “Büyükelçi Grew, Vaşington’un sorunu yanıtlayarak raporunu bitiriyordu. Gerçekten yeni yazım kuralları saptanırken kimi sözcüklerin sonlarında sert harfler kullanılması benimsenmişti. d yerine t, b yerine p gibi. İstanbulluların kulaklarına yabancı olan bu yazım biçimi Rumelili Gazi’nin ağzına daha uygun düşüyordu ve Onun ‘diktatörce yaratılışı’ yüzünden benimsenmişti” (Şimşir, 1979, s. 159-160).

Fethi Dördüncü: ❝Bir başka hatıram, orman yangınları konusunda ihtisas yapmaya Amerika’ya gitmiştim. Halil Lütfi Dördüncü orada bile mektup yazardı bana. “Çocuk” derdi Atatürk gibi. Biliyorsunuz Selaniklidir. O yüzden Atatürk ile konuşması, hitapları benzeşir.❞80

[80] Rıfat N. Bali. (2021). Matbuat Tarihinin Unutulmaz Bir Patronu: Halil Lütfü Dördüncü içinde (s. 311). İstanbul: Libra Kitap. Halil Lütfü Dördüncü, Kapancı hizbine aid Selânik Mekteb-i Terakki’den mezun olmuştur (Terakki Vakfı, 1979, s. 77). Fethi Dördüncü, manevî babasının Sabataycı olmadığını iddia etse de (Bali, 2021, s. 312) Halil Lütfi Dördüncü, Sabataycı idi (Bali, 2008, s. 88; Ekinci, 2009).


Mutfak

Gürsoy’un (2020) aktardığına göre Ali Rıza Efendi’nin hanesinde 1887 Mayısı’nın Hıdırellezi sabahı süt ve soğan kabuğuyla haşlanmak suretinde renklendirilmiş yumurtalar; akşamında ise büryan (kuzu eti), etli kuru fasulye, hoşaf ve aşure yenmiştir (s. 19, 21). Benzer şekilde; kuzu eti ve aşure, Sabataycıların özel anlamlar yükleyerek iltifat ettiği yiyeceklerdendir (Baer, 2011, s. 103-104; Şişman, 2016, s. 235, 238, 241, 250). Karakaşzâde Rüşdü’nün belirttiğine göre Sabataycılar, “Hıdırellez gününden sonra kuzu eti” yemekteydiler (Şişman ve Varol, 2015, s. 208). Kapancı Esin Hanım, masalarında meze olarak Sefarad mutfağı menşeli huevos haminadosun başka bir deyişle soğan kabuğu, çay, kahve ile uzun saatler boyunca haşlandıktan sonra kabukları kahverengi olan yumurtaların yer aldığını ifade etmektedir (Tarablus, 2022, s. 353).

Akaş’ın (2011) aktardığına göre Selânikli “Necmiye Hanım ve ablası Ulviye Hanım, sabahları” komşusu “Zübeyde Hanım’la kahve içer ve ‘lûp’ adı verilen, Selanik’e özgü, sakızlı bir tatlı yerlerdi.” (s. 18). Karakaşî kökenli Tahtakıran (2019), “lûp” tatlısı hariç benzer bir âdeti hikâye etmektedir. O’na göre büyük büyük anneannesi Güzin Hanım’ın “En severek hatırladığı, kahveli kahvaltı saatleri. Bol sohbetin yanı sıra, sabah kahvaltısında çay yerine çok şekerli ve bol telveli pişen kahve, ağzı geniş fincanlara konur, içine batırılan ekmeğin tadı da bir başka olurmuş” (s. 26).

Kapancı kökenli, laik Esin Hanım; Sabataycı mutfağının kaşer hilâfında olduğunu belirtmektedir (Blumenthal ve Grosman, 1992, dk. 16:35-16:50). Başka bir deyişle Sabataycı mutfağı, helâlharam yiyecekler nokta-i nazarından Yahudi mutfağına mugâyirlik, aykırılık arz eder. Sabataycılar; Yahudilikte yenilmesi yasak olan örneğin domuz etini, ıstakozu tüketmektedirler. Bu “bilinçli” tavrın esas sebebi ise Şişman’a (2016) göre Sabataycılığın “antinomosçu” (nizam aleyhtarı) karakteridir (s. 250). Bununla birlikte Yahudi mutfağının yeni bir neslidir de. Antinomosçu tavra resmî üst düzey bir örnek verilebilir: İngiltere ve ABD basınında “Türkler artık domuz eti yiyor” başlığıyla neşredilen mülakatında Karakaşî Tevfik Rüştü Aras, “Domuz eti iyi bir yiyecektir. En iyi yiyeceklerden biridir. Din, onu men etmiş olabilir fakat mezkûr fikir, eski/yaşlı nesil ile beraber ölecek.” beyanında bulunmuştur (The Times, 23 Ağustos 1927, s. 4; The Los Angeles Times, 28 Mayıs 1928, s. 18). Benzer şekilde, Cumhurbaşkanlığı Arşivine göre 15 senelik mutfak faturaları içerisinde sadece iki defa olmak üzere 29 Eylül 1932’de 1 buçuk kilo ve 2 Eylül 1938’de yarım kilo jambonun Dolmabahçe Sarayı’na sipariş edildiği de vâkîdir (CBA, 01025706 ve 01027006; akt., Bardakçı, 2022, s. 145).

Görsel 64-65. Tevfik Rüştü Aras’ın domuz eti hakkındaki mülakatı.

Kemal Atatürk’ün kaşer yemeklere oldukça iltifat ettiği anlaşılmaktadır: ❝Atatürk İstanbul’a her geldiğinde Diş Tabibi Sami Günzberg’in Beyoğlu’nda Sular İdaresinin karşısındaki evde oturan kızkardeşlerine uğrar, pek iltifat ettiği yemeklerinden yerdi.❞81

[81] Moşe Grosman. (1992). Dr. Markus (1870-1944) (Cilt 1) içinde (s. 588). İstanbul: As Matbaacılık.

Kemal Atatürk’ün dişçisi Sami Günzberg’in son asistanı Olga Bensoam: ❝Gazi, Alexandrina ve Lili’nin hazırladıkları bir veya birkaç yemeği çok beğeniyor olmalıydı ki ara sıra çok sevdiği bazı yemekler Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne yollanıyordu. Yabancı birinin yemeklerin içine zehir koymasını önlemek için çok sıkı kontrol ediliyordu ve kapalı taslarda gönderiliyordu.❞82

[82] Rıfat N. Bali. (2014). Saray’ın ve Cumhuriyet’in Dişçibaşısı Sami Günzberg (2. baskı) içinde (s. 77). İstanbul: Libra Kitap. Alexandrina ve Lili, Sami Günzberg’in kızkardeşleridir.

❝Atatürk İzmir seyahatlerinde kaldığı İzmir Kulübü’nde Yahudi garsonların kendisine hizmet etmesini tercih etti ve bazı Yahudi aşçı kadınların hazırladığı yemeklere zaafı olduğunu belirtti.❞83

[83] Rıfat N. Bali. (1999). Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945) içinde (s. 324, dipnot 214). İstanbul: İletişim Yayınları.

İtamar Ben-Avi: ❝Son yıllarda şöhreti artmış olsa da Kemal, [dostluğumuzu] unutmayayım diye beni, özel bir odada onunla yemeğe davet etti. O, kaşer yemeklerini sevenler arasındaydı ve bu nedenle -bunu bana O söyledi- Grand Neu Otel’de veya Alman “Fest” Otel’de diğer subaylar gibi yemek yemezdi. Ve Kamenitz Otel’deki yemekler zengin ve lezzetliydi ve ağrıdan muzdarib otel sahibi güzelce terbiyelenmiş, nefis baharatlı en iyi yiyecekleri ve farfaraotu orada tek ayak üstünde durarak takdim etmeye özen gösterirdi; içki de eksik değildi: (bilhassa benim için) Rishon LeZion şarabı ve (bilhassa O’nun için) arak.❞84

[84] Rifat N. Bali. (2008). A Scapegoat for All Seasons: The Dönmes or Crypto-Jews of Turkey (P. Bessemer, trans.) (p. 233). Istanbul: The Isis Press. “Arak, (Arapça: ‘araq ﻋﺮﻕ terlemek kelimesinden gelir) Levant yöresine özgü üzüm, hurma veya şeker kamışından damıtılarak üretilen anasonlu bir içkidir” (Vikipedi). Bir çeşit rakı.

Bardakçı (2022) “Atatürk’ün mutfağında pişen ve sofrasına gelen yemeklerin neler olduğunu bilmiyoruz! Mutfak için seneler boyu yapılan alışverişlerin kayıtları bütün ayrıntıları ile elimizdedir ama alınan bu malzeme ile hangi yemeklerin pişirildiği hakkında bir kayıt ve mönü mevcut değildir.” demektedir (s. 109). Eldeki kayıtlara göre bu husustaki tek istisna emekli general Fahrettin Altay’ın hatıratıdır. Altay’ın (1970) şehadetine göre 22 Ekim 1925’teki öğle yemeğinde çorba, külbastı, ograten, patlıcan, krema, tavuk; 23 Ekim 1925’teki kahvaltıda kızarmış ekmek, tereyağı, beyaz peynir, vişne reçeli, çay; 23 Ekim 1925’teki akşam yemeğinde çorba, külbastı, patlıcan, börek, ayva kompostosu, kavun, üzüm; 24 Ekim 1925’teki akşam yemeğinde pirinçli etsuyu, pirzola, kuşkonmaz, börek, kremalı elma kompostosu, kavun; 25 Ekim 1925’teki akşam yemeğinde terbiyeli çorba, but köfte, ıspanak püre, kıymalı patlıcan, peynirli börek, armut kompostosu, kavun, kahve; 26 Ekim 1925’teki öğle yemeğinde çorba, yoğurtlu kebap, yeşil fasulye, ciğerli pilâv, çikolatalı krema, kavun (sofrada içki yoktur); 26 Ekim 1925’teki akşam yemeğinde çorba, piliç, patlıcan, börek, elma, muhallebi, kavun, armut Çankaya Köşkü’nde yenilip içilmiştir (s. 391-416). Mezkûr menülerde patlıcanın ve börekin ziyadesiyle tüketildiği görülmektedir. Patlıcan ve börek, gerek Kapancı gerek Karakaş mutfağında mümtaz bir mevkîdedir: peynirli patlıcan taratoru, dokuz türlü patlıcan taratoru, köfteli patlıcan kebabı, patlıcan yarma dolma, yeniceli köfte, piliçli patlıcan kebabı, patlıcan papuçaki, patlıcanlı pide, patlıcanlı köfte (Eden, 2003; Eden, 2005; Tahtakıran, 2019). Kapancı mutfağında terbiyeli şehriye çorbası pişirilmekteydi (Eden, 2003, s. 22). Ispanak püre, Karakaş mutfağında bizatihî yer almaktadır (Tahtakıran, 2019, s. 76). Krema, Kapancı mutfağının tatlılar listesindedir (Eden, 2005, s. 114). Bardakçı’nın (2022) belirttiğine göre “Çankaya’ya 1926’nın sonlarına kadar sık sık da dil ile beyin getirilmekte” idi ve “Atatürk’ün sofrasında bol deniz ürünü mevcuttu” (s. 115). Kapancı ve Karakaş mutfağında beyin ve balık malzemeleriyle hazırlanan yemekler şöyledir: beyin tavası, terbiyeli beyin, domatesli beyin, balık çorbası, cevizli balık, bademli balık, terbiyeli balık, balık köftesi, balık salatası, domatesli kırlangıç balığı, mayonezli levrek, cevizli kefal (Eden, 2003; Tahtakıran, 2019). Bamya, Çankaya’da “devamlı olarak” pişirilen bir sebze idi. Öyle ki Kemal Atatürk, bir defasında yemiş olduğu konserve bamyadan zehirlenmiştir (Bardakçı, 2022, s. 113). Kapancı ve Karakaş mutfağında pişirilen bamya yemekleri ise şunlardır: kimyonlu bamya, zeytinyağlı bamya, etli bamya, güveçte koruklu bamya (Eden, 2003; Tahtakıran, 2019). Kemal Atatürk, ölümünden evvel 1, 2, 3, 5 ve 6 Kasımda bol bol enginar yemiştir (Bardakçı, 2022, s. 115). Kapancı ve Karakaş mutfağında çeşitli enginar yemekleri bulunmaktadır: etli enginar dolması, enginar sapı musakkası, zeytinyağlı bezelyeli enginar, kaşarlı enginar (Eden, 2003; Tahtakıran, 2019).

❝Akşam sofrasında içerken Mustafa Kemal bazen eşlik edenlere Makedonya’daki çocukluk döneminin şarkılarının söylenmesinde öncülük ederdi. Bir keresinde annesinin kendisine çocukken hazırladığı peynirli yumurtadan istedi ve iki kez, kızgın olarak mutfağa giderek getirilen yemeğin annesinin yaptığı gibi olmamış olduğundan şikayet etti. Çok kızgın olarak aşçıbaşını getirtti ve haykırdı: “Sen yumurtanın ne olduğunu biliyor musun?” Nuri Bey onu sakinleştirmek zorunda kaldı. O da Makedonya’da doğup büyümüştü ve yemeğin Gazi’nin annesinin yapabileceği kıvamda hazırlanabilmesi için aşçıbaşına yardım etti. Nuri Bey olayı kızı Kısmet Hanım’a anlatmış ve kızına, annesinin ölene dek Selanik’e duyduğu hasrete benzer biçimde Mustafa Kemal’in doğduğu yer olan Rumeli’ye, yemeklerine ve şarkılarına özlem duyduğunu da söylemiştir.❞85

[85] Vamık Volkan & Norman Itzkowitz. (2008). Ölümsüz Atatürk (5. basım) içinde (s. 391-392). İstanbul: Bağlam Yayınları.

Sabataycı Nuri Conker’in pişirmiş olduğu Selânik usûlü yumurtayı Kemal Atatürk’ün afiyetle yemesi ve akabinde yatışması fevkalâde önemli bir veridir.

❝”Ramazan’da herkes oruç tutmazdı, ama iftar vakitlerinde genellikle, bazen hurmayla yapılan bir çeşit tatlı ortaya gelirdi. Muharrem ayında her evde aşure pişirilir ve arkadaşlara, akrabalara ve fakirlere büyük miktarlarda dağıtılırdı.” Nicholas Stavroulakis, aşurenin Dönmeler için önemli olduğunu, çünkü onların, Muhammed’den Ali’ye ve ondan, oğulları ve peygamberin torunları olan Hasan ve Hüseyin’e geçen peygamberlik vasfının, Sabetay Sevi’de yeniden vücut bulduğuna inandıklarını söyler. Aşura Arapçada “onuncu” anlamına gelir ve Hüseyin ve kardeşi Hasan’ın MS 680 (Hicri takvime göre 61) yılında Kerbela Savaşı’nda şehit oldukları, Müslümanların Muharrem ayının onuncu gününü temsil eder.❞86

[86] Marc David Baer. (2011). Selanikli Dönmeler: Yahudilikten dönenler, Müslüman devrimciler ve seküler Türkler (S. Kayır, çev.) içinde (s. 103-104). İstanbul: Doğan Kitap.

Gürsoy (2020), aşure sevdalısı Nuri Conker’in canının aşure çekmesi sonrası damak zevkleri hakkında mühim bilgiler nakletmektedir: “Bir akşam sofradayken Nuri Bey’in canı aşure çekti. Gazi hemen çıngırağı eline aldı, şıngırdattı, sofracıyı uyardı. Çocuk aşuren var mıdır? İki saat sonra hafif bir süzme aşure üzerinde şam fıstıkları, hatta nar taneleri eksik olmamacasına sofraya geldi. Nuri Bey, arkadaşına yemek sürprizi yapmayı çok severdi. İlkbahar sonları hiç beklenmedik bir akşam ortaya menüde yazılı olanlar dışında bir peynir tatlısı getirdi. Gazi’nin tatlıyla arası pek hoş değildi. Hatta bazen Nuri Bey’in çok beğendiği süzme aşureye de hemşehrisinin kendi eliyle pek güzel hazırladığı kaymaklı ve gül suyuyla yapılmış güllaca da pek iltifat etmezdi. Selanik’in hususi tatlısıdır dedikleri o peynir tatlısını yemekten hoşlanırdı. Nuri Bey bunu eşinin doğrudan doğruya kendi eliyle hazırlamış olduğunu adeta övercesine temin ederdi. Paşa da bazen Nuri Bey’e tebriklerini ve teşekkürlerini gönderirdi. O tatlının zevkine sofrada herkesten çok da o iki Selanikli varırdı. Ve yerken de Selanik hatıralarını anarlardı” (s. 149). Peynir tatlısı, Kapancı mutfağının tatlılar menüsünde yer almaktadır (Eden, 2003, s. 111).


Folklor

Sofra hizmetlisi Cemal Granda (1973), Kemal Atatürk’ün “bir gece yine Dolmabahçe Sarayında herkes yattıktan sonra yatağından çıkıp” Kireçburnu’na deniz kenarındaki bir gazinoya gittiğini ve orada sabahladığını anlatır. Telaşlı aramaları neticesinde İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ, Kemal Atatürk’ü mezkûr gazinoda “sabahçı kahvelerinden çevresine topladığı balıkçılarla omuz omuza vermiş Kasabiko oynuyor” iken bulmuştur (s. 86). Aynı olayı, Mîna Urgan (2013) annesi Şefika Hanım’dan (Falih Rıfkı Atay’ın zevcesi olmak münasebetiyle Dolmabahçe ve Çankaya çevresindendi) şöyle rivâyet eder: “Mustafa Kemal, bir yolunu bulup, gece yarısı Dolmabahçe Sarayı’ndan kaçmış. Onu herbir yerde aramışlar, İstanbul’un altını üstüne getirmişler. Sabaha doğru, Sarıyer’de bir balıkçı meyhanesinde bulmuşlar. Rum balıkçılarla rakı içiyor, sirtaki oynuyor, onlarla birlikte çok sevdiği thalassa türküsünü söylüyormuş” (s. 195).

Şişman (2016) kasapiko hakkında dikkat çekici bilgiler vermektedir: “Değişen sınırların kültürel ve toplumsal etkileri, henüz tam olarak çalışılmamıştır. Örneğin, müziksel etkileşimde, Balkan dünyasından Aşkenazi dünyasına ya da sufi dünyasından Hasidik dünyaya ciddi oranda aktarma olmuştur. Mesela Balkanlar’ın meşhur şarkısı ‘Kasap Havası’, Doğu Avrupa Hasidik kültüründe ‘Kasapiko’ halini almıştır” (s. 56, dipnot 71).


Kıyafet

Görsel 66. “Kültürel Müşterek Zemin: Seküler ve modern hayat tarzları. Mehmet Kapancı ailesiyle birlikte ve Mathilda Nehama oğlu Alberto’yla birlikte, Selânik, 1920’ler” (akt., Kösemen, 2015, dk. 12:03).

20’nci asrın bidayetinde Kapancı cemaatinin batıcılaşmış, laik mensubları Avrupaî kıyafetler ve şapka giyinmekteydi: “XX. yüzyılın ilk on yılında Ahmet Kapancı’nın yalısının merdiveninde çekilmiş bir fotoğraf, Kapancı mezhebi üyelerinin Batı Avrupa’nın son modasına uygun bir şekilde giyindiklerini gösterir. Ahmet Kapancı sol elini yelekli takım elbisesinin pantolonunun cebine sokmuş, takım elbisenin ceketini geriye çekip cep saatinin altın zincirini göstererek merdivenin en üst basamağında durmaktadır. Başında olmayan Panama şapkası, şüphe götürmeyecek bir şekilde, kameranın görüş alanından uzaklaştırılmak amacıyla, fotoğrafın köşesinde görünen parmaklıkların üzerine asılmıştır. Yanında, başında bir fes ve üzerinde yelekli bir takım olan genç bir adam vardır. Bu genç adamın yanında da, başındaki melon şapkası meslek sahibi olduğunu vurgulayan başka bir adam görülür. Bu üç adam, aralarından biri etkileyici bir kadın aile reisi olmak üzere, şık giysiler ve bazıları gösterişli şapkalar takmış dört kadının ve bir erkek çocuğunun üstündeki basamaklarda durmaktadır. (..) Sarrafzade ya da Ehatzade adını taşıyan, başka bir Kapancı Dönme ailesinin soyundan gelen bir kişi tarafından temin edilen fotoğraflar da, Dönmelerin hayatlarının Osmanlı ve Batı Avrupa’yla karışık yönlerini gözler önüne sermektedir. 1910’da çekilmiş bir fotoğraf, Ehat ailesinin on dokuz üyesini, Almanya, Baden-Baden’deki, tedavi olmaya gittikleri kaplıcalarda, muazzam bir çeşmenin önünde gösterir. Kadınların çoğu; şık beyaz elbiseler giymiş, geniş kenarlı şapkalar takmışlardır. Bazıları beyaz eldivenlidir; diğerlerinin kolları ve boyunları açıktadır. Uçları yukarıya, doğru kıvrık bıyıklı erkekler, koyu renkli, Batı Avrupa’ya özgü yelekli takım elbiseler giymiş, kravat takmışlardır; bazıları şapkasızdır, bazıları ise Panama şapkası ya da fes takmıştır.” (Baer, 2011, s. 61, 102).

Görsel 67. Fötr şapkalı Kapancı iki bay ve çan şapkalı iki bayan, Selânik, 1920’ler (Tarablus, 2022, s. 304).

Kemal Atatürk, özellikle Avrupa seyahatlerinde sivil kıyafet olarak Avrupaî tarz takım elbiseyi ve (yurtiçindeki giyim-kuşamının tam aksine) başı açıklığı ya da şapkayı (melon, hasır şapka) tercih etmekteydi.

Görsel 68. Kolağası Mustafa Kemal Bey, orduyu temsilen müşahede ettiği Picardie Manevraları’nı mütekiben sivil kıyafetle çıktığı bir gezi sırasında, melon şapka ile (1910).

1900’lü senelerde Osmanlı Devleti tebaası Müslümanlar için şapka, İslâm kisvesinin tam zıddı ittihaz edilirdi. Örneğin Aybars’ın (1995) aktardığına göre Şapka iktisası hakkında kanun teklifi Meclis’te yürürlüğe konmazdan bir gün önce, 24 Kasım 1925’te Erzurum ahalisinin “bir kısmı çarşıyı kapatıp Vali’nin evi önünde: Biz gâvur memur istemeyiz diye bağırmışlardı” (s. 407).

Görsel 69. Sofya Ataşemiliteri Mustafa Kemal Bey, melon şapka ile (1914) [Genelkurmay Başkanlığı, 2015, s. 26].

Fevkalâde çarpıcı bir vak’a tarihe kaydedilmiştir ki o zamanki adıyla Gazi M. Kemal’in şapka inkılâbını kuvveden fiile Panama şapkasıyla çıkardığı 23 Ağustos 1925 tarihli Kastamonu ziyaretinden sadece günler evvel, Gazi M. Kemal’in silâhşoru ve Ankara İstiklâl Mahkemesi reisi Kel Ali (Çetinkaya) –başında kocaman bir kalpağı vardı-, mahkeme binasına gelen genç bir gazeteciyi hasır şapka giydiği gerekçesiyle Nedir bu kepazelik? Bu şapka da ne oluyor? Baban da mı şapka giyerdi? Anandan mı şapkalı doğdun? meyanında hakaretler ederek genci feci şekilde darb etmiş, merdivenlerden aşağı yuvarlamış ve jandarma eliyle O’nu mahkeme binasından dışarı attırmıştır (Aydemir, 1971, s. 399; Karaosmanoğlu, 1991, s. 149).

Görsel 70. Mustafa Kemal, Avusturya-Macaristan’ın Karlsbad şehrinde, başı açık ve elinde hasır şapka ile (1918).

❝Mustafa Kemal şapka kanununu çıkarmadan hemen önce, askeri okullara, önünde ufacık güneşliği olan kasketler dağıtıldı. Güneşlik kısmı öylesine küçük ki, güneşi engellemesi söz konusu değil. Daha önceleri üstünde ay ve yıldız işli fesleri rahatlıkla giyerdik. Oysa Hristiyanlardan alınma bu yeni başlıklardan fena halde utanıyorduk. O nedenle bunları çoğu zaman elimizde gezdirirdik. Kendisinde giyebilecek yüreği bulanlara dışarda “gavur” diye bağırırlardı.❞87

[87] İrfan Orga. (2002). Bir Türk Ailesinin Öyküsü (A. Bayraktaroğlu, çev.) (10. basım) içinde (s. 219). İstanbul: Ana Yayıncılık.

Şapka İnkılâbı hakkında Akan (2021) dikkat çekici bilgiler derc etmektedir: “Yine Kılık Kıyafet Devrimi’yle getirilen ve uğruna nice canlar alınan şapka da Türk kültürüne ait bir kod değildi. Getirilen yenilik, Türklerin Orta Asya’dan beri başlarına taktıkları Börk ya da Serpuş değil; Hasidik Yahudilerinin giydiği silindir şapka ile Hristiyanlığın teslis inancını sembolize eden üç köşeli kasket idi.” (s. 94).

Görsel 71. Gazi M. Kemal, Sabataycı Fuat Bulca ve Sabataycı Nuri Conker Panama şapkalarıyla, 23 Ağustos 1925, Kastamonu (Genelkurmay Başkanlığı, 2015, s. 121).

❝”…..Bu serpuşun ismine şapka denir. Redongot gibi, bonjur gibi, simokin gibi, frak gibi, işte şapkamız! Buna caiz değil, diyenler vardır. Onlara diyeyim ki, çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz ve onlara sormak isterim: Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olur da şapkayı giymek neden olmaz? ve yine onlara, bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının kisveyi mahsusu olan cübbeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler? ..” (Atatürk’in Şapka Devriminde Kastamonu ve İnebolu Gezileri S 64.) Atatürk’ün bu sözlerinden anlaşılıyor ki, O, Şapkanın Aşkenez Yahudilerinin simgesi olduğunu bilmiyor. (..) Siyah fötr şapka giymek, Aşkenaz kökenleri erkekler arasında yüzyıllardan bu yana süregelen bir Yahudi geleneğidir. Genellikle Hasidik mezhebinde ve hahamlarda devam eden bu geleneğin kökeni Doğu Avrupa’dır. Ülkemizde Cumhuriyet Devrimleri ile birlikte ..yapılan “Şapka Kanunu” ile o devirde şapka üretimini ellerinde bulunduran Yahudi işadamları zengin olmuşlardır. “Biz Vakko olarak, varoluşumuzu Mustafa Kemal Atatürk’ün Batılaşma süreci içinde yer alan kıyafet devrimlerine borçluyuz” (Hayatım Vakko-Vitali Hakko sunuş’tan❞88

[88] Ahmet Almaz. (2010). Shekhina içinde (s. 293). İstanbul: Postiga Yayınları. “Genç Cumhuriyetin ilk kuşağıydık. Bize hız veren Atatürk devrimleriydi. Şapka devrimi, kıyafet devrimi olmasaydı, kuşkusuz bugün Vakko da olmazdı. Bu nedenle, birçok defa dile getirdiğim gibi, Vakko, tüm varlığını Kemalist devrimlere ve Türkiye’nin Batılılaşma çabalarına borçludur.” Vitali Hakko. (2004). Hayatım. Vakko. (3. baskı) içinde (s. 12). İstanbul: Orkide Matbaası.

Görsel 72. Sabataycı Nuri Conker ve Kemal Atatürk, melon şapka ile (Gürsoy, 2020, s. 241).

❝Hakikî Müslüman kadın, sokakta peçesini daima kapalı tutar ve O, peçesini açarsa şayet ailesine mensub olmayan bir erkekle karşılaştığı vakit peçesini hemen indirir. Sabataycı olan kadının ya da genç kızın yüzü bazen peçelidir, bazen peçesizdir.❞89

[89] Léon Abastado. (1918). L’Orient Qui Meurt: Salonique, ce Que’lle est içinde (s. 27). Salonique: Imprimerie Acquarone.

Mâlî-hicrî 1335-1338 (milâdî 1919) baskı tarihli Dönmeler: Honyos, Kavayeros, Sazan risâlesinde laik Sabataycı bir kadını ve kıyafetini temsil eden resim yer almaktadır (s. 11). Makbule Atadan’ın bahse konu kıyafete benzer şekilde giyinmiş olduğu da gözlemlenmektedir (Albüm 5).

Albüm 5. Giyim tarzı açısından Sabataycı kadınlar ve Makbule Atadan.

Dava vekili Mustafa Raşit Efendi’nin zevcesi Karakaşî Rabia Hanım ve İran’daki Osmanlı konsolosu Abdi Efendi’nin zevcesi Kapancı Hatice Hanım, mezartaşlarındaki porselen fotoğraflardan anlaşıldığı üzere çarşaflı-peçesiz giyinmeyi tercih etmiş birer maamin (dindar Sabataycı) idi. Benzer şekilde Zübeyde Hanım’ın da peçesiz bir surette çarşaflı fotoğrafı mevcuttur. Örneğin Güler’in (2015) aktardığına göre Zübeyde Hanım, “Atatürk’ün Latife Hanım’la tanışmasından üç ay kadar sonra 18 Aralık 1922’de İzmir’e geldi”ğinde “beyaz çarşaflıydı, ama peçesizdi.” (s. 103). Yanı sıra, nisbî serbestleşen örtünme tarzı açısından Zübeyde Hanım, Karakaşî Saffet Hanım ile de müşabih gözükmektedir (Albüm 6).

Albüm 6. Kıyafetleri açısından maamineler ve Zübeyde Hanım.


Tesettür

Almaz’ın (2009) ifade ettiğine göre “Yahudilerin yerine imparatorlukta öne çıkmaya başlayan Selanikli Dönmeler, modernleşme adı altında Osmanlı İmparatorluğu’nun toplumsal hayatında da etkili olmuşlardır. O tarihlerde sahte Müslümanlar olarak adlandırılan bu grup, ilk fırsatta Osmanlı kadının tesettürünü ortadan kaldırmak için faaliyete başladılar. İlk girişimlerini 1914 yılında yaptılar ve düzenlemek istedikleri bir tiyatro oyununda tesettürün atılmasına karar verdiler. Diğer taraftan kuruluşunda öncülük ettikleri İnci ve Büyük Mecmua adlı dergilerde tesettür aleyhine sürekli yazılar yazmaya başladılar. Dönmeler tarafından sürdürülen bu kampanyalara Milli Şairimiz Mehmet Akif’in başyazarlığını ve yöneticiliğini yaptığı Sebilürreşad sert tepki gösterdi. Sebilürreşad Dergisi 17 Nisan 1919 tarihinde çıkan sayısında, Darülfunun’da karışık tedrisatın önlenmesi başlıklı yazısında yukarıda bahsettiğimiz tiyatro oyununa değindikten sonra şunları yazacaktı: Bunlar sahnede çarşaflarını yırtarak içtimai inkılâbı ilan edecek ve milletin başına kahraman kesileceklerdi. Birkaç dinsiz ve vatansız tarafından hoş görülecek olan bu hadisenin vukuuna zamanın hükümeti mani olarak hadiseyi ortaya sürmek isteyenleri davetliler karşısında mahcup etmişlerdi. Fakat bunların başarısızlıkları onları asla üzmemiş, ikinci bir fırsatı beklemeye başlamışlardı. Selanikli Dönmeler bu fırsatı adı geçen dergilerde buldular. Yine o zaman çıkmakta olan Yeni Mecmuada toplandılar. Tesettüre karşı savaş ilan ettiler ve İslam’da tesettürün olmadığını iddia edip bunun Rumlar’dan Müslümanlar’a geçmiş bir âdet olduğunu söylediler. Bu tartışmalar sonucunda Selanikliler’in büyük tepkisini çeken Mehmet Akif, çıkan olayların da etkisiyle ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır ve Sebilürreşad 1925’te kapatılmıştır.” (s. 77-78). Örneğin Kapancı avukat Celâl Derviş Deriş, kız kardeşi Sabiha Derviş’in çarşaf giymiş olduğunu gördüğü vakit O’na şöyle söylemiştir: “Kız bu ne kıyafet? Kim giydirdi bunları sana? Komik olmuşsun. Çabuk çıkar onları da gel bakayım yanıma” (Sertel, 1994, s. 26). Kapancı Sabiha Derviş’in zevci Zekeriya Sertel, Rumeli gazetesindeki bir yazısında “Kadın köle hayatı yaşıyor. Peçe ve çarşaf kadını küçültüyor. Toplumsal gelenekler ayaklarımızda ağır bir zincir gibidir. Bu geçmişi yıkmak, halkı geçmişin kötü geleneklerinden kurtarmak gerekir” iddiasını beyan etmiştir (Sertel, 1994, s. 55). Örneğin Karakaşî BR’nin naklettiğine göre babaannesi “bir yere giderken feracesini giyermiş, iki sokak sonra, köşe başında feracesini çıkarırmış” (Tarablus, 2022, s. 188). 1908 Meşrutiyet ilânını müteakib “bâzı Selânikli genç hanımlar, çarşaflarını fora ederek sokaklara” piyasa etmişlerdir (Şahin, 2019, s. 41). Binaenaleyh bariz bir biçimde anlaşılmaktadır ki özellikle de laik Sabataycıların tesettüre karşı muamelatı, çarşafın, varlık zemini olan kamu alanından kaldırılması yönünde idi.

Albüm 7. İnci kadın dergisinin ilk üç sayısında tesettürün modernleştirilmesi siyaseti.

❝1880’lerde Dönme kadınlarının özel ve kamusal hayatları arasındaki farklılığı tasvir eden Garnett modaya uygun Avrupalı tarzda giyinmiş Dönme kadınlarını şu şekilde tasvir eder: “Dönme kadınları kapının dışında Türk çarşafını ve peçesini giyinir, ancak yabancılarla ilişkilerinde bona-fide Müslümanlardan daha az kısıtlanmış oldukları görünür… Örneğin, Yahudi düğünlerinde, karşı cinsin bakışlarına maruz olacak derecede dış giyimlerini çıkardıkları görülebilir.”❞90

[91] Garnett, Women of Turkey, s. 106; Aktaran: Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 292). İstanbul: Doğan Kitap. Bona-fide: hakikî (Cambridge Dictionary).

Nitekim Kapancı eğitim müessesesi Şişli Lisân Mektebi’nin Eylül 1919’da kararlaştırılan okula kabul şartları arasında “Kız talebe çarşafsız olmak şarttır.” maddesi yer almaktaydı. Alkan’ın (2003) da ifade ettiği üzere “Bu hüküm hem eğitim hem de toplumsal gelişim açısından ve hem de dönem için oldukça cesaretle atılmış bir adımdır. Şişli Lisân Mektebi bu alandaki ilklerden birini gerçekleştirmiş, okula kız çocukların çarşaflı kabul etmemeye karar vermiştir.” (s. 126).

Laik Sabataycıların tesettür hususundaki tavrına benzer şekilde Kemal Atatürk de, 22 Kasım 1916 tarihli günlüğüne düştüğü nottan anlaşıldığı üzere, tesettürün lâğvını savunmaktaydı: “22 Kasım 8/9 Saat 9 sonraya kadar Erkanıharp reisiyle tesettür’ün lâğvı ve hayat-ı içtimaiyemizin ıslahı hakkında sohbet; 1) Muktedir ve hayata vakıf valide yetiştirmek, 2) Kadınlara serbestisini vermek, 3) Kadınlarla müşareket-i umumiye erkeklerin ahlakıyatı, efkan, hissiyatı üzerinde müessirdir. Celb-i muhabbet-i mütekabile temayül-i fıtrisi. [Sekiz, dokuz saat boyunca gece saat dokuza kadar, kurmay başkanımla kadınların peçelerinin [örtünmelerinin] kaldırılması ve sosyal yaşantının iyileştirilmesi konusunda sohbet ettik. 1. Yetenekli anneleri yaşamsal konularda eğitmek. 2. Kadınlara özgürlük tanımak. 3. Kadınlarla ortak bir yaşam sürmek erkeklerin moralleri, düşünceleri ve duyguları üzerinde iyi bir etki yapacaktır. Karşılıklı sevgi ve şevkat için kişilerin benliğinde bir eğilim vardır.]” (Mango, 2000, s. 162). Nitekim 1935 senesinde içtima eden CHP Dördüncü Büyük Kurultayı’nda “peçenin ve çarşafın” yasaklanması konusu müzakere edilmiş, bu yönde kanun çıkartılması mahzurlu görülerek çarşafın ve peçenin resmen men edilmesi görevi, belediyelere verilmiştir.91

[91] Cumhuriyet Halk Partisi. (1935). C. H. P. Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutulgası 9-16 Mayıs 1935 içinde (s. 144-147). Ankara: Ulus Basımevi. Belediyelere devredilen tesettür yasağının memleket çapında tatbiki, gazete haberleri üzerinden gözlemlenebilmektedir: Ömer Faruk [@omerdumgiriz]. (2022, Nisan 13). Kemal Atatürk devri CHP tek-parti yönetiminin tesettür yasağı [Tweet zinciri]. Twitter. https://twitter.com adresinden edinilmiştir.


Kadınlarla Münasebet

Sabataycı gelenekte kadınlarla olan münasebet Şişman’ın belirttiğine göre “karışık, karmaşık, normların dışında, normlarla uyuşmayan” bir ilişki tarzı arz etmekteydi (Gazete Davul, 2022, dk. 38:58-39:35). Örneğin Karakaş oganı Osman Baba’nın “kadınlara karşı serbest”, “radikal”, “norm karşıtı davranışları” bazı maaminler tarafından tenkid dahi edilmişti (Şişman, 2016, s. 187).

❝Ben-Zwi, Derviş Efendi’nin mülkiyeti ve kadınları ortaklaştırma çabasının başarısız olduğunu ve kolektif evliliğin Sabataycı toplumsal kodun bir parçası olamadığını; ancak 1940’lara kadar dini bahaneyle orjiyi hoşgören Derviş Efendi’nin mezhebinin üyeleri arasında bu öğretinin etkisinin, hâlâ canlı olmayı sürdürdüğünü iddia eder. Ama hangi Dönme mezhebinin bunu uyguladığından bahsetmez. Ben-Zwi’nin bilgi kaynağı, bir Karakaş olan ve aile şeceresini Derviş Efendi’nin tilmizlerine kadar uzatan Dr. İsmail Eden (Samuel Assael), ona, büyükbabasının eş değiştirme törenine katıldığını anlatmıştır.❞92

[92] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 237-238). İstanbul: Doğan Kitap.

Sabataycılara benzer şekilde, Kemal Atatürk’ün kadınlarla kurduğu ilişki tarzı da “serbest” olarak nitelendirilebilir: ❝Fakat entellektüel ve ideolojik arayışlarının yanı sıra, bedensel istekleri de baş göstermişti. M. Kemal zaten kusursuz giyimi, çağdaş fikirleri ve Avrupalı davranışlarıyla, yerinde duramayan bir gençti. Selanik’teki tatilleri boyunca arkadaşlarıyla birlikte Müslüman mahallelerinden, şehrin Avrupalı kısmına, özellikle de sahile inerdi. Bu sahil kesimine Rıhtım deniliyordu ve hâlâ, geçen yüzyılın başlarında yıkılıp, sahil çalışmalarında kullanılan Beyaz Kule’nin çevre duvarının inşaat malzemeleriyle doluydu. Bu semt, başlangıçta -1867 yılında- deniz surlarının yıkılması ve 1874’de sahilin toprakla doldurulmasıyla şekillenmişti. Çok sayıdaki Kafe Aman, otel, lokal, tiyatro, meyhane, bar, bistro, birahane, lokanta, gazino ve gece kulübü Selanik’in bu bölümünde bulunuyordu. Bunlara bazı “lüks randevu evleri”ni de ekleyebiliriz. Eski bir Selanikli’nin dediği gibi, “Rıhtım’da kendinden geçmek için canın ne çekeriyorsa o bulunurdu.” Bu tür hizmetler sunan bütün işletmelerde zorunlu olarak canlı müzik vardı. Alkol su gibi akar, kağıt oyunları gırla giderdi. Doğu tipi aromalı sigaralar uzatılan kaliteli haşişlerle değiştirilir, orkestralar durmaksızın çalar, keyifler uç noktalarda seyreder ve herşey için arzulu kadınlar şarkılar söyleyip dans ederek, erkeklerle otururlardı. Genç bahriyeli Mustafa Kemal’in de orada sabahladığı zamanlar olurdu. Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini adlı romanıyla ünlenen yazar Louis de Bernieres, Kanatsız Kuşlar adlı son kitabında o dönemi anlatır ve Mustafa Kemal’den şöyle bahseder. “Memleketi Selanik’te sosyal ve cinsel eğitimi, akademik eğitimini geçti. Müslüman kahvelerini dışladı. Arkadaşlarıyla birlikte beş lirasına tavla oynadıkları, bira içip, Rum şarkıcılar eşliğinde mezelerin tadını çıkardıkları, Kristal, Olimpos ve İyonya’yı tercih ediyordu. Dans dersleri aldı, Yahudi ve İtalyan kızlarının, doğunun tüm egzotikliğiyle dans edip şarkılar söyledikleri ve ardından flört etmek için masasına oturdukları Cafe Sandan’lara gidiyordu. Orada anladı ki, kendi halkının cahil, eve kapalı, boyun eğen ve bir mandadan biraz daha fazla ilgi çeken kadınların tersine, bu kadınlar cömertçe eğlenmeyi biliyorlardı; çünkü öyle görüp öğrenmişlerdi.” (..) M. Kemal, şarkıya, dansa, içkiye, kağıt oyunlarına ve hazza kelimenn tam anlamıyla bayılıyordu. Duygu alanının içinde, sosyal kuralların ona empoze ettiği yasak, baskı ve stresin panzehrini erkenden bulmuştu ve ertelemeden kendini esrikliğin ihtirasına bıraktı. Kadınların onu karşı çıkılamaz bulduğu söylenir. Türk biyografları gerçek bir hayranlıkla şöyle yazarlar: “Kadınlarla hiçbir duygusal ilişkiye girmeden, onların bütün isteklerine karşılık veriyordu.” Bazıları da utangaçlıkla, erken boşalma sorununun olduğunu bildiriyor. Bir zamanlar bir gazetecinin, “Kadınlarda hoşunuza giden nedir?” sorusuna M. Kemal, “Her zaman herşeye hazır olmaları,” cevabını vermiştir. Selanik’ten kesin ayrılışına kadar, Alkazar de Salonico yalısı, Madam Dede, Madam Maçu, Madam Kleopatra, Madam Viktoria, Madam Anna Maskot, Madam Zizel’in evleriyle, diğer Ermeni, Rum ve Yahudi adreslerindeki kızların yorulmak bilmez ziyaretçisi olmuştur. O zamanlar rıhtım, Beyaz Kule ve tren istasyonu çevresinde çalışan yüzün üzerindeki randevuevi, onu hep hoşnut etmiştir.❞93

[93] Hristos Hristodulu. (2008). Mustafa Kemal ve Selanik Yaşamı (B. Yamansavaşçılar, çev.) içinde (s. 103-104, 109-110). İstanbul: Telos Uluslararası Yayıncılık.

❝Gelir gelmez dev bir metropol olan İstanbul’un kirli yaşamına daldı. Geceler boyunca kafe ve restoranlarda oyun oynayıp içki içti. Bir gölge, profilden görünen bir yüz, bir gülüş onu tutuşturmaya yetiyor, kim ve ne olursa olsun o kadını elde etmeye çalışıyordu. Bunlar kimi zaman bütün çapkınların taleplerine cevap vermek üzere muhabbet tellalları ve homoseksüellerin dolaştığı Galata Köprüsü yakınlarındaki çöp kokulu sokaklarda sıralanan genelevlerde çalışan fahişeler bile olabiliyordu. Derken bir iki hafta Pangaltı’daki evinde bir levanten hanımıyle birlikte oluyordu. Ya da bu kadın, kentin Pera ya da İstanbul kesiminde yer alan maison de rendez-vous (randevu evi)ne polis korkusuyle arka yollardan ve çarşaflanmış olarak gelen bir Türk kızı oluyordu. Kadınların hiçbirine aşık olmadı. Onlarla ilişkileri duygusal ya da romantik düzeyde değildi. Vicdan azabı duymaksızın çabucak birinden öbürüne geçiyordu. İştahını doyuruyor ve bırakıyordu. Bu konuda tam bir doğulu gibi düşünüyordu: Cinsel iştahını doyurmak dışında, yaşamında kadının yeri yoktu. Böylece kentin şehevi yaşamına iyiden iyiye kendini kaptırdı.❞94

[94] Harold C. Armstrong. (1996). Bozkurt: Kemal Atatürk’ün Yaşamı (G. Çağalı-Güven, çev.) içinde (s. 8). İstanbul: Arba Yayınları. Kemal Atatürk’ün Bozkurt biyografisini beğendiği, onayladığı birçok kaynakta belirtilmektedir: Bu kitabın yurda sokulmasını yasaklamakla Hükümet hataya düşmüştür. Bu zat bizim yaşadığımız safahatı eksik bile yazmış. Bu eksikliği ben tamamlayayım da, kitaba eklensin, memleket de kitabı tam okusun (Granda, 1973, s. 68). Bu İngiliz benim evime giremez. Özel hayatıma nüfuz edemez. Bizim Latife Hanım Avrupa’da tahsil etmiştir. Ona bunları olsa olsa o yazdırmıştır. İngiliz, özel hayatımı bilir ama, bir yere kadar bilir (Granda, 1973, s. 114). Atatürk övülmekten hiç şüphesiz hoşlanmakla beraber, meselâ Türkiye’de yayınlanmasına izin verilmiyen Armstrong’un “Bozkurt”u kendi üzerine yazılmış eserler arasında en beğendiği idi (Atay, 1980, s. 11). Bunun ülkeye sokulmasını yasaklamakla hükümet yanlış yapmış. Adamcağız yaptığımız sefahati eksik yazmış. Bu eksiklerini ben tamamlayayım da kitaba izin verilsin ve ülkede okunsun (Turgut, 2007, s. 577).

❝Şimdi on sekizinde canlı bir delikanlı olan Mustafa Kemal büyük başkentin yaşayışına kendini bırakıverdi. Üzerinde henüz az çok bir taşralılık olmakla beraber, yaşama isteğiyle dopdoluydu ve görgüsünü artırmak için can atıyordu. Yeni İstanbul, onu, eskisinden daha çok ilgilendirmişti. Kozmopolit Beyoğlu çevresinde her türlü eğlence vardı; genç adam hepsinin tadına bakıyor, hiçbir isteğine gem vurmuyordu.❞95

[95] Lord Kinross. (1994). Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu (N. Sander) içinde (s. 32). İstanbul: Altın Kitaplar. 1964 senesinde ilk baskısı yapılan eser, Türkçeye çevrilirken sansürlenmiştir. Yukarıdaki paragraf da bunlardan bir tanesidir: Lord Kinross. (1965). Ataturk: A biography of Mustafa Kemal, father of modern Turkey içinde (s. 21-22). USA, New York: William Morrow and Company.

❝İstanbul, ilk aylarda genç adamın sanki başını döndürmüştür. Şehir onu kendine tutsak etmiştir. Mustafa Kemal, uzun süre her gün yeni bir buluşunun büyüsü ile yaşar. Dar sokakları, Ortaçağa özgü görünüşü, örtülü kadınları, yüksek duvarları, minare ormanları ile şehrin Müslüman kesimleri onu çekmemektedir. Onları bir bıkkınlık verecek ölçüde tanımaktadır. Dürtüleri, onu şehrin öteki bölümüne, yeni gelişen yerlere, Haliç’in kuzeyine itmektedir. Geniş pencereli evler, büyük bahçeli güzel yapılar, tiyatrolar, eğlence yerleri, Avrupa malları satan mağazalar, Beyoğlu’ndaki feracesiz kadınlar, kızlar genç adamın hoşuna gitmektedir.❞96

[96] Paraşkev Paruşev. (1981). Atatürk (N. Yılmaer, çev.) içinde (s. 36-37). İstanbul: Cem Yayınevi.

❝İstanbul’un geçmişte pek çok insanın uğruna öldüğü büyüsü çarpıcı bir içki gibi başına vurdu, vücudu ürperdi. İki bin yıllık bu kentin zevk düşkünü havası onu sardı ve âdeta yuttu. Beklemediği pek çok eğlenceden başı dönerek derslerini ihmal etti ve günler boyunca Pera’nın (Beyoğlu) ve Galata’nın eğribüğrü dar yollarında ve Haliç köprüsünde, Avrupa ve Asya yakaları arasında gidip gelen küçük kayıklar yığınına bakmakla ve hattâ Beyrut’tan, Pire’den, İzmir ve Odesa’dan gelen yük gemilerini saymakla vakit öldürdü. Demek imparatorluğun başkenti bu idi. Sık sık değerlerinin övüldüğünü işitmiş, ama onu hiç bu kadar güzel zannetmemişti. Mustafa o tarihlerde, hemen hemen insanüstü canlılığa sahip bir delikanlıydı. Kaçınılmaz olan oldu: Pek çabuk, gecelerini limandaki kızlarla iskambil oynamak ve içki içmekle geçirdiği kentin aşağı mahallelerine gitmeye başladı. Bu hayat yüzünden az daha tek sermayesi olan sağlığını kaybedecekti.❞97

[97] Jacques Benoist-Méchin. (1999). Mustafa Kemal: Bir İmparatorluğun Ölümü (Z. Çelikkol, çev.) (3. basım) içinde (s. 73-74). İstanbul: Bilgi Yayınevi.

Kendirci, Kadıoğlu ve Miroğlu’nun (2000) aktardığına göre “gençlik yıllarında ve öğrenciliği sırasında” Kemal Atatürk, “bol uretral akıntı ile seyreden gonore enfeksiyonu olarak tanımlanan blennoragie” (belsoğukluğu) hastalığına yakalanmıştı (s. 145). T.C. Sağlık Bakanlığı’nın tanımlamasına göre “gonore”, cinsel yolla bulaşan yaygın hastalıklardan biridir (https://hsgm.saglik.gov.tr).


Türkçülük

Lağvedilmiş Yıldırım Ordular Grubu’nun esbak kumandanı Mustafa Kemal Paşa’yı Mütareke devresinde (1918’de) himaye eden İtalyan Fevkalâde Komiseri Kont Sforza: ❝Türkiye’nin vücut bulmuş hâli, Gazi (el-Muzaffer) Mustafa Kemal’dir. 1908’de Mustafa Kemal ile görüştüğüm zaman O, Mahmud Şevket Paşa’nın kurmay başkanı idi. Selânik’ten İstanbul’a yürümüş ve çoğunluğu anayasa nedir bilmeyen halkı için Sultan Abdülhamid’i bir anayasa ilânına icbâr etmiş olan, Türk Ordusu’nun Kumandanı Mahmud Şevket Paşa’nın. [Halk anayasanın ne olduğunu bilmiyordu] fakat, ihtilâlin ateşli bir milliyetçi ruh içinde hazırlanmış olduğu şehirden, Selânik’ten gelen Jön Türkler çok iyi biliyordu. O vakitler Mustafa Kemal, henüz 28 yaşındaydı; lâkin Yahudi kanıyla sık sık ihtilât etmişliği sebebiyle milliyetçiliğe fevkalâde yönelmiş olan Türklerin yaşadığı, Ege Denizi’nin rengârenk limanında doğmuştu Mustafa Kemal. Kısa bir süre sonra O, genç subaylar arasındaki yeni fikirlerin en faal (etkin) ve en beliğ nümâyişçi (hatip propagandacı) kişilerinden birisi oldu. İşte, Mahmud’un kendi kurmay başkanlığına, toyluğuna rağmen Mustafa Kemal’i tercih etmesinin sebebi, budur. Mahmud, Jön Türk “locaları”nın çekirdek kadrosuna ait değildi doğrusu; bununla birlikte, Kemal’i kurmay başkanlığına alarak Mahmud, Hareket’e olan sadakatine ilişkin Jön Türkler’e bir teminat veriyordu.❞98

[98] Count Carlo Sforza. (1930). Makers of Modern Europe içinde (p. 346-347). London: Elkin Mathews & Marrot. Sforza 27 Nisan 1909 askerî darbesinin tarihini yanlış hatırlamıştır. Kont Sforza’nın mezkûr himayesi hakkında Kürkçüoğlu (1978) şöyle yazmaktadır: “Mütarekeden sonra.. Mustafa Kemal’in Şişli’de, Anadolu için kurtuluş plânlarını hazırladığı ev de, İtalyan İşgâl Kuvvetleri Kumandanlığının tam karşısındadır. Bir gün, Mustafa Kemal, Rauf Bey’le bu evde otururken, İtalyan askerleri gelir. Mustafa Kemal çok sert tepki gösterir. Tanımadığı halde ‘İtalyan Sefiri Kont Sforza ile görüşeceğini’ söyleyerek İtalyan askerlerini kovar. İtalyan devriyelerine -muhtemelen yanlarında çalışan Ermeni tercüman tarafından- Mustafa Kemal’in Halep’den getirdiği Ermeni çocuğunu evinde sakladığı ihbarı yapılmıştı. Mustafa Kemal’in evinde yürüttüğü temaslara, karşısındaki İtalyan Kumandanlığının herhangi bir engellemede bulunmaması ilginçtir.” (s. 120-121, dipnot 3). Müteaddid görüşmelerden birini rivayet eden Falih Rıfkı Atay (ki Kemal Atatürk’ün resmî gazetecisi idi), Kont Sforza’nın “Ekselans herhangi bir tehlike karşısında sefarethanenin emrinize hazır olduğunu ben de söyleyebilirim.” teklifini Mustafa Kemal Paşa’nın “Yıldırımla vurulmuşa döndüm, ..İtalyan tebaası mı oluyordum?” şeklinde yorumladığını nakletmiştir (Çelebi, 2002, s. 36-37).


İsim Kısaltması

Kapancı Fatma Hanım aile arasında “Fatoş” tesmiye edilirdi (Dilipak ve Zorlu, 2001, s. 36). Gökaçtı’nın (2020) belirttiğine göre Sabataycılar; “Mustafa, Fatma gibi isimlerin günlük kullanımda Muto ya da Fato gibi kısaltmalarla” ifade ediyorlardı (s. 232). Örneğin Yakubî kökenli Mehmet Bey’in “Memo” ismini tercih ettiği anlaşılmaktadır (Şişman, 2016, s. 264, 267).

❝Bunların isimleri gerçi İslâm ismi ise de beynlerinde meselâ Fatmaya (Fatoş), Mustafaya (Motoş) gibi ma’nâsız kelimelerle yâd edegeldikleri ve hattâ İspanyolcaya pek güzel vâkıf bu tâifenin aralarında (Avramiko) [آوراميقو], (Behoriko) [بخوريقو] gibi isimler de mevcud olduğu işidilmişdir.❞99

[99] İsimsiz. (1335-1338). Dönmeler: Honyos, Kavayeros, Sazan içinde (s. 13). İstanbul: Şems Matbaası.

❝Osmanlı belgeleri, 1834’te İstanbul’daki çorap tüccarları arasında bazı Avdetilerin bulunduğunu gösterir. Ticarette o kadar etkin olmuşlardır ki aralarından birisi, (Selanikli Motoş Efendizade) Ali Ağa (ö. 1877), çorap tüccarları kethüdalığı yapmıştır.❞100

[100] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 326-350). İstanbul: Doğan Kitap. Çuluk (2013), hicrî 1250 tarihli resmî vesikaya müsteniden şu bilgileri nakletmektedir: “İstanbul’da sayıca gayet fazla ve çorap ticaretiyle meşgul insanlardı. Öyle ki Selanik’ten asker toplanmasında bile İstanbul’a yerleşenler yüzünden zorluklar yaşanıyordu” (Şubat 26). “Kethüda (كتخدا): Büyük devlet adamlariyle zenginlerin işlerini gören adam hakkında kullanılır bir tâbirdir. Halk arasında ‘kâhya’ denilirdi.” (Pakalın, 1993, s. 251).

12 Teşrîn-i sânî/Kasım 1912 tarihli mektubundan anlaşıldığı üzere aile arasında Sinuş tesmiye edilen Yakubî Mehmed Şefik Hüsnü Deymer, annesine Mamuşka; babasına ise Tatuş demekte idi (Akbulut, 2010, s. 16).

Benzer şekilde Kemal Atatürk de kız kardeşi Makbule Hanım’a “Makbuş” (Turan, 2017, s. 31); Selânik’ten komşusu Berber Mehmet’e “Memo” diyerek hitab etmekteydi (Gürsoy, 2012, s. 70-74). Mustafa Kemal’in kız kardeşi Naciye’ye Hüseyin dayıları “Bülbül” derdi (Genç-Acar, 2005, s. 1109). Bülbül, Sabataycı gelenekte mühim bir manayı ihtiva etmektedir. Sabataycı bir destana ve Talmudik kıssaya atfen, Mesih Sabatay, bülbüllerin şakımasını duyduğu zaman yeniden zuhur edecektir (Şişman, 2016, s. 263). Nitekim Mustafa Kemal’in hocası Kapanî Sabataycı Şemsi, Bülbülderesi Mezarlığında medfundur.


Kemal ve Kamâl

Hüsrev Gerede, Kemal Atatürk’ün şöyle dediğini nakletmiştir: “Ben adımdan hiç memnun değilim. Böyle koymuşlar. Bir gün erkek çocuk doğuran bir hanım çocuğuna Mustafa Kemal adını koymak istemiş. Bu konuda benim onay vermemi istediler. Kendilerine benim bu adı hiç sevmediğimi, fakat ana hakkına karışamayacağımı, diledikleri adı koymakta özgür oldukları cevabını gönderdim.” (Önal, 2003, s. 241).

Kemal Atatürk’ün “Kemal” tesmiye olunması da netameli bir konudur. Yaygın bilinen anlatıya göre Selânik Askerî Rüşdiyesi riyaziye (matematik) muallimi yüzbaşı Mustafa Bey, parlak talebesini kendisinden ayırmak için Mustafa’ya “Kemal” ismini vermiştir. Volkan ve Itzkowitz (2008) ise farklı bir nakilden söz eder ve söz konusu rivayetin ruhsal bir tahlilini yapar: “Atatürk’ün Türk biyografı olan merhum Şevket Süreyya Aydemir, 1974 yılında Vamık Volkan ile yaptığı bir görüşmede, Atatürk’ün nasıl Mustafa Kemal olarak anılmaya başlandığı ile ilgili olarak farklı bir bulguya ulaşmış olduğunu söylemiştir. Buna göre, sınıfta Mustafa isminde bir başka öğrenci daha vardı ve bu öğrenci yetişkin bir kişi olduğunda İstanbul’da yaşamış, zengin bir armatör olmuştu. Atatürk’e Kemal adını veren öğretmen, bunu Mustafa’yı kendisinden değil, o öğrenciden ayırt etmek için yapmıştı. Eğer öykünün bu ikinci versiyonu doğru ise, Atatürk’ün olayı ilk versiyona uygun şekilde hatırlamasına şaşmamak gerekir. Onun görkemlilik duygusu ve abartılı özkavramı, olayı kendisine daha parlak gelen ilk versiyona uygun olarak hatırlamasına neden olması muhtemeldir. Kemal ismi, Mustafa’nın abartılı özkavramına uygun düşmektedir. Mustafa bu ismi benimsemiş, mükemmelliğe ermiş bir kişi olarak, askeri bir kariyer elde etmeye girişmek suretiyle anavatanının tarihi ile kendi tarihini birleştiren yola çıkmıştır” (s. 62). Bu babda, Alkan (2010) önemli bir meseleye dikkat çekmektedir: “Elbette Atatürk’ün öğretmeni ile arasında böylesi bir konuşma geçmiş ve öğretmeni de ona Kemal ismini vermiş ve adı Mustafa Kemal olmuş olabilir. Zaten Rüştiye’deki imtihanlarından aldığı notları gösteren çizelgelerde ismi Mustafa Kemal olarak geçmektedir. Ama sorun bu isim değişikliğinin nasıl resmileştiğinin belirsiz olması. Bir başka deyişle bu değişiklik nüfus siciline nasıl işlendi? Sorusunun cevabı yok.” (s. 58).

Tarihte benzer şekilde, Türk memleketindeki Yahudilerin “Kemal” ismine teveccüh ettiği görülmektedir: Şeyh Bedreddin isyanı faillerinden Torlak Kemal, Yahudi asıllıydı ve esas adı da Samuel idi (Eroğlu, 2013, s. 115). Dersaadet Halıcıoğlu Karaî Mektebi’nde İbranice muallimliği yapan Yafes Efendi, oğluna Kemal adını vermişti. Türkçe, Rumca, İbranice ve Rusça bilen Karaî Yahudisi Kemal Efendi (d.1860) muhtelif şehbenderliklerde kâtiplik ve tercümanlık yapmıştı (Balcı ve Yadi, 2018, s. 140). Dersaadet Telgraf Merkezi muhâberât-ı ecnebiye memuru Mişon Kemal Efendi’nin (d.1875) ismi İstanbul esnafından olan pederine nisbet etmekteydi: Kemal Efendi (Balcı ve Yadi, 2018, s. 149). Hukukçu, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin Selânik ocağı üyesi, Hareket Ordusu’nda muvazzaf, 1913 Bâb-ı Âlî Darbesi’nde fail, emniyet âmiri Samuel İsrael İzisel’e mesai arkadaşları “Kemal Bey” veya “Kemal Ağabey” diye hitab etmekteydi (Bali, 2004, s. 31-48). Neşriyatçı Sa’adi Besalel a-Levi’nin mahdumu Sam Lévy, 1890’dan 1911’e değin Selânik’te Fransızca Le Journal du Salonique ve Ladino La Epoka gazetelerini neşretmiştir. Sam Lévy, tahsiline Selânik İdâdîsinde devam ettiği devrede Kemal adıyla vaftiz ve bu suretle de Türk olduğunu belirtmektedir. Dersaadet’ten Selânik’e teftişe gelen encümenin müfettişi ile talebe Sam Lévy arasında cereyan eden şu muhavere ise oldukça dikkat çekicidir: “Harikulâde! Adın nedir evlât? Kemal, efendim. Kemal, ne? Kemal Levi, efendim. Türk müsün? Evet, efendim. Müslüman mısın? Hayır efendim, Yahudi milletindenim.” (Cohen ve Stein, 2014, s. 75; Naar, 2016, s. 149). Ekonomi eski bakanı, Kapancı Kemal Derviş’in Sabataycı adı da Samuel’dir (Menteş, 2002; Bali, 2004, s. 372).

❝Şmuel: “Tanrı’nın adı” (Şemuel, Şemi, Semi, Sami, Kemal).❞101

[101] Yusuf Besalel. (2001). Yahudilik Ansiklopedisi içinde (c. 1, s. 237). İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş.

❝Türk dilinin sadeleşmesine, özleşmesine, yabancı sözlerden arınmasına önem verildiği günlerdeydi. “Kemal”in Arapça olduğu ve Türkçede “Kamal” diye bir söz bulunduğu ileri sürülmüş. Atatürk de bu görüşü uygun bularak Kemal yerine Kamal diye yazmağa başlamış. Bizim bundan haberimiz yok. Yine O’nu Mustafa Kemal diye biliyoruz. Müstahdem arasında polislikten emekli olmuş Kemal adlı bir de sofracı vardı. Askerliğini Köşkte hizmet ederek yapıyordu. Bir akşam sofrasında üç kadeh içkiden sonra Atatürk bize dönerek şaka şeklinde -“Dünyada ne kadar Kemal varsa hepsi eşektir…” dedi. Sofracı Kemal şaşaladı. Ne diyeceğini bilemedi. Toparlandı. Dili tutulmuş gibiydi. Dudakları titriyordu. Gözlerini Atatürk’ün yüzünden ayıramıyordu. Hepimiz bunun altından ne çıkacak diye merakla beklerken, Atatürk, sözlerini şöyle bitirdi -“Haa anladım. Sen bana bakıyorsun. Sen de Kemalsin demek istiyorsun. Ben artık Kamal oldum. Kemal’ler başının çaresine baksın…” dedi. Atatürk’ün son kartvizitinde “Kamal Atatürk” yazılıydı ve bu kartvizit, ölümüne dek değişmedi. Fakat ben bu Kamal adını hiç tutmadım. Bir türlü ısınamadım. Bu adı niye almış? Mustafa Kemal bütün harekât ve devrimlerde o zamanın insanları üzerinde etki yapmıştı. Cengâver bir insan idi. Kamal adını nereden çıkardılar bilemiyorum…❞102

[102] Cemal Granda. (1973). Atatürk’ün Uşağı İdim (T. Gürkan, haz.) içinde (s. 39). İstanbul: Hürriyet Yayınları.

CHP tek parti yönetiminin resmî haber kurumu Anadolu Ajansı, mezkûr değişikliğin muhtevası hakkında 3 Şubat 1935 tarihli bildirimine göre “Atatürkün taşıdığı Kamâl adı bir arapça kelime olmadığı gibi, arapça kemal kelimesinin delalet ettiği manada da değildir. Atatürkün muhafaza edilen öz adı, türkçe ordu ve kale manasına olan Kamâldır. Son (â) üstünde tahfif işareti (l) i yumuşattığı için telâffuz hemen hemen arapça Kemal telâffuzuna yaklaşır. Benzeyiş bundan ibarettir. (A.A.)” (Ayın Tarihi, Mart 1935, No. 15, s. 2; akt., Alkan, 2010, s. 60). 5 Şubat 1935 tarihli nüshalarında Cumhuriyet gazetesi Atatürkün özadı (s. 1, sütun 4) başlığıyla; Akşam gazetesi de Atatürkün öz adı – Arabca Kemal değil Türkce Kamâldir (s. 2, sütun 2) başlığıyla okuyucularına hadiseyi duyurmuştur.

“Kemal”in İbranice (כמאל) telaffuzunun “Kamâl” biçiminde olması dikkat çekicidir. İsmin birçok kalıpta tasarruf edildiği de anlaşılıyor: Kamiel, Kamiul, Şamuel, Kemuel, Kamael. Lugatta 1.Tanrı’yı gören. 2.Kuvvetler nizâmının serveri ve Sefirotlardan (Tanrı tecelliyâtından) biri; Kabala’da ise “Kamael”, Briah dünyasındaki 10 başmelekten biri manalarına gelmektedir (Davidson, 1971, s. 80; Akıncı, 2005, s. 215).

Her ne kadar Türkçe olduğu resmî ağızdan iddia edilse de, Kamâl kelimesi, ilginç bir biçimde Türkçe hiçbir lugatta yer almamaktadır (Alkan, 2010, s. 60). Daha da câlib-i dikkat husus, anlam itibarıyla Kamâl ile Migdal Ozun (Kule-i Kuvvet) fevkalâde benzer oluşlarıdır. Şöyle ki hem semantik hem de morfolojik bakımlardan birbirine müşabih migdal (מגדל) ile Yahudilerin Kemal Atatürk’e atfettikleri sıfat olan gadol (גָדוֹל) müşterek köklüdür: gîmel (ג) + dâlet (ד) + lâmêd (ל) (Schirmeier, 2007, s. 26). Şişman’ın (2016) belirttiğine göre Migdal Oz, Süleyman Meselleri 18:10’a dayanmakta: “Rabbin ismi kuvvetli kuledir. Salih onun içine koşar ve emin olur” (s. 87, dipnot 71). Migdal Oz, elbette Sabataycı külliyatta da matuftur: Sabatay Sevi, tutuklanıp Kale-i Sultani’de (Çanakkale’de) hapsedildiği sırada, O’nun takipçileri, Migdal Oz sembolik anlamına gönderme yaparak Sabatay Sevi’nin mahpus olduğu Kilitbahir Kalesi’ni kutsal bir ziyaret mekânına çevirmişlerdi (Şişman, 2016, s. 87; Şişman, 2018a, s. 33). Görüldüğü üzere Kamâldeki ordu, Migdal Ozdaki kuvvete; Kamâldeki kale, Migdal Ozdaki kuleye denklik arz etmekte. Ayrıca belirtmeliyiz ki Kapancı İbrahim Necmi Dilmen’in Harf Devrimi’nde ve Dil Devrimi’nde Kemal Atatürk tarafından bizzat görevlendirilmiş olması, bir misli daha merak uyandırmakta ve meseleyi derinlemesine araştırmaya değer kılmaktadır.

Görsel 73. “Kilitbahir Kalesi, Çanakkale, 2004” (Şişman, 2016, s. 89).

❝Alman Mektebi’nde sınıfıma yetişmek için hususî ders almaya ihtiyacım vardı. Hususî bir Almanca hocası buldular: Kamal adında bir Alman musevisiydi.❞102

[102] Ahmet Emin Yalman. (1997). Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim (E. Ş. Erdinç, haz.) içinde (c. 1, s. 37). İstanbul: Pera Turizm ve Ticaret A.Ş.

İbranice müzekker zamir “אתה / sen” (harfler: alef, taf, he) “ata” şeklinde okunmaktadır ve “Sen Türk’sün.” cümlesi İbranice şöyle telaffuz da edilmektedir: “Ata Türk (אתה טורקי)” [İbranice Kursu, 2019, dk. 08:07].


Mezar

Albüm 8. Sabataycı kabir mimarîsi ve tezyinatı.

Sabataycı Kabalası kabir mimarîsine ve tezyinatına tecessüm etmiştir. Müslüman ve Yahudi mezarlarından tevarüs ettiği yapılar olmakla birlikte Sabataycı mezarlar, ayırt edici ve temsil yüklü unsurları bünyesinde barındırmaktadır. Söz konusu unsurların en sık görülenleri ise şöyle sıralanabilir: [i] sanduka/tabut/lahit mezar; [ii] çift gözlü, art-deko, obelisk, çiçek başlıklı mezartaşı formu; [iii] başucu mezartaşına yerleştirilmiş çelenk motifli ya da değil porselen fotoğraf; [iv] Süleyman Mabedi’nin giriş kapısındaki iki sütunu temsil eden Jakin-Boaz, Sabataycı kozmolojide dört unsuru simgeleyen dört sütun, on sefiranın tasnifini remzeden üç sütun, kemer; [v] Sabatay Sevi’nin ruhunu mündemiç vazo; [vi] tabut mezarın ayakucu ve/veya yanduvarlarında hayat çiçeği, kelebek, gonca gül nakışları; [vii] turunçgil, akasya, hurma ağacı motifleri (Almaz, 2010; Kösemen, 2015; Şişman, 2016; Altunsoy, 2020).

Vidyo 12. Bülbülderesi Mezarlığı’nın mimarî üslûbu ve tezyinâtı hakkında (Von oben, 2022a).

Zübeyde Hanım’ın mezarı

Vasiyetnamesinde belirttiğine göre Zübeyde Hanım, İstanbul Beşiktaş’taki Yahya Efendi Dergâhı’nın hazîresine defnedilmek istemişti (Gencosman & Banoğlu, 1971, s. 64). Lâkin vasiyet yerine getirilmemiştir.

❝Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, Zübeyde hanımın mezarını bir türbe haline getirmeye Atatürk’ün şiddetle karşı olduğunu anlatır ve şu anısını nakleder: “Atatürk, annesi için -kesin olarak bilmiyorum ama, tahminime göre Latife Hanımefendi tarafından yaptırılan mermer sandukalı ve uzun kitabeli kabrin fotoğrafisini, senelerce sonra, bir albümde görmüş, beğenmemiş. Hele kitabe (Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin valide-i muhteremeleri Zübeyde Hanımefendinin…) diye başlayan cümleden hiç hoşlanmamıştı. Bana, ilk fırsatta İzmir’e gidersin, bu sandukayı ve kitabeyi kaldırtırsın; dağdan iki büyük ve uzun taş getirtirsin; birini olduğu gibi temel üzerine tesbit ettirir, diğerini baş tarafına diktirirsin ve bunun bir yerini biraz düzelttirerek Atatürk’ün anası Zübeyde burada gömülüdür diye yazdırırsın, altına da ölüm tarihini koydurursun, yeter, emrini vermişti.”❞103

[103] Kemal Zeki Gencosman & Niyazi Ahmet Banoğlu. (1971). (Ed.). Atatürk Ansiklopedisi. İstanbul: May Yayınları. Zübeyde Hanım’ın vasiyetnamesinin üçüncü maddesi: “Yahudiden mühtediye Hayriye hanım nam kadına ve mumaileyhanın vefatı halinde oğluna on lira verilecektir.” (s. 64).

Görsel 74. Latife Uşşakî’nin yaptırdığı Zübeyde Hanım’a aid mezartaşı: “Hüve’l-bâki. Türkiye Reis-i Cumhuru Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin vâlide-i muhteremeleri Zübeyde Hanım’ın ruhuna rızâen lillâhi’l-Fâtihâ. Sene 1338[1923]” (Armağan, 2019).

Görsel 75-76. Karakaşî üslûblu hayrat şâhideleri.

Zübeyde Hanım’ın ortadan kaldırılan ilk kabrinin sanduka biçiminde olması dikkat çekicidir. Şişman’ın (2016) belirttiğine göre Latife Hanım, muhtemelen Sabataycı kökenlidir (s. 334). Latife Hanım’ın çiçek başlık üslûbunca yontulmuş mezar baş şâhidesinde hayat çiçeği ve kabrinin ayakucunda da bir adet vazo yer almaktadır (Vidyo 13). Zübeyde Hanım’ın baş mezartaşında çiçek başlık üslûbu görülmektedir ve ayrıca motif olarak üç adet çiçek başlık nakşedilmiştir (Görsel 74).

Vidyo 13. Latife Uşşakî’nin medfenesi (Tali, 2020).

Makbule Atadan‘ın mezarı

Ankara Cebeci Asrî Mezarlığı’nda medfun Makbule Hanım’ın baş mezartaşının formu, Kapancı Şemsi Efendi’nin baş kabirtaşı formu ile benzerlik göstermektedir (Vidyo 14; Görsel 38). Ayrıca, kabrin tadilatı sonrasında şâhideye bir adet fotoğraf ilave edilmesi de dikkat çekicidir.

Vidyo 14. Makbule Atadan’ın Ankara Cebeci Asrî Mezarlığı’ndaki medfeni.

Mustafa Kemal’in Teyzeoğlunun Mezarı

Mustafa Kemal’in teyzeoğlu Reşad Fuad Baraner’in mezartaşında “obelisk” sütun yer almaktadır [Tosun, 2019, s. 198].


Kemal Atatürk’ün Yahudilerle Yakın Münasebeti

Kolağası Mustafa Kemal: ❝Evde Venedik basımı çok eski bir Tanah var ve eğer doğru hatırlıyorsam babam beni Tanah’ı okumayı öğreten Karaî bir muallime gönderdiydi; birkaç kelime hatırımda hâlâ, şunun gibi.. “Şema İsrael, Adonay Eloheynu, Adonay Ehad!”❞104

[104] Rifat N. Bali. (2008). A Scapegoat for All Seasons: The Dönmes or Crypto-Jews of Turkey (P. Bessemer, trans.) (p. 231). Istanbul: The Isis Press. “ŞEMA: Tefilalarda okunan belli başlı kısımlardan biri. Yahudi dininin ana prensibi olan Tek Tanrı’ya inanışın açıkça ifadesidir. Sabah, akşam ve yatmadan önce okunur. Şema’nın ilk parçasının tercümesi şudur: Dinle Yisrael; Ad… Tanrımız’dır, Tanrı Tek’tir” (Besalel, 2002, s. 670). “Dinle, ey Israil: Allahımız RAB bir olan RABDIR (Eski Ahit, Tesniye, Bap 6:4) ayetidir. Yahudiliğin temel inancının dile geldiği ayettir.” (Bali, 2004, s. 401, s. dipnot 37). Karakaşî maamin CK, Kolağası Mustafa Kemal’in Şema İsrael duasını okuduğunu kabul etmekle birlikte bunun Sabataycılığa delâlet etmeyeceğini iddia eder: “..kurucu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü bizimle aynı yere yerleştirme çabası içinde, Keşke böyle bir şey olsaydı! En çok gurur duyabileceğim konu olurdu ama maalesef doğru değil! Bu konuda en büyük argümanları onun çakırkeyif iken Şema İsrael’i söylemiş olması ki bu çok gülünç bir kanıt. Selanik gibi 1912’ye kadar %60’ı Sefarad Yahudisi olan bir şehirde yaşıyorsan, Yahudi arkadaşlarından Şema İsrael’i de, bir sürü dinsel ritüeli de öğrenmiş olabilirsin.. Özellikle Müslüman halk Sefarad Yahudileri hepsi orada can kardeşi olmuşlar. Üstelik bizim Besmelemiz Şema İsrael değil ki! Bu davranış en çok antisemitizme hizmet ediyor. Üstelik bizler zaten Kurtuluş Savaşı’nda en samimi ve doğal şekilde kader birliği yapmışız. (Tarablus, 2022, s. 143-144). İtamar Ben-Avi’nin naklettiğine göre Kolağası Mustafa Kemal, Şema İsrael duasını Yahudi tanıdıklarından değil Ali Rıza Efendi’nin tensibiyle Tanah kıraat mualliminden öğrendiğini belirtmiştir. Karakaşî CK’nın iddiası, eğer doğruysa, Kemal Atatürk’ün Karakaş olmadığını ifade eder. Dahası, bir maamin, Sabataycılığa ait bir sırrı cemaatdışına izhar edemez. Ve ayrıca, Kapancı kavlî kaynaklarına göre Sabatay Sevi, mahkemede yargılandığı vakit “tamamen Kabalist bir hareketle din değiştirme yemini ederken ‘Bu can bu bedende kaldıkça La İlahe İllallah‘”; huzurdan çıkınca da kaftanında saklamış olduğu kuşu salıp “Şema İsrael Adonai Eloheinu” duasını teklim etmiştir (Zorlu, 2012, s. 554). Binaenaleyh her ne kadar Sabataycıların besmelesi olmasa da, Şema İsrael, bilhassa Kapancılar için fevkalâde müstesna bir duadır denilebilir. Nitekim akademik Giacomo Saban’ın bir Sabataycı ile gerçekleştirmiş olduğu mülakatta, “Şema okur musunuz?” sualine “Doğrusunu söylemek gerekirse Alyans okuluna giden benim büyük annem ilkokulda öğrenmişti ve evde ezbere okurdu” cevabı verilmiştir (Bali, 2004, s. 401).

❝Askeri mesleğinin bidayetinde, Mustafa Kemal, bir müddet, Bulgaristan Hükümetinin merkezi olan Sofya’ya Türk Sefareti Ataşemiliterliğine tayin edilmiştir. O şehirde iken oradaki Yahudi cemaati efradiyle münasebetlerde bulunmuştur. Bu münasebetler, Mustafa Kemal’e bir hüsnü tesir bırakmıştır. Edirne Hahambaşısı merhum R. Hayim Moşe Becerano, Mustafa Kemal, Edirne’den geçtiği vakit, kendisini hahamhanede ziyaret ettiğini ve onu yemeğe alıkoyduğunu söyledi. Türkiye Hahambaşılığına intihap edildikten sonra R. Hayim M. Becerano, İstanbul’da ikamet etmiştir. Onun hastalığı esnasında, Cumhurbaşkanı olan Atatürk (Mustafa Kemal) sıhhatinden haber almak için başyaverini Hahamhaneye göndermiş ve bu münasebetle nakdi hediyelerle hatırını istifsar etmiştir.❞105

[105] Nesim Benbanaste. (1982). Atatürk: Bir Dehanın Analizi içinde (s. 47). İstanbul: Sümbül Basımevi. İstifsar: “Bir şey hakkında ayrıntılı bilgi öğrenmek isteme, açıklama isteme, sorma, araştırma” (Kubbealtı Lugatı).

❝Atatürk, İstanbul Yahudi Eskenazi cemaati hahamı ve Yahudi Lisesi müdürü Doktor Marküs’ü tanımak istemiştir. Marküs, Cumhurbaşkanı diş tabibi Günsberg ile beraber 7-9-1935 de saat 22 de Atatürk’ün Florya yaz kşöküne gitmiştir. Günsberg Doktor Marküs’ü, yanında yüksek şahsiyetler bulunan Atatürk’e takdim etmiştir. Reisicumhur Marküs’e iltifat etmiş, felsefe, filoloji, Ahdi Atikin ilmî kısımları hakkında beş saat konuştuktan sonra söz Yahudilik ve Yahudiler hakkında intikal etmiştir.❞106

[106] Avram Galanti. (1947). Türkler ve Yahudiler (2. baskı) içinde (s. 89). İstanbul: Tan Matbaası.

❝Atatürk, Birinci Umumi Harpten sonra (1914-1918) başlamış olan İstiklâl Harbinin işlerini idare ve tanzim etmek maksadiyle Ankara’da iken dahili asayişi temin ve idame etmek maksadiyle içkinin satılmasını tamamiyle men etmiştir. Şarabın bazı dini merasimlerde kullanılması Musevilerce zaruri bir adet olduğundan, Ankara Musevi cemaati cumartesi ve bayram günlerine mahsus olmak üzere şarabın kullanılmasına müsade edilmesini rica etmiştir. Müsade hemen verilmiştir. Mustafa Kemal’in bu hareketi, Türkiye Musevileri arasında büyük bir hüsnü tesir bırakmıştır.❞107

[107] Benbanaste, 1982, s. 48. Millî Mücâdele döneminde içki imâlâtı, satışı ve tüketimi yasağı “Men’i Müskirat Kanunu” ile tatbik edilmiştir. Gayrimüslimleri de kapsayan söz konusu kanunu ise Mustafa Kemal Paşa değil bilakis O’nun önde gelen muhaliflerinden Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey tanzim ve teklif etmiştir (T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Cilt 1, s. 114).

❝Atatürk Yahudilere ilişkin görüşlerini nadiren dile getirmiştir, buna karşın, Yahudiler, kendisini koruyucuları olarak görür ve “El Gadol” (Ladino dilinde “Ulu” anlamına gelir) olarak adlandırırlar.❞108

[108] Ofra Bengio. (2009). Türkiye-İsrail: Hayalet İttifaktan Stratejik İşbirliğine içinde (s. 114). İstanbul: Erguvan Yayınevi. “Gadol/El Gadol (lugat mânâ): Ulu, önder, kumandan” [Elli Kohen & Dahlia Kohen-Gordon. (2000). Ladino-English/English-Ladino Concise Encyclopedic Dictionary (Judeo-Spanish) içinde (s. 185). USA, New York: Hippocrene Books.].

❝Atatürk’ün Yahudilerin kalbinde özel bir yeri var. O daha Atatürk adını almadan Yahudiler ona “El Gadol” derlerdi. Gadol İbranice büyük demektir.❞109

[109] Rıfat N. Bali. (2003). Aliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü (1946-1949) (2. baskı) içinde (s. 322). İstanbul: İletişim Yayınları. Gadol: “büyük, iri, kocaman, cüsseli, yüksek ruhlu (sıfat)-(eril)” [İsrael Benyakar & Yuda Siliki. (2011). Türkçe-İbranice İbranice Türkçe Sözlük içinde (s. 92). Israel, Bat-Yam: İsrail’deki Türkiyeliler Birliği.]

❝Atatürk’ün Filistin’deki militan Araplara karşı dostane hisler beslemediğini de unutmadılar ve bundan dolayı ona sevgi ile bağlandılar.❞110

[110] Bali, 2003, s. 326.

Benbanaste’nin (1982) aktardığına göre Birinci Cihan Harbi sırasında Filistin’deki Sefarad Cemaati lideri Avram Elmaleh ile (muhtemelen 7’inci Ordu Kumandanı) Mustafa Kemal Paşa, Kudüs’te görüşmüşlerdir (s. 52). Mamafih bu muhavere hakkında elimizde tafsilat bulunmamaktadır.

❝İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerinden Nissim Mazliyah ve Nissim Ruso da Atatürk’ün ilgisine mazhar oldular. Nissim Ruso yıllar sonra Atatürk’ü Çankaya’da ziyaret ettiğinde Atatürk kendisine uzun saatler boyunca Türkiye Yahudilerinin iyi yurttaş ve vatansever olduklarından söz etti ve Doğu Yahudilerinin durumlarını iyileştirmek amacıyla Alyans’ın kurduğu okullara duyduğu hayranlığı ifade etti.❞111

[111] Rıfat N. Bali. (1999). Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945) içinde (s. 324, dipnot 214). İstanbul: İletişim Yayınları.

❝Türk musikisinin ıslâhı meselesi hakkında gazetelerde açılan münakaşalar zamanında merhum Atatürk fikrini anlamak maksadiyle Algaziyi Dolmabahçe sarayına davet etmiştir. Üstad Algazi, muhtelif devirlere ait musiki parçaları okurken Türk musiki tarihini yapıyordu. Atatürk, memnuniyetini ve takdirini göstermek için imzasını taşıyan bir Kur’anı Kerim Algaziye hediye etmiştir❞112

[112] Avram Galanti. (1947). Türkler ve Yahudiler (2. baskı) içinde (s. 128). İstanbul: Tan Matbaası. Söz konusu imzalı “Kur’anı Kerim”, Mushaf değil; Türkçe çeviridir.

❝İki kızkardeşi Dr. Günzberg’in siyasî işlerine yardımcı olur ve Ankara’ya gittiklerinde Atatürk’ün kızkardeşinin evinde kalırlar.❞113

[113] Rıfat N. Bali. (2014). Saray’ın ve Cumhuriyet’in Dişçibaşısı Sami Günzberg (2. baskı) içinde (s. 164). İstanbul: Libra Kitap.

❝Sami Günzberg, Weizmann’ın Ankara’yı ziyaretinden 10 yıl sonra Dünya Yahudi Kongresi’ne gönderdiği bir mektupta, Türk hükümetinin üst düzey idarecilerini bu programla ilgilenmeleri ve programı desteklemeleri konusunda ikna etmeyi başarmıştım. Hatta merhum Reisicumhur Atatürk şahsen bu işle ilgilenmiş ve Filistin’de Yahudi unsurunun kurduğu sınaî tesisler ve yaptığı işler konusunda şahsen fikir edinebilmek için Filistin’e iki kere özel delegeler yollamıştı. Bu ziyaretlerin ardından Atatürk’e sunulan ve kendisinin de beni bilgilendirdiği raporlar O’nu çok ilgilendirmişti. Atatürk bu alanda gözlemlerine devam etmeye ve gerekirse sınaî ve ticarî alanlarda Türkiye için kârlı olacak bir işbirliğine gidilmesi konusunda kararlıydı. tespitinde bulunacak ve gizemli bir dil kullanarak tasarının “çok iyi anladığımız sebeplerden ötürü” gerçekleşmediğini yazacaktı.❞114

[114] Bali, 2014, s. 177-178.

❝ABD’nin daha önce Türkiye, büyükelçileri olan Oscar Straus, Abraham Elkus ve Henry Morgenthau da Yahudi asıllı Amerikalılar oldukları için Türkiye Amerikan elçileri için neredeyse bir “Yahudi istasyonu” haline gelmişti. Bu durum Türkiye’deki siyasi makamların pek hoşuna gitmiyordu. Bu nedenle Atatürk, 1933 yılında ABD Başkanı Roosevelt’ten Yahudi asıllı Amerikalıların Türkiye’ye elçi olarak atanmalarının bir alışkanlık haline getirilmemesini rica etti.❞115

[115] Rıfat N. Bali. (2003). Aliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü (1946-1949) (2. baskı) içinde (s. 322). İstanbul: İletişim Yayınları. Mecburî ricasına ironik bir biçimde Kemal Atatürk, 1925’ten 1938’e kadar Türkiye Kemalist Cumhuriyeti’nin “değişmez” Dışişleri Bakanı olarak Tevfik Rüştü Aras’ı vazifelendirmiştir. Tevfik Rüştü Aras, daha evvel de zikredildiği üzere Karakaşî bir Sabataycı idi (Baer, 2011, s. 221, 285; Şişman, 2016, s. 321, 328, 342, 352) ve O, Sabataycıların Dışişleri Bakanlığı’nda kadrolaşmasını temin etmişti (Şişman, 2016, s. 358).

❝..1917 yılında yayınlanan Balfour Deklarasyonu, Ankara’da yaşayan Anum ve Hayim Kohen (Yanarocak) çiftini derinden etkilemişti. Bu duydukları derin sevinci, 23 Mart 1919’da Ankara’nın Samanpazarı semtinde dünyaya gelen oğullarına Siyon adını koyarak somut hale getirdiler. (..) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da bulunması nedeniyle, Çankaya semtinde büyük bir ayakkabı mağazası olan Hayim’in müşterileri arasına milletvekilleri de girmeye başladı. Hayim, oğlu Siyon’u da zaman zaman iş yerine götürürdü. Siyon, sarı saçları ve mavi gözleri ile müşterilerin pek çoğunun ilgisini çekmeye başladı. Hatta bazıları daha da ileri giderek kendisini Mustafa Kemal Paşa’ya dahi benzetirdi. (..) Günlerden bir gün yine Siyon dükkânda babası ile vakit geçirirken dükkâna Mustafa Kemal teşrif etti. Paşa, küçük Siyon’u kucağına alıp sevdi, hatta yaverleri dahi “paşam çocuğunuz olsa ancak size bu kadar benzerdi” gibi yorumlar yaptılar.❞116

[116] Rıfat N. Bali. (2016). Meçhul Yahudiler Ansiklopedisi içinde (s. 419-420). İstanbul: Libra Kitap. Elias Petropoulos, sarı saçlı ve mavi gözlü olmanın Selânik’teki anlamı hakkında bir anısından bahseder: “Yahudileri sevmem için başka nedenler de vardı. Selânik’te sık sık kızıl saçlı Yahudiler görülürdü. Ben sarı saçlı ve mavi gözlü, yüzü çillerle kaplı bir çocuktum. Bu halimle Yahudilere benziyordum. Ve Selânik Rumcası’nı bilmediğim için (evde Yunanistan’ın güneyinde konuşulduğu gibi konuşuluyordu), Rum çocuklar beni Yahudi sanıyorlardı” (Veinstein, 2001, s. 21).

❝Mustafa Kemal Edirne’de bir alay komutanı iken o sırada Edirne başhahamı olan Haim Becerano’nun evine sık sık gitti ve Haim Becerano ve kızları ile muhtelif meseleler üzerinde tartışmaktan zevk aldı. Mustafa Kemal bu ziyaretleri sık sık yaptı. Başhaham Haim Becerano’yu da çoğu zaman sivil kıyafetle ziyaret etti. Bu ziyaretlerin birinde de ziyarette hazır bulunan ve geleceği okuma kabiliyetine sahip bir Yahudi onun önünde Tevrat’ı açtı ve günün birinde genç albayın fani bir kişinin ulaşacağı en büyük üne kavuşacağını söyledi. (A. Benaroya, “Atatürk et les juifs”, L’Etoile du Levant, 11 Kasım 1949).❞117

[117] Rıfat N. Bali. (1999). Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945) içinde (s. 38, dipnot 16). İstanbul: İletişim Yayınları. 21 Temmuz 1913’te Edirne’nin istirdâdını müteakiben, Edirne hahambaşısı Moşe Becerano’yu evinde sivil kıyafetle ziyaret ettiği bir vakit, Kolağası Mustafa Kemal’e kabalacı bir Yahudi mistiğin cifr yapmış olduğunu anlıyoruz. Benbanaste’nin (1982) rivayeti ise ayrıntıda biraz farklılık arz ediyor: “Cumhuriyet döneminin ilk Hahambaşısı Ribi Hayim Moşe Becerano, Kabalistik hesapları (bir bakıma ebced hesabı) değerlendirip manalandırmada mahirdi. Nitekim kendisi, Kur’an-ı Kerim’in bir ayetine istinaden Türk Ordusunun 1338 (1922) senesindeki muvaffakiyetini keza ‘El Gazi Mustafa Kemal’ isminin Arapça yazılışı sırasında ebced hesabına göre 1339 (1923) rakamının elde edildiği ve bunun Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanı olarak seçildiği tarihi düşürmüştür.” (s. 49). Becerano: “Gazi Paşa ile bizim hukukumuz pek eskidir. Ve ben onunla samimî bir dost olmak şerefine mâliğim. Edirnede iken evimize yirmi defadan ziyade gelmişdir.” İleri, 14 Teşrîn-i evvel 1338, s. 3. İleri gazetesindeki mülakatta görülüyor ki Becerano, “Gazi Mustafa Kemal” tesmiyesinden ebced hesabıyla 1338 rumî (1922 miladî) tarihini düşürmüştür.

Kemal Atatürk: ❝..Yahudiler bizim gibidir, yani Türkler ile Yahudiler arasında fark yoktur.❞118

[118] La Boz de Oriente Gazetesi, 17 Eylül 1931, No. 2; Aktaran: Avram Galanti. (1947). Türkler ve Yahudiler (2. baskı) içinde (s. 89). İstanbul: Tan Matbaası. La Boz de Oriente Gazetesi, 11 Ağustos 1931; Aktaran: Nesim Benbanaste. (1982). Bir Dehanın Analizi: Atatürk içinde (s. 56). İstanbul: Sümbül Basımevi. Mezkûr ifade Aşkenazî bir Yahudinin hatıratında da yer almakta: Yeşen Dursun [@YesenDursun]. (2021, Kasım 17). Atatürk´ün Yahudiler hakkindaki görüsleri zaman, zaman tartisiliyor. Istanbul Askenaz Yahudilerle yapilan görüsmeler ve hatiratlar, konferanslar pek kullanilmiyor nedense (belki ben görmedim). Bir hatirata göre “Yahudiler bizim gibidir, aramizda bir fark hissetmiyorum” söylemis. [Tweet]. Twitter. 17 Nisan 2022 tarihinde https://twitter.com adresinden edinilmiştir.

❝Atatürk’ün kendine has bir nazariyesi vardı: Yahudiler Türk ırkına aitti. Günzberg’de Atatürk’ün nazariyesini şekillerle kanıtlamaya çalıştığı bir kağıt parçası var. Atatürk’ün Yahudilere karşı olan bu tutumu üzerine Günzberg çalışmaya başladı.❞119

[119] Rıfat N. Bali. (2014). Saray’ın ve Cumhuriyet’in Dişçibaşısı Sami Günzberg (2. baskı) içinde (s. 165). İstanbul: Libra Kitap.


Yahudilerin Kemal Atatürk’e Aşırı İltifatı

❝İzmirli Mordo Stugo tarafından neşrolunan “Urraca” mecmuasında ise şunlar yazıldı: “1920’den beri, Gazi’nin, milletin saadeti için meydana getirdiği şeyler, ancak İlahların işi olabilir.”❞120

[120] Nesim Benbanaste. (1982). Bir Dehanın Analizi: Atatürk içinde (s. 52). İstanbul: Sümbül Basımevi.

Yahudi bilgini, Dârü’l-fünûn (İstanbul Üniversitesi) eski profesörü Avram Galanti: ❝Mustafa Kemal’den esinlenmiş boynu bükük memleketler, gerçek bağımsızlıklarını elde edecekler ve kendilerine bu imkânı verdiği için, bir milyar halk, bu insanüstü Türkle komuta etmiş olduğu Türk ordusuna secde edecektir❞121

[121] Benbanaste, 1982, s. 10.

Filistin’deki siyonist yönetimin ilk başbakanı David Ben-Gurion: ❝Mustafa Kemal Atatürk, şüphesiz 20 ci asırda İkinci Dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılâpçı olmuştur… (..) milletini ortaçağın çürümüş geleneğinden kurtararak onu, içte ve dışta ileriye götürecek emin ve parlak bir yol çizmiştir.❞122

[122] Benbanaste, 1982, s. 42-43.

❝İskenderiye’de intişar eden “La Tribune Juive” şöyle yazıyor: Kemal Atatürk, kelimelerin tam manasiyle büyük ünvanlara layiktir. O, büyük asker, büyük idareci, büyük teşkilâtçı, büyük bir devlet adamı olmakla beraber, büyük bir adam olarak yaşamıştır. Evet, o her hususta büyük bir adamdır.❞123

[123] Benbanaste, 1982, s. 50.

Siyonist yönetimin ikinci cumhurbaşkanı İshak Ben-Zvi’ye (1957) göre “..Büyük Atatürk, mutaassıp Müslümanların fanatizmine ait son kalıntıları yok etmişti” (s. 6). Ben-Gurion ile Ben-Zvi’nin “büyük” sıfatı ile “El Gadol” arasında anlamlı bir ilişki olsa gerektir.

Avram Galanti’nin (2005) Musa-Mustafa Kemal adlı makalesinde çarpıcı ifadeler yer almaktadır: “..Mustafa Kemal, Türk peygamberinden çıkarak İbranilerin dur-bin (uzağı gören) peygamberlerinden Eremiya’nın vasfına layık oluyor. Eremiye kitabındaki Seni milletlere peygamber nasb ettim sözleri kendisine yakışır. (..) İlahi peygamberlerden başka, dünyevi peygamberler vardır. Karl Marks, Maksizmin yani Sosyalizmin peygamberi; Lenin, Leninizmin yani Komüznizmin peygamberi; Mustafa Kemal, Kemalizmin yani hürriyet, istiklal ve terakki aşkının peygamberidir. (..) Kanunlarımız, ancak dünyevi ihtiyaçlardan mülhem olacaktır diyen Mustafa Kemal, peygamberlik sahasında Musa’ya benziyor. (..) Otuzbeş asır evvel yaşamış İbrani peygamber ile, elyevm yaşayan Türk peygamber arasında dünya işlerinde büyük bir müşabehet (benzeyiş) vardır. Musa, esaretten kurtardığı İbranilere hayatın ehemmiyetini anlatarak, hayat-ı ictimaîyelerini dünyevi kavanin (kanunlar) ile tesbit, takviye ve tersin etti. Mustafa Kemal de, esaretten kurtardığı Türklere, hayatın ehemmiyetini anlatarak hayat-ı ictimaîyyelerini dünyevi kavanin ile tespit, takviye ve tersin ediyor.” (s. 146-147). Gazi M. Kemal, 5 Kasım 1925 tarihinde küşad edilen Ankara Hukuk Mektebi’ni açış konuşmasında dünyevî kanunlara ilişkin tam olarak şunları söylemiştir: Velhâsıl Efendiler millet saydığım tahavvülât ve inkılâbâtın tabiî ve zarûrî îcâbı olarak idâre-i umûmiyesinin ve bütün kânunlarının ancak dünyevî ihtiyâcâtından mülhem ve ihtiyâcın tebeddül ve tekâmülile mütemâdiyen tebeddül ve tekâmül etmesi esâs olan dünyevî bir zihniyet-i idâreyi mâbihi’l-hayat addeylemişdir (Hâkimiyet-i Milliye, 6 Teşrîn-i sânî 1925, s. 1, sütun 3).

❝Bugün halen İsrail’de yaşamakta olan yüzbin kadar Türkiye kökenli Yahudi, kendilerini Atatürk’ün çocukları addetmekte ve O’nun Türk ulusu ve insanlığa miras bıraktığı evrensel değerlere sarılmaktadır.❞124

[124] Rıfat N. Bali. (2003). Aliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü (1946-1949) (2. baskı) içinde (s. 330). İstanbul: İletişim Yayınları.


10 Kasım 1938 ve Sonrasında Yahudiler

❝Dolmabahçe Sarayı’nda katafalkı ziyaret ederken, Halet ile benim arkamda yürüyen Şefika’nın usul usul ağladığını duyuyordum. Cenazeyi, aile dostu bir avukatın Karaköy’de caddeye bakan bürosundan seyrettik. Büro Yüksekkaldırım’ın tam altındaydı. Top arabası görününce, ansızın, şiddetli bir dolu yağıyormuşcasına, “çıt çıt çıt” sesleri geldi oradan. Meğer eskiden basamaklı olan Yüksekkaldırım’da toplanan Yahudiler, dinlerinin yas geleneğine uyarak, giysilerinin düğmelerini aynı anda koparmışlar yere atmışlardı. Düşen düğmelerdi o dolu sesini çıkaran.❞125

[125] Mîna Urgan. (2013). Bir Dinozorun Anıları (e-kitap) içinde (s. 201). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

❝Kadıköy vapurunda Yahudi bir arkadaşına rastlayan bir Türk, Yahudi dostunu çok üzgün görünce kendisine şu sözlerle hak verdi: “Haklısın. Yahudiler kendi Hahambaşılarını kaybettiler.”❞126

[126] Rıfat N. Bali. (2003). Aliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü (1946-1949) (2. baskı) içinde (s. 324). İstanbul: İletişim Yayınları.

❝Ve Atatürk öldüğü sabah okulda kahvaltıda, Musevi sınıf arkadaşımız Pepo Parali’nin, “Babamız öldü” diye içtenlikle çığlık atmasını!❞127

[127] Altemur Kılıç. (2009, Şubat 6). Yahudi düşmanlığı. Yeniçağ, https://www.yenicaggazetesi.com.tr adresinden edinilmiştir.

❝Paris’te intişar eden “Le Judaisme Sefaradi”, “Türkiye matemde” başlığı altında şunları yazıyor: “..Esasen Türkiye Yahudiliği, onun ölümüyle büyük bir hami kaybetmiştir.”❞128

[128] Nesim Benbanaste. (1982). Atatürk: Bir Dehanın Analizi içinde (s. 51). İstanbul: Sümbül Basımevi.

❝Türkiye Cumhuriyeti Reisinin vefat haberi Kudüs Yahudileri arasında derin bir keder bırakmıştır. Vefat haberi üzerine (10 Kasım 1938 Perşembe günü), Filistin Musevi Milli Meclisi (O zaman İsrail Devleti teşekkül etmemişti), Türkiye Cumhurbaşkanlığına şu telgrafı çekmiştir: “Yeni Türkiye’nin büyük ıslahatçısı olan Mustafa Kemal’in vefatından müteessiren necip Türk milletine, Filistin Yahudileri namına müessir ve muhterem taziyetlerimizi arz ederiz.”❞129

[129] Benbanaste, 1982, s. 52.

❝Halen bir asır evvel İsviçre’nin Cenevre şehrinde yerleşmiş olup ekserisi İstanbul ve Edirne Yahudilerinden teşekkül etmiş olan bir Türk Musevi cemaati mevcuttur. “Türkiye’yi kurtaran ve ıslâh eden Mustafa Kemal’in vefatı” serlevhasıyla İstanbul’da çıkan (şimdi sahibi vefat ettiği için çıkmıyor) “La Boz de Türkiye” gazetesi muhabiri bu küçük cemaati en büyük yeis içinde bıraktığını yazıyor. Bu hazin havadis üzerine, bu cemaat meclisi, İsviçre Türk Sefarethanesine bir taziyet telgrafı çekmiştir. Sefaret bir teşekkür mesajiyle cevap vermiştir.❞130

[130] Benbanaste, 1982, s. 52-53.

❝Atatürk’ün vefatı, tarihi bir hadise olup bu münasebetle Türkiye’deki Sinagoglarda dini bir merasim yapılmıştır. Hahamhanenin ruhani meclisi, aynı günde bütün Sinagoglarda okunmak üzere İbranice hususi bir dua yazmıştır. Ruhani şivesiyle yazılmış olan bu duanın tercümesi şudur: Ey rahim ve gaffur olan Allah! Sen ki senin ikametgâhın yüksekliğinden (senin) mahlûkatını gözetirsin, onları (senin) uluvv-i cenabinle hoşnut edersin. Bu hazin günde, Ebedi Reis, sevilen büyük ve cesur, Cumhuriyetimizin birinci reisi, bütün dünyada şeref ve hürmet kazanan, ismi hürmet ve riayet ilka eden Kemal Atatürk’e (senin) himayeni ihsan et! Vefatının tezkâr günü olan bu günde, bu büyük adamın hatırasını anmak, cesur ve faziletli her adam gibi, senin gafir ve şefik kanatlarının altına, senin şerefinin huzuruna geldik. Onbeş sene içinde, İstiklâl Harbinde muzafferiyet temin etmek için fedakârlık ibraz ederek aziz topluluk olan Türk milletine yaptığı hizmete mükâfat olmak üzere, senin semavi ve uhrevi saadetinden istifade ettir. Ona büyük ve mütemeddin milletler arasında mümtaz bir mevki temin et. Ey semavi Allah! Onun meziyetlerine göre, aziz reisimiz Atatürk’ü mükâfatlandır ve onu daimi olarak cesaret ve fazilet adamlarının bulundukları ve senin semavi saadetinden istifade ettikleri yere yerleştir. Ruhu selâmetle cennette şâd olsun. Amin.131

[131] Benbanaste, 1982, s. 53.

Türkiye vatandaşı İbrahim Nom nâm-ı diğer Avram Naon, Onun Yeri başlıklı şiiri kaleme almıştır: “Ruhum ona müştak, emelim nuruna münkad…”.

Görsel 77. İbrahim Nom imzalı “Onun Yeri” şiiri (Tan, 18 İkinci Teşrin 1938, s. 9). Ruhum ona arzulu, emelim nuruna tâbî.
Görsel 78. “Müstakil saylav namzedi” avukat İbrahim Nom (önceki ismi ile Avram Naum) (Cumhuriyet, 5 Şubat 1935, s. 3).

13 Ocak 1939 tarihinde Fransa’daki bir Sefarad sinagogunda, Kemal Atatürk’ün ölümü münasebetiyle dinî merasim tertip edilmiştir: ❝Kemal Atatürk’ün anısına dinî merasim. (..) Ayaktaki hâzirûn, Kemal Atatürk’ün anısına gerçekleştirilen âyini huşû ile takib ediyor. (..) Hâzirûn Hahambaşı Ovadia’nın konuşmasını dinliyor. Paris’teki Türk Sefârethanesinden iki temsilci ekselansları ön plandadır.❞132

[132] Le Judaism Séphardi, Fevrier 1939, Numero: 68, pp. 19-22.

7 Mayıs 1951 genel kurulunda 141’e karşı 146 aleyhte rey ile reddedilmiş olan 5816 sayılı ceza kanunu tasarısının (kuvvetle muhtemel, Atatürk seni sevmek millî bir ibadettir diyen Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın tensibiyle) yasalaşması için görüşüne başvurulan ticarî hukuk uzmanı, dönemin Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Yahudi profesörlerinden Ernst Hirsch idi. Hirsch (2005), söz konusu süreci anılarında şöyle zikretmektedir: Yeni hükümet, işbaşına gelmesinin hemen ardından, Atatürk’e bağlılığını ve onun izinde olduğunu açıklayan ve Resmî Gazetede yayınlanan bir kararname çıkardı. Bu kararname, 1950 Aralık sonunda çıkarılan ikinci bir kararname ile vurgulanarak, daha da açıklık kazandı. Bakanlar Kurulu’nun bu kararlarında devlet dairelerinde ve makam odalarında bundan böyle, sadece “Büyük Atatürk”ün resminin asılabileceği ve o güne kadar olduğu gibi, başka şahsiyetlerin resimlerinin asılamıyacağı da yer almaktaydı. Ama hükümetin bu talimatı, fanatik bir tarikatın (Ticaniye) üyelerini, ülke çapındaki Atatürk heykellerini ve anıtlarını kirletmekten, kırmaktan ve parçalamaktan ve Atatürk’e açıkça sözle ve yazıyla hakaretten alıkoymadı. Bu saldırılar karşısında halkın duyduğu ve özellikle günlük basında ifadesini bulan nefret ve öfke ve bu konudaki caydırıcı cezaların çok düşük olması, hükümetin yukarıda anlatılan türden eylemleri ve bunların kışkırtılmasını ağır cezalar ile tehdit eden bir kanun tasarısı hazırlamasına sebep oldu. Söz konusu kanun tasarısının başlığı: “Atatürk Aleyhinde işlenen Suçlar Hakkında Kanun” idi ve genellikle “Atatürk Kanunu” adıyla anılmaktaydı. Bu kanun tasarısına, özellikle iktidar partisinin saflarından çok sayıda milletvekili karşı çıkmıştır. Bu kimseler, Ticanîlere ve bunların saldırılarına besledikleri sempatiyi, birtakım anayasal endişelerin arkasında gizlemeye çalıştılar: O sırada yürürlükte olan 1924 Anayasasının 69. maddesi, tek tek kişilerin lehine çıkarılacak her türlü özel kanunu açık bir dille yasaklamaktaydı. Fakat, hükümet kanunu mutlaka çıkarmak istiyordu, ama kendi saflarından gelen şiddetli muhalefet karşısında başarısızlığa uğramaktan korkuyordu. Söz konusu tasarı, 7 Mayıs 1951’de Genel Kurul’da yapılan fırtınalı görüşmeler sonucunda, 141’e karşı 146 oyla komisyona geri gönderilmişti. Hem kendi içeriği sayesinde, hem de kendisine meselenin danışıldığı ve fikri ileri süren şahsın otoritesi sayesinde, tasarıya karşı olan muhaliflerin -özünde politik olan, fakat hukukî kılıf giydirdikleri itirazlarını bertaraf edebilecek bir hukukî gerekçe aranıyordu. Hükümete yakınlığıyla tanınan bir milletvekili, yukarıdan aldığı emirle bana geldi ve bu “hukuk problemi” konusunda benim eksper olarak bilimsel görüşümü istedi. Aşağı yukarı şu cevabı verdim: “Anayasa, başka şeylerin yanısıra, bir şahsa imtiyazların tanınmasına imkân sağlayacak yasaların çıkarılmasını yasaklamaktadır. Buradaki “şahıs” deyimi, “gerçek kişi” yani insan anlamına gelmektedir. ZGB. Madde 27’ye göre insanın şahsiyeti, doğumun tamamlanmasından itibaren hayatla başlar ve ölümle son bulur. Atatürk adında bir şahıs, hukukî anlamda, artık mevcut değildir. Dolayısıyla ona yasa yoluyla da bir imtiyaz sağlanması söz konusu olamaz. Söz konusu tasarıda ceza hukuku normlarıyla korunması öngörülen hukukî varlık ve şahıs olarak Atatürk değildir. Burada korunmak istenen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı Türk milletinde genel olarak yaygın bulunan hayranlık ve saygı duygusudur, işte, ceza tehdidi altına konulmak istenen davranışlar, halkın içinde yaşamayı sürdüren bu saygı duygusunu, yani merhumun anısını zedelemeye müsait davranışlardır.” Benim bu açıklamam üzerine tasarı metnindeki ceza maddesi daha doğru bir şekilde ifade edildi. “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse; Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve âbideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimse cezalandırılır”. Bu ifade şekliyle yasa 25.7.1951 tarihinde, ancak kanunun adındaki yanlışlıklar değiştirilmeksizin, kabul edilmiş ve 31.7.1951 tarihli Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yasadan umulan caydırıcı etki de hemen kendini göstermiştir. Böylece, bu olağanüstü şahsiyetin anısını koruma konusunda ben de karınca kararınca bir katkıda bulunabilmiştim. (s. 302-304).

Türkiye’den siyonist yönetimindeki Filistin’e iltica etmiş Yahudilerce 5 Ocak 1953’de Yafa’nın bir tepesine “Atatürk Ormanı” inşa edilmiştir. Açılışa, siyonist yönetimin ikinci cumhurbaşkanı İshak Ben-Zvi bizzat iştirak ederek bir de konuşma gerçekleştirmiştir: “(..) Bu münasebetle dost ve komşu Türkiye Cumhuriyetinin emsalsiz önderi Atatürk’ün hatırasını İsrail topraklarında ilelebet yaşatmak maksadiyle çok muvafık bir yol bulan bu fikrin müteşebbislerini ve bu arada Türkiye’den gelen Musevilerin Birliğini ve ormanlar idaresini tebrik etmek isterim. Genç İsrail Devleti dost ve komşu devletin, kardeş Türkiye’nin Önderi namına topraklarında bir ormanın mevcut olmasından iftihar duyar… Bu ormanla beraber Türk ve İsrail milletleri arasındaki dostluğun ebediyete kadar büyüyüp yaşamasını Cenab-ı Hak’tan dilerim.” (Benbanaste, 1982, s. 43).

Görsel 79. “Atatürk Ormanı” kitabesine karşı saygı duruşunda bulunan Türkiye’den Filistin’e mülteci Yahudi kadınlar (Fotoğraf: talisman-ist.medium.com)

Sabataycıların Kemal Atatürk’ü İlâhlaştırması

Enis Avni Akagündüz: ❝Atatürk’ün tapkınıyız. Her şey (O)’dur. Her yerde (O) var. Her gökte (O) eser. Her enginde (O) çağlar. / Biz (O)yuz, O biz. / Her şeyde Atatürk. / Yerde O!… Gökte o!… Denizde o!… Varda o!… Yokta o!… Her şeyde O!… (…) Her şey (O)’dur; / (O) her şeydir. / Her şeyde Atatürk!… / Yerdedir, göktedir, sudadır. / Alandadır, diktedir, pusudadır. / Görünmezi görür! Bilinmezi bilir. Duyulmazı duyar! Sezilmezi sezer, ezilmezi ezer! / Hep, Hep (O)’dur! / Her şey Atatürk; / Elimizi yüzümüze; / gönlümüzü özümüze kapıyoruz. / Biz sana tapıyoruz! Biz sana tapıyoruz! Her yerde… Her şeyde… her işde, her gidişte… hep (O)! / Hep (O)! hep Atatürk! / (…) Ah! Atatürk! Atatürk! En büyüksün, en büyük! / (…) Varsın! Teksin! Yaratansın! / (…) Beni benden yarattın, kendini bana kattın Atam, Atam, Atatürk! / En büyüksün, en büyük!❞133

[133] Ulus, 4 İlkkânun 1934, s. 3, sütun 5; Aktaran: Asım Aslan. (1994). Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük (23. basım) içinde (s. 59-60). Ankara: Şafak Matbaacılık. Enis Avni, Sabataycı kökenlidir (Şişman, 2016, s. 287, 313).

Görsel 80. Enis Avni Akagündüz (Oktay, 2008, s. 485).

İbrahim Alâeddin Gövsa: ❝ATAMIZI TAVAF / (..) / Gönlümde eski hatıralar, eyledim tavaf, / Artık o doğmuyor diye muzlimdi her taraf. / (..) / Son uykusunda öyle mi bir devir uyandıran, / Bir ırka can veren Atatürk adlı kahraman. / (..) / Ey eski kahramanları geçmiş asırların! / Gazi’ye ihtiram ile kalkın ve toplanın, / Saf bağlayıp selâma durun hep! Odur gelen / Türk ırkının muhabbeti üstünde yükselen. / Ölmez evet gönüllere heykel kuran Atam. / Lâkin nedir içimdeki payansız inhidam!…❞134

[134] Cumhuriyet, 11 Kasım 1938, s. 3. İbrahim Alâeddin Gövsa, Sabataycı kökenlidir (Şişman, 2016, s. 29).

Görsel 81. İbrahim Alâeddin Gövsa (Gürel, 1995).

Celâl Sahir Erozan: ❝Yıl 1335 / Mayısın on dokuzu. / Yeryüzüne can veren, / Cana heyecan veren / Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını / Al yüzlü Ogan güneş / (…)❞135

[135] Tayfun Er. (2007). Erguvaniler (3. baskı) içinde (s. 28). İzmir: Duvar Yayınları. Celâl Sahir Erozan, Sabataycı kökenli (Şişman, 2016, s. 287) ve de Feyziye Mektebi’nin Selânik devresi son müdürü idi. “Ağa’lık ünvanının kaldırılması üzerine Sabatayistler Osman Ağa’ya Osman Oğan ve daha sonraları da ‘Ogan’ demeye başladılar ki onu hâlâ Tanrı saydıklarının delili 27 Eylül 1937 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış olan ..vefat ilânından da anlaşılır” (Gövsa, 2003, s. 86).

Abdi İsmet Ulukut: ❝ATAMIN DESTANI / Ebet ayağına düşmüş, ezel selâma durur; / Dehâsı arşı kapatmış, cihana gölge vurur. / (..) / Zamana sığmadı geçti ulaştı atiye, / Elinde tarihi tutmuş “Yarattığım bu!” diye; / (..) Cihana göstererek ırkının esaletini, / Yarattı işte o kandan bugünkü milletini. / (..) / Önünde şark ile garbin döküldü saygıları, / Şimal cenub onu görmüş cihanda bir tanrı. / Dehâsı âleme sığmaz bekaya çarpardı, / Bu kâinat, o geniş ufka karşı pek dardı; / Tahammül etmedi acziyle madde, kudretine, / Yanup tükendi, yakan, kül eden o şöhretine… / Turan, önünde bütün dağlarile sarsıldı, / Yüz asrı dolduran ecdat secdeler kıldı; / Duyuldu gökte bütün kamların ilâhileri, / Bütün ilâhları Türkün eğildi, öptü yeri; / “Atam, Atam!…” diye ruhlar fezada inlerken / Büyük Atayla beka doldu… Ah, pek erken. / (..) / Bugün bekaya da hâkim o tanrısal kılıcı, / Bu tanrılaşma fakat Türke en unulmaz acı. / (..) / Doğan güneş gibi Türkün ilâhısın, ATATÜRK, / Ebet önünde kan ağlar, ezelse boynu bükük! / Silindi benliğimiz varlığında kaybolduk, / Özel liyakati attık, seninle hep dolduk. / Gönülde, gözde, yanan beynimizde sen varsın, / Bulutta rahmet olursun, güneşte parlarsın; / Vatan ufukları üstünde kudretin ne büyük, / Cihanda Türk ile daim hayattasın, ATATÜRK!❞136

[136] Tan, 18 İkinci Teşrin 1938, s. 8. Abdi İsmet Ulukut, Sabataycı kökenlidir. Enis Avni Akagündüz, Celâl Sahir Erozan ve Abdi İsmet Ulukut; Çocuk Bahçesi, Bahçe ve Kadın gibi “Karakaş ve Kapancı gençleri tarafından” neşredilen dergilerde yazar ve tahrir müdürü olmuşlardır (Şişman, 2016, s. 287). “Güneş” imgesinin ön plana çıkmış olduğu görülüyor. Bu imge, tikkun ile bağlantılı olsa gerektir.

Görsel 82. Abdi İsmet Ulukut (Feyziye Mektepleri Vakfı, “1885’ten Beri Işık’lı Olmak”, s. 24)

Her ne kadar sekülerleşmiş (neşaması sönmüş) olsalar da Sabataycılığın ruhsal ve toplumsal bakiyesini hâlâ hâiz laik Sabataycılar; mesihin zuhûr edip gentilelerdeki ilâhî kıvılcımları temerküz ederek tikkunu tamamlayacağı inancını seküler, yeni bir kalıba nakletmiş görünüyorlar. Enis Avni Akagündüz’ün serbest nazmında sık görülen “O” zamiri (ki daire, kusursuzluğu simgeler ve güneşin şekli de dairedir) ile sıfırın “0” [Kabala’da “Sıfır/Ein”, “Mutlak Hiçlik”; “başlangıçta sadece O (Ein) vardı”] benzerliği dikkat çekicidir. İsmet Ulukut’un destanında “sonsuz gök”, “doğan güneş”, “ilâh”, “ışık”, “beka” kelimeleri öne çıkmış ve özellikle de “vahdet-i vücûd”a muvâfık sûrette Kemal Atatürk’ün varlığında yok olunduğundan bahsedilmiştir.

Görsel 83. Yaratılış’ın dört âleminden birincisi: “İlk Çıkış” (Akıncı, 2005, s. 50).

Akıncı’nın (2005) belirttiğine göre “Güneş. Kabala’da, ışıkla dolu üst alemin simgesi. Hayat Ağacı’nda Tiphereth için kullanılır.” Mezmurlar 84:11’deki güneş “Kabalada ışık (kaynak)” olarak ifade edilmektedir (s. 169). Mesihin Kabala’daki sembolü “güneştir ve içine hiçbir ışığın işlemesine izin vermeyen koyu karanlığın içine bir güneş gibi parlar.” (Akıncı, 2005, s. 304). Binâenaleyh güneş imgesi Sabataycı müktesebatta oldukça önemli bir mevkîdedir.


Sabataycıların Yeni, Vitrin Dîni: Atatürkçülük/Laiklik

Kapancı M. Bezmen: ❝Benim babam aşırı Atatürkçüydü. Ona “Peygamber” derdi… Ben Işık Lisesi’nde okurken Atatürk’e tapardık.❞137

[137] Suzan Nana Tarablus. (2022). baba bize neden dönme diyorlar? içinde (s. 224). İstanbul: Varlık Yayınları.

Kapancı Fatma Hanım: ❝Anneannemin niye namaz kılmadığını sorguladığımda hep “biz Atatürkçüyüz” cevabını aldım. Yani bu grup, Atatürk’ün arkasına sığınmış, laiklik kavramı kendilerini de rahatlatan bir kavram olduğu için, topluma karşı kendilerini “Selanikli/dönme” değil, “Atatürkçü/laik” diye tanıtarak bu külfetten kurtulmaya çalışmışlar. Sorduğum zaman rahatsız edici olduğumun farkındaydım. “Ne demek efendim, bazısı İstanbul’da doğar bazısı Selanik’te, bizim başka hiçbir farklılığımız yoktur. Biz Müslümanız, ama modern ve Atatürkçüyüz.” diyorlardı.❞138

[138] Leyla Neyzi. (2011). İstanbul’da Hatırlamak ve Unutmak: Birey, Bellek ve Aidiyet (2. basım) içinde (s. 99). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Schleicher (2019), hususî alanın Sabataycılar için zaten dinî alan olduğunu ifade eder (s. 106). Binaenaleyh, CHP tek parti yönetiminin İçişleri Bakanı ve parti genel sekreteri Şükrü Kaya’ya aid meclis kürsüsünden sarfedilmiş olan lâiklikten maksadımız dinin memleket işlerinde müessir ve âmil olmamasını temin etmektir (T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Cilt 16, s. 61) sözünün delâlet ettiği üzere, İslâm Şeriatı’nın kamudan hususî alana geriletilmesi sûretinde tatbik edilen laiklik, Sabataycılar tarafından katkı görmüş ve desteklenmiş; nihayette ise Atatürkçülük/laiklik, onlar için yeni vitrin din olarak tebarüz etmiştir. Nitekim Atatürkçülük/laiklik aleyhinde bulunan herhangi bir Sabataycıya rastlanılmamaktadır. Bu toplumsal gerçekliği ise Şişman (2016) şöyle yorumlamakta: “Yeni laik Türk Cumhuriyeti, ortodoks ve asimilasyoncu Dönme kimlikleri için güvenli bir liman haline geldi. Kısa bir süre içinde Dönmelerin çoğu, laik Türk Cumhuriyeti’nin ateşli destekçileri oldu: çünkü laik Türkiye, onları iki tür baskıdan kurtarıyordu: Geleneksel Dönme liderliğinin baskısından ve onlara kuşkuyla bakan geleneksel Müslüman toplumunun baskısından. (..) Çoğu Dönme seküler bir toplumun kendilerini dinin, cemaatin ve kuşkulu Müslüman olma statülerinin boyunduruğundan kurtarabileceğini varsayarak, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin yılmaz savunucusu oldu. Din Türk kamusal hayatında önemini yitirdikçe, Dönmelerin asimilasyonu daha da arttı; bu da, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlarla karma evlilikler için daha olumlu bir atmosfer yarattı. (..) Modern laik Türk devleti, Dönmelerin yaşayabileceği en iyi yerdi.” (s. 353, 356).

❝Kendilerinden Selânikliler diye sözeden bu kesim, cumhuriyet değerlerine ve laikliğe dört elle sarılırlar. Kendi dinî inanışlarını tanrıyla kul arasındaki bir ilişkiye indirgiyorlardı.❞139

[139] Gazete Pazar, 23 Şubat 1997, s. 55; Aktaran: Abdurrahman Dilipak & Ilgaz Zorlu. (2001). Şişli Terakki Davaları içinde (s. 272). İstanbul: Zvi-Geyik Yayınları.

❝Dönmeler hayat tarzlarını muhafaza etmek için, kendilerine gizli bir “öz-yönetim” sağlayan nevi şahsına münhasır teolojik tezlerle ve toplumsal uygulamalarla, topluma paralel bir zaman ve mekân alanı yarattı. Bu öz-yönetim iki başlı bir liderlikle yönetiliyordu. Dini meseleler dini liderler tarafından ele alınırken, seküler/dünyevi meseleler de seküler liderler tarafından idare ediliyordu.❞140

[140] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 219). İstanbul: Doğan Kitap.

Tarihçi Mete Tunçay, “Sabetaycılık, Selanik’te önemli bir gruba hâkim olmuştu. Bunlar, iyi eğitim aldılar ve başkalarını da yetiştirdiler. Sabetaycılar, Cumhuriyet’i kuran sivil kadro içinde çok önemli oldular. Bunların Sabetaycı kökenleri, Cumhuriyet’in laikliğin formüle edilmesinde etkili oldu.” hipotezinin yararlı olduğunu ifade etmiştir (Düzel, 2011, s. 48-49).

❝Sabetayistler Türkiye’nin ilk laik, seküler demiyorum, ilk hakikî laik topluluğuydu. Cemaatin en önemli aydınları, en seçkin düşünürleri laik yaşam tarzını seçmişti ve insanları laikliğe teşvik ediyorlardı.❞141

[141] İlber Ortaylı mülakatı; Michèle Blumenthal & Michel Grosman. (1992). Sazanikos, the last Dönmeh içinde (dk. 37:58-38:16).

❝BBC muhabiri olarak Türkiye’yi ziyaret ettiğimde veya Londra’da, Abdi İpekçi, Profesör Münci Kapani gibi ileri gelmiş Selanikli entellektüeller ile tanıştım. Zaten, deneyimimde entellektüellik Dönmelerin belirgin özelliğiydi. Hepsi de tamamen laik insanlardı: çoğu deist (yani herhangi bir tapınağa gitmeden, genel anlamda Tanrı’ya inanıyorlardı), kimisi ateist, kimisi agnostik. Ancak Londra’da yanında çalıştığım bir Selanikli babasının çok sofu bir Müslüman olduğunu söylüyordu.❞142

[142] Andrew Mango’nun 7 Mayıs 2003 tarihli mesajı; Aktaran: Rıfat N. Bali. (2004). Devlet’in Yahudileri ve “Öteki” Yahudi içinde (s. 379). İstanbul: İletişim Yayınları.

❝Sabetaycı ailelerden gelenlerin genellikle fikir düzeyi yüksek, kozmopolit, Atatürkçü ve laik vasıflar taşımaları sebebiyle de aşırı sağ çevreler, kendisinin de Dönme kökenli olduğuna inandıkları Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’nin en kararlı savunucularının Sabetaycı kökenli aile mensupları olduklarını, böylece de Mustafa Kemal ile başlayan sözde ideolojik bir çizginin günümüze kadar geldiğini savunmuşlardır. Rahşan Ecevit, İsmail Cem, Org. (E) Çevik Bir, Kemal Derviş, Talat Sait Halman gibi isimlerin sürekli gündeme getirilmesinin yegâne nedeni bu kişilerin laik, Atatürkçü ve siyasal İslâm’a karşı olma, ortak vasıflarıdır.❞143

[143] Bali, 2004, s. 371-372.

❝Bu insanlar kağıt üzerinde Müslüman, pratikte tamamıyla laik, bazı hallerde de (Esin Edin’de olduğu üzere) ateistti.❞144

[144] Bali, 2004, s. 371-372

Batıcı aydın kadrodan belki de daha mühim kuvvet ordudur. Örneğin kemalist devrimlerin tatbik edildiği hengamda İngiliz 1925 Yıllık Raporuna ordunun tavrı hakkında “askerî bir hoşnutsuzluk olduğunu gösteren hiçbir işaret mevcut değildi” ibaresi kaydedilmiştir (Satan, 2013, s. 33). Bu fevkalâde belirleyici tavrı, ordu kurmay kademesinde Sabataycıların nüfuz sahibi olmuşluğu ile ilişkilendirmek mümkündür. 2 Mart-24 Temmuz 1922 tarihleri arasında Peyâm-ı Sabah gazetesinde İskender Fahreddin Sertelli’nin tercüme-tefrika ettiği anonim bir İngiliz müsteşriğin beyanatına göre “Anadolu mukâvemetine iştirak edenlerin büyük bir kısmı Selânikli idi” (akt., Bali, 2008, s. 125). Nitekim Yakubî kökenli Hüseyin Cahid Yalçın, İstiklâl Harbi’nde Sabataycıların “fedâkârlıkları” görülmüştür demektedir: “Selânikli kitlesi ne kadar tenevvür etmişse, mekteblerde ne kadar okumuşsa Türklük hissini o kadar kuvvetle temsîl etmişdir. ‘Umûmî Harbde ve İstiklâl Harbinde fedâkârlıkları görülenleri saymak istemeyiz. Çünki mes’eleyi şahsî değil, ‘umûmî ve vatanî bir nokta-ı nazardan muhâkeme ediyoruz. Bu noktadan düşününce de kendilerinin Türk olduğunu söyleyen, vatana ‘âid tekmil vazîfelerini yapan, memleketde fa’al, çalışkan ve müfîd bir unsur olan, bu vatana merbûtiyetlerini her münâsebetile isbât eden bir unsur ‘aleyhinde söz söylemeyi ve kendilerini Türklerden hârice çıkarmağı tavsiye etmeyi Türklük ‘aleyhinde en fenâ bir hareket gibi telakkî etmek mecbûriyetinde kalırız.” (Tanin, 5 Kânûn-ı sânî 1340-1924, s. 1, sütun 1-2). Yalçın, aynı makalede Kürdlerin de “hâlis Türk” olduğunu iddia etmiştir. İstiklâl Harbi’nde muvazzaf Sabataycı kurmaylar arasında şu isimler zikredilebilir: Ali Galib Pasiner (ferik/korgeneral), Şükrü Naili Gökberk (ferik/korgeneral), Nuri Conker (miralay/albay), Fuat Bulca (miralay/albay), Şefik Aker (miralay/albay), Salih Bozok (kaymakam/yarbay).

Vidyo 15. Michèle Blumenthal & Michel Grosman. (1992). “Sazanikos, the last Dönmeh“.

Kemal Atatürk’ün Sabataycı Olduğunu Belirten Açıklamalar

İlgili açıklamalara geçmeden evvel birkaç mühim reddiyenin tahlil edilmesinde fayda görülmektedir. Şöyle ki Ortaylı (2018), iki gerekçe ileri sürerek Kemal Atatürk’ün Sabataycı olamayacağını iddia eder: [i] fundamentalist mesnedsiz görüşün ortaya attığı efsanedir. Hatta belki de Sabetayistler de bu gibi bir söylentiyi kabul edebilir. Ancak doğru değildir, zira, şehirli bir grupla ilgisi yoktur. Hem annesi hem de bildiğimiz kadarıyla babası kırsal kökenli bir aileden geliyor. [ii] annesinin onu yolladığı okul evde böyle bir havanın bulunmadığını gösterir (s. 27). [i] Kâzım Nami Duru, Yakubîleri kastederek bir kısmı çiftlik çubuk sahibidir der (Bali, 2004, s. 374). Yakubî kökenli Şefik Hüsnü Deymer’in pederi Hüsnü Paşa “toprak sahibi bir aile”ye mensubdu; “hukuk öğrenimi görmüş, avukatlık yapmış, yanı sıra da ailesinden gelme toprakları yönetmiş ve büyütmüştü.” (Akbulut, 2010, s. 9-10; Şişman, 2016, s. 351) Örneğin Selânik Belediye Reisi Yakubî Ahmed Hamdi Bey’in pederi Osman Efendi; Tekeli, İngiliz, Kilidi, Libanova, Terkala çiftliklerine mâlik bir toprak mültezimiydi (Akyalçın-Kaya, 2015, s. 39). Binaenaleyh Sabataycıların kır, toprak mülkiyeti ve tarım ile herhangi bir ilişkisinin kategorik olarak bulunmadığı mülahazası geçersizdir. [ii] Mustafa hakikaten de evvelâ mahalle mektebine gönderildi ise, bu davranış, ailenin Sabataycı olmadığını isbat etmeye yeterli değildir; zira, örneğin Karakaşî Ali Galip Pasiner “ilk eğitimini Selanik’te bir mahalle mektebinde Kerim Hafız isimli bir muallimden almaya başlamıştır. Bu okula devam ederken babası onu 1874 yılında, Şemsi Efendi’nin eğitim verdiği okula göndermiştir” (Çavuş, 2015, s. 6). Hatta komşusu Mehmet Somer’in şehâdetine göre bizatihi Zübeyde Hanım “Mustafayı okutmak emelinde olduğundan Şemsi efendi namında birinin açtığı bir cemaat mektebine koydu” ve Mustafa Kemal “orasını bitirdikten sonra bir müddet mülkiye rüştiyesine gitti.” idi (Ulus, 10 Sonteşrin 1939, s. 14). Ayrıca, Cebesoy (1967), fevkalâde dikkat çekici şu anısını nakleder: “Yıllar sonra birer kurmay subay olarak Selânik’te bulunduğumuz zaman her iki okulu da birlikte ziyaret etmiştik. Mahalle mektebinin kapısında koskoca bir kilit vardı. Anlaşılan kapanmıştı. Mustafa Kemal: -İsabet olmuş. Dedi.” (s. 4).

Sabataycılar konusunda çalışmalar yürüten akademik Paul Bessemer, Kolağası Mustafa Kemal Bey’in Kudüs’te görüşmüş olduğu İtamar Ben-Avi’ye aid hatıratı birkaç madde açısından tenkid eder ve onu sahih bulmaz: [i] Ben-Avi, Mustafa Kemal’in delici yeşil gözlü bakışından bahsetmiştir. Bessemer ise Kinross’un Atatürk biyografine atıfta bulunarak Mustafa Kemal’in mavi gözlü oluşunu delil gösterir ve şu sonuca varır: “nihaî olarak Ben-Avi’nin anısı, Atatürk’e aid değildi belki de” (Bali, 2008, s. 234). Ancak, Harbiye Mektebi’nden sınıf arkadaşı olan Nâzım Ören, Selânikli Mustafa Kemâl‘in gözleri hakkında demiştir ki “mavimsi, yeşilimsi, ne olduğu pek belli olmayan gözleri bir yere dikildi mi, eğilip bükülmeyen bir çelik çivi gibi, mutlaka delerdi” (Tevetoğlu, 1987, s. 126). [ii] Görüşmenin gerçekleştiği otelin sahibi Bay Kamenitz, Kolağası Mustafa Kemal Bey’i Ben-Avi’ye şöyle tanıtmıştır: “Türk Ordusunun en mühim kurmaylarından biridir.” Bessemer’e göre Kolağası Mustafa Kemal, o tarihte ve de özellikle İmparatorluğun durgunsuyu Kudüste yaşayan bir otel sahibine böylesi bir cümle kurduracak kadar meşhur değildi henüz (Bali, 2008, s. 234). Ancak, Mustafa Kemal; Harbiye Mektebi’nden mezun olduktan sonra, 5 Şubat 1905’te, Şam’daki 5’inci Ordu’ya (lideri olduğu gizli cemiyetçe Sultan Abdülhamid-i sânîye karşı bombalı suikast tertiplemekteler iken Fethi isimli hafiye tarafından bu plan Yıldız’a ihbar edilmiş ve müteakiben Selânikli Mustafa Kemal Efendi tevkif edilerek sorgulanmış, tutuklanmıştı) tayin/sürgün edilmiştir (Cebesoy, 1967, s. 45-46, 72-75; Kocatürk, t.y., s. 4). Burada, arkadaşlarıyla birlikte Vatan ve Hürriyet adlı ihtilâlci bir yeraltı cemiyeti tesis etmiş (Ekim 1905) ve örgütü serpiltmek maksadıyla Beyrut’ta, Yafa’da ve Kudüs’te (1906) faaliyetlerde bulunmuştur (Mango, 2000, s. 62). Mustafa Kemal, Kudüs’teki faaliyetlerinde örneğin İtamar Ben-Avi’nin pederi dilbilimci Eliezer Ben-Yehuda ile görüşmüş (Yiğit, 2006, s. 20-21); siyonist Maccabi Kulübü’nün üyeleriyle beraber çift kale futbol müsabakası yapmış ve Filistinli Yahudilerden müsbet surette etkilenmiştir (Friedman, 2017, s. 295). Bu tarihî gerçeklikler, Mustafa Kemal’in Kudüs’teki Yahudilerce tanındığına delâlet etmektedir. [iii] Ben-Avi, Kolağası Mustafa Kemal’in Beyrut’a intikal ederek limanın komutasını alması yönündeki bir emirden söz etmiştir. Bessemer, 1905-1906 ve 1917-1918 tarihleri haricinde Mustafa Kemal’in Beyrut havâlisinde olmadığını hatta daha da mühimi, Mustafa Kemal’in İstanbul’dan Derne’ye karayolu ile değil deniz yoluyla ve Mısır’a uğramak suretiyle intikal ettiğini belirterek Ben-Avi’nin başka bir Sabataycı ile görüşmüş olduğu kanaatine varır (Bali, 2008, s. 235). Doğrusu bu tenkidi doğrulamak veya yanlışlamak mevcut bilgilere göre fevkalâde güç. Şöyle ki Kocatürk’ün Kaynakçalı Atatürk Günlüğüne göre Kolağası Mustafa Kemal Bey, 19-20 Nisan 1911’de 5’nci Kolordu’nun Selânik-Kılkış mevkiinde yaptığı manevralara iştirak etmiştir. 27 Ağustos’ta Trablusgarb Tümeni Kurmay Başkanlığı’na muvakkaten tayin edilmiş, 13 Eylül’de İstanbul’a geri çağrılmıştır ve 24 Eylül’de ise İstanbul’dan Selânik’teki Salih Bozok’a mektup göndermiştir (Kocatürk, t.y., s. 13). Mustafa Kemal, teorik açıdan 21 Nisan-23 Eylül tarihleri arasında Kudüs’te bulunmuş olabilir. Örneğin Atay’ın (1980) belirttiğine göre Gazi ve Müşir Mustafa Kemal Paşa demiştir ki: Bilir misin ben harblerde de böyle idim. O kadar az imzalı emrim vardır ki eğer tarih, yazılı vesikalara göre hüküm verecek olsa, bana atfolunan zaferlerin harblerinde benim bulunmuş olduğumu bile güç isbat eder (s. 538). Nitekim Kolağası Mustafa Kemal, Şam’daki 5’inci Ordu’da vazifeli iken üstlerine haber vermeksizin ordudan firâr ederek Selânik’te Vatan ve Hürriyet yeraltı cemiyeti için gizli faaliyetler yürütmüştür (Mango, 2000, s. 62-63). Ayrıca, bu görüşme, 1911 İtalyan-Türk Harbi evvelinde gerçekleşmiş olmalı zira Kolağası Mustafa Kemal, İtalyanların harb ilân edecekleri sırrını Ben-Avi’ye fâş etmiştir (Bali, 2008, s. 233; İbranice Kursu, 2022, dk. 07:02-07:07). Ben-Avi, söz konusu istihbaratı gazetesinde bir dizi makale hâlinde neşretmiş ve daha sonra bu yazıları sebebiyle de tutuklanmıştır (Ben-Avi, 1961). Ben-Avi, Mustafa Kemal’in harb sonunda binbaşılığa terfi edeceğini söylediğini belirtmiştir. Bu detay fevkalâde mühimdir. Bayur (1963) “ümitsiz ve sonuç bakımından faydasız olan” Derne mukâvemetine niçin gittiğini sorduğu vakit Kemal Atatürk “bunun böyle olduğunu o sırada ben de görüyordum, ancak orduda ve akranım olan subaylar arasında maddî ve manevî sıramı muhafaza etmek için buna mecburdum, esasen İstanbul’da beni fiilen işsiz bırakıyorlardı” cevabını vermiştir (s. 50). Emre (1960) de bu rivâyeti tasdik etmektedir: “Gazi bu hâdiseleri, bir gece sofrada anlatırken niçin gittiniz Paşam? diye sormuştum. Enver gittikten sonra ben durabilir miydim? cevabını, çok basit bir eda ile vermişti” (s. 157).

Baer (2011) “Atatürk’ten açıkça gizli bir Yahudi ya da Dönme olarak bahsetmek, 1951 Türk Ceza Kanunu’nun 5816 no.lu, Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar maddesine göre, onun anısına hakaret etmek ya da sövmek olarak kabul edilmektedir.” der (s. 302, sonnot 4). Binaenaleyh söz konusu kanunî mecburiyet bağlamında herhangi bir yoruma tevessül edilmeksizin, ilgili açıklamalar, tarihî sıra gözetilerek yalnızca iktibas edilmişlerdir.


1919 senesi

❝Karadenizden Rumları çıkaran Kafkas 6. ordu komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya 1919’un eylülünde, din adamları ve beylerle yaptığı bir toplantıda, M. Kemal’in “padişaha saygı duymayan, inançsız bir dönme” olup olmadığı sorulur. Sonradan M. Kemal’in emrinde çalışacak olan Karabekir, açık yüreklilikle, “Bu bir şekilde doğrudur,” diye cevap verir.❞145

[145] Hristos Hristodulu. (2008). Mustafa Kemal ve Selanik Yaşamı (B. Yamansavaşçılar, çev.) içinde (s. 62). İstanbul: Telos Uluslararası Yayıncılık. Kâzım Karabekir Paşa’nın kumandanlık yaptığı 6’ncı Ordu Irak’ta konuşluydu. Karadeniz’deki Rum çetelerinin tedibini ise 1917’de Erzincan’daki 1’inci Kafkas Kolordusu kumandanı iken veya Millî Mücadele devresinde 15’inci Kolordu Kumandanı iken icra etmiş olmalı (Çoker, 1994, s. 317).


1920 senesi

Sadrazam Damad Ferid Paşa: ❝Mustafa Kemal Paşa Selânikli bir Yahudi’dir; Ali Fuad Bey bir Alman’dır; gerçek ismi Bilinski olan Ahmet Rüstem Bey bir Polonez’dir.❞146

[146] New York Tribune, Turks Are Granted 15 Days’ Delay to Give Peace Views, 7 June 1920, page 4, column 7. Sadrazam Damad Ferid Paşa’nın bu mülakatı, birçok gazetede neşredilmiştir: The Sun And The New York Herald, British Ships Fire On Kemal’s Line, 7 June 1920, p. 6, c. 2; The News Scimitar, Says Turkey Will Die Under Treaty, 7 June 1920, p. 7, c. 1; The Indianapolis Star, Peace Treaty Harms Turkey, 4 July 1920, p. 20, c. 1; The American Jewish World, 18 June 1920, p. 3, c. 3-4; Sir Percival Philips, Turkey’s Plea to the Allies, The Dunstan Times, 28 August 1920, p. 2, c. 7; The San Francisco Examiner, Allies Must Modify Terms, Say Turks, 26 September 1920, p. 7, c. 1. Sadrazam Damad Ferid Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa aleyhtarlığı mâlumdur. Bununla birlikte Washington eski sefîri, Sivas Kongresi’nde hariciye müsteşarı ve Birinci Meclis’te Ankara mebusu olan Ahmed Rüstem Bey’in asıl adı Alfred Bilinski’dir. Bir İngiliz belgesinde Alfred Bilinski hakkında Türklerin hizmetindeki bir Polonyalı generalin ve İskoç-Ermeni asıllı bir annenin oğlu denilmektedir [Bülent Özdemir. (2008). I. Dünya Savaşı Yıllarında İngiliz İstihbarat Raporlarında Fişlenen Türkiye (2. Baskı) içinde (s. 24). İstanbul: Yeditepe Yayınevi.]. Millî Mücâdele’de 20’inci Kolordu Kumandanı ve Garb Cephesi Kumandanı, Moskova sefîri, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Grubu reisi ve Birinci Meclis’te reis vekili olan Ali Fuad Cebesoy’un anne tarafından dedesi Müşir Mehmed Ali Paşa Alman’dır, esas adı Karl ya da Julien Dietrich’tir [Ali Fuat Cebesoy. (2001). Bilinmeyen Hatıralar (O. S. Kocahanoğlu, ed.) içinde (s. XI-XII). İstanbul: Temel Yayınları; Aksel Keskin. (2013). İmparatorluktan Cumhuriyete Ali Fuat Paşa içinde (s. 12, dipnot 2). İstanbul: Paraf Yayınları]. Gençoğlu (2017), 30 Haziran 1920 tarihli The Miami Metropolis’te neşredilen Vahan Kardaşyan mülakatını delil göstererek Kemal Atatürk’ün Sabataycı olduğu yönündeki beyanatı Ermeni propagandası kapsamında değerlendirmiştir (s. 162). Ancak unutulmamalıdır ki Vahan Kardaşyan, 7 Haziran 1920 tarihinde yayınlanan Damad Ferid Paşa’nın mülakatını istismar etmiştir. Binaenaleyh tahkik edilmesi gereken mahreç Kardaşyan değildir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Chicago Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü’nün müdürü, tarihçi-arkeolog James Henry Breasted, Kahire’deki Continental Otel’de konaklamakta iken ailesine 10 Haziran 1920 tarihli bir mektub gönderdi: ❝..Küçük Asya’daki isyâncı Genç Türk partisinin başı ve orada güçlü bir orduya liderlik eden Dönme Türk Mustafa Kemal (aslında Selânikli bir Yahudi)..❞147

[147] John A. Larson. (2010). (Ed.). Letters from James Henry Breasted to His Family (August 1919-July 1920) (p. 269). United States of America, Chicago: The Oriental Institute of the University of Chicago; Aktaran: Mehmet Hasan Bulut. (2018). İngiliz Derviş: Yeni Türkiye’nin Doğuşu ve Aubrey Herbert (4. baskı) içinde (s. 389). İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.

❝Londra’da yayımlanan The Times, 1920 yılında “Bazılarınca Selanikli Yahudi kökenli olduğu söylenen Mustafa Kemal, Milliyetçi harekete Haziran 1919’da katıldı” diye yazıyordu.❞148

[148] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 334). İstanbul: Doğan Kitap.

❝”Mezopotamya”daki Türkler

Mezopotamya’daki Arab âsîlerini Türk subayların yönetmişliğinin ifşâsı, uğursuz bir meseledir. Anlıyorum ki bu subaylar, Anadolu’da tutunmuş olan Selânik Yahudisi Mustafa Kemal’e bağlıdırlar.❞149

[149] The Daily Mirror, Turks in “Mespot.”, 13 November 1920, p. 5, c. 3


1921 senesi

❝Mustafa Müslüman Bir Yahudi Mi?

Mustafa Kemal Paşa’nın Selânikli bir Müslüman Yahudi olduğu söylenmektedir. O’nun geçmişi hakkında mâlumat azdır. ..❞150

[150] The Kansas City Star, Near East A Muddle, 27 January 1921, p. 3, c. 1

❝Bugün duyuruyor ki “Daily Mail”, Anadolu’nun dahiline kendisini hâkim kılan Mustafa Kemal’in bir Türk değil de Selânikli bir Sefarad Yahudisi olduğunu anlamakta ve O’nun Türkiye namına söz sahibi olduğunu iddia etmektedir.❞151

[151] The American Jewish World, News About Jews Everywhere, 25 February 1921, p. 3, c. 1. Ayrıca: The Detroit Jewish Chronicle, Noozettes from Everywhere, 4 March 1921, p. 10, c. 2. Jewish Correspondence Bureau’ya (Yahudî Muhaberat Dairesi’ne) isnad edilerek de haberleştirilmiştir: The Sentinel, 4 March 1921, p. 2, c. 2.

❝Kemal İtibarını Kuvvetlendiriyor

Ankara Hükûmeti’nin Yahudi lideri Mustafa Kemal, buradaki mebuslarının tavrı sayesinde itibarını Yakın Şark’ta fevkalâde artırdı. ..❞152

[152] New York Tribune, Allies Abandon Sevres Treaty For Plebiscite, 26 February 1921, p. 1, c. 3.


1922 senesi

❝İZLER, KEMAL PAŞA’NIN ECDADINI SABATAY SEVİ’YE GÖTÜRÜYOR

Philadelphia (Jewish Correspondence Bureau) – “Public Ledger” gazetesinin özel muhabiri Clarence Streit’in bilgilendirmesi doğru ise, Türk Ulusalcısı Ankara Hükûmeti’nin lideri olan Kemal Paşa’nın damarlarında, Yahudi kanı var. Türk lideri tarif eden muhabir şunları söylüyor: O, [sahte mesihliği] ifşâ olduktan sonra Muhammedî inanca dönmüş olan Sabatay Sevi’nin bir takipçisinin neslindendir.❞153

[153] The American Jewish World, Traces Kemal Pasha’s Antecedents to Sabbathai Zvi, 6 October 1922, p. 6, c. 1; The Wisconsin Jewish Chronicle, 6 October 1922, p. 3, c. 2; The Denver Jewish News, 11 October 1922, p.6, c. 5 ; The American Israelite, 12 October 1922, p. 4, c. 2; The Sentinel, 13 October 1922, p. 6, c. 3. “Büyük Millet Meclisi Başkanı seçildikten sonra Mustafa Kemal ile konuşan ilk yabancı gazeteci” unvanlı Clarence Kirshman Streit (25 yaşındaydı), “1921’in başında Anadolu’da iki ay geçirdi. Bunun 26 gününde Ankara’da kalıp, Mustafa Kemal dahil birçok kişiyle tanışıp mülakatlar yaptı.” (Turkish Forum, 7 Mart 2012). Streit’in 1921 tarihli bir haberinde dikkat çekici şu cümle yer almaktadır: Ve o kadar çaba sarf etti ki tarih Mustafa Kemal Paşa’yı yeni Türk Devleti’nin kurucusu olarak tanıyacaktır. Streit, ABD istihbaratı ajanı idi (Enginün, 2012, s. 248-249). El yazmaları tam metin olarak neşredilmemiştir. Yine 1921’de Mustafa Kemal’le mülakat gerçekleştiren Amerikalı irtibat zabiti Robert Dunn da Mustafa Kemal’in her vasfının gayr-ı Türk (Helen/Yunan, Yahudi veya Çerkes) kanını gösterdiği neticesine vardı. A. L. Macfie. (1994). Atatürk (p. 6). England, London: Longman.

Yaşadığı devirde Amerikan neşriyatının en müessir editörlerinden Arthur Brisbane: ❝..Epey bilgili bir adam, gençliğinin ilk yıllarında tanıdığı Kemal Paşa’nın bir Yahudi olduğunu; yalnızca birkaç yıl evvel Muhammedîliğe döndüğünü yazıyor..❞154

[154] Arthur Brisbane, Kemal Pasha a Jew?, The Washington Times, 8 October 1922, p. 1, c. 1. Brisbane’nin köşe yazısı şu gazetelerde de aynen neşredilmiştir: Arkansas Democrat, 8 October 1922, p. 1, c. 1; San Francisco Examiner, 8 October 1922, p. 1, c. 1; The Shreveport Times, 8 October 1922, p. 1, c. 1; The St. Louis Star, 8 October 1922, p. 1. c. 1; The Dayton Evening Herald, 9 October 1922, p. 1, c. 1; The Pittsburgh Press, 9 October 1922, p. 1, c. 1; The Tulsa Tribune, 9 October 1922, p. 1, c. 1; Deseret News, 9 October 1922, p. 4, c. 4; Lafayette Journal And Courier, 9 October 1922, p. 6, c. 4; Pine Bluff Daily Graphic, 10 October 1922, p. 1, c. 1; Lima Republican-Gazette, 10 October 1922, p. 1, c. 1; The Morning News, 10 October 1922, p. 1, c. 2; The Knoxville Sentinel, 10 October 1922, p. 8, c. 4. The Leavenworth Times ise oldukça çarpıcı ifadelerle hülasaten neşretmiştir: “Arthur Brisbane gibi epey bilgili bir adamın da kabul ettiği bir rapor var ki Kemal Paşa Muhammedîliğe yakın zamanda avdet etmiş bir Yahudi’dir. Eğer bu doğruysa, gözü dört açmak Avrupalı milletler için pekiyi olacaktır. Onlar, anlaşmak için O’nda alışılagelmiş Türk bulmayacaklar. Türkler fevkalâde mücahidlerdir fakat fevkalâde mütefekkir değillerdir. Yahudi planlayabilir ve pekâlâ infaz edecek enerjiyi hâizdir. Disraeli, Victoria’yı politikacıların elinden aldı ve Hindistan’ın imparatoriçesi yaptı. İhtimaldir ki Kemal, Türkiye’yi ıskartadan alacak ve eski şânına kavuşturacaktır.” (13 October 1922, p. 4, c. 2-3).

Amerikalı Doktor Alfred L. P. Dennis: ❝Padişah, İstanbul’da sözde hükümdâr olarak bulunuyor; lâkin Anadolu’daki hakikî bütün güç, ailesi birçok nesildir Müslüman olmakla birlikte Yahudi asıllı olduğu bildirilen Mustafa Kemal Paşa’nın ellerinde.❞155

[155] New York Tribune Sunday, 8 October 1922, Part II, Kemal Raises Some Perplexing Questions for the United States, p. 3.

Birinci Cihan Harbi sırasında Arabistan’da vazife yapmış, Amerikan ordusu istihbarat subayı Albay W. G. Archer: ❝İlkin, Gelibolu’nun müdafaasında öne çıkan Ulusalcı lider Kemal Paşa, Müslüman inancını benimsemiş bir Yahudi’dir.❞156

[156] The State, Only War Can Settle Affairs In Near East, 10 October 1922, p. 2, c. 2; “..Mustafa Kemal Muhammedî inancı kabul etmiş bir Yahudi’dir. O, İspanya’dan tehcir edilmiş olan Yahudilerin bir meskeninde, Selânik şehrinde doğdu. Yahudiler başka yerlerdeki gibi safkanlıklarını sürdürdüler ve Kemal Muhammedî inancı benimsedi.” Baily Grome, Second Big War Looms On Horizon, Says Col. Archer, The Charlotte Observer, 11 October 1922, p. 2, c. 1-4.

Londra’daki Commonwealth Offices eski sekreteri Alan Box: ❝Kemal bir Türk değildir. O bir Yahudi idi, Selânik’te doğdu, Muhammedîliğe döndü..❞157

[157] King Country Chronicle, British In The East: Threatening India, 17 October 1922, page 3, column 3

❝..Avrupa’dan çekilen telgraflar, muzaffer Türklerin lideri Mustafa Kemal’in bir Yahudi olduğunu ileri sürüyor. Bunda şaşırtıcı bir şey yok. Cihan tarihi, Yahudilerin harbde yaptığı büyük şeylerle doludur. ..❞158

[158] James Hay & S. C. Charleston, The Jew, The American Israelite, 14 December 1922, p. 9, c. 3.

❝Amerikan Göçmen Hizmetleri’nden 1922 tarihli ilginç bir belge, Mustafa Kemal’in Dönme kökenli olduğu iddiaları hakkında daha fazla ayrıntıya girer. O yıllarda Amerika’ya göç eden herkes bir süreliğine sınırda tutulur ve orada kendisi ile uzun mülakatlar yapılır ve bunlar kaydedilirdi. İşte böyle bir kayda göre, Türkiye’den göç etmiş bir Ermeni olan Doktor Kalaidjian (Kalaycıyan), Amerikan göçmen memurlarına Türklerin nasıl karma bir ırka ait olduklarını anlatırken “Mustafa Kemal Paşa, Muhammedi olmuş bir İspanyol Yahudisi’dir. Babası, Yahudi’ydi, Yahudi dönmesiydi. Kemal Paşa şimdi Muhammedi’dir, ancak kanı söz konusu olduğunda, bir İspanyol Yahudisi’dir. Mavi gözlü ve açık saçlıdır. Onda Türklükten herhangi bir iz yoktur” diyordu. Irk, etnisite ve din hakkındaki uzun bir tartışmadan sonra, görevli ona “Türklerin mevcut yöneticisinin kökeni ve ırki karakteri” hakkında tekrar sorduğunda, Kalaycıyan, “Bu ülkede bir Türk tarafından yazılan bir makale var bende; bu makalede deniliyor ki Mustafa Kemal, Yahudi kökenlidir, Selaniklidir ve Selanik’te, Jön Türk hareketi içinde hayli belirgin olan Kemal Paşa ve diğerleri gibi iyi birçok Muhammedi vardır. Onlara daha çok durnemat, yani dönmüş denilir. Yıllar önce dönmüşlerdir, ne var ki, tıpkı Ermeniler gibi, başka bir kandandır, ama dönmüş ve Muhammedi olmuşlardır. Türkiye’de Muhammedi olduktan sonra, milliyet ırka değil, dine dayanır. Bugün Muhammedi olmaya karar versem, beni Muhammedi değil Türk diye adlandırırlar.” Kalaycıyan ifadesinin sonunda, “Herkes Mustafa Kemal Paşa’nın Yahudi kökenli olduğunu bilir” diye tekrar eder.❞159

[159] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 332-333). İstanbul: Doğan Kitap.

❝Bu konuşmadan yalnızca bir ay sonra, Literary Digest‘te, Mustafa Kemal hakkında, “Soy Olarak İspanyol Yahudisi, Doğma ve Yetiştirme Olarak Ortodoks Müslüman” altbaşlığını taşıyan kısa bir makale yayımlanır. Mustafa Kemal’i “Yakındoğu’nun Napoléon’u” olarak adlandıran yazar, makalesini, (New York’taki) North American Newspaper Alliance tarafından yayımlanan Achmed (Ahmed) Abdullah ve Leo Anavi’nin gözlemlerine dayandırır. Ne yazık ki söz konusu makaleyi bulamadım; ancak yazarlarının hayli ilginç olduğunu keşfettim. Achmed Abdullah, karma bir Afgan-Rus ailede doğan Alexander Nicholayevitch Romanoff’tan (1881-1945) başkası değildi. Babası Grand Dük Nikola Romanoff, Rus Çarı II. Nikola’nın kuzenlerinden biriydi; annesi Prenses Nurmahal Durani de, Afganistan emirinin kızıydı. Müslüman olarak yetiştirildikten sonra, Hıristiyanlığa dönmüş ve 1920’lerde Amerika’ya göç etmişti. Ünlü bir romancı, hikâyeci, oyun yazarı ve Chicago Daily News‘in editörüydü. Eğitimini Oxford’da aldıktan sonra, Britanya Hint ordusunda bulunmuş; daha sonra Balkan Savaşları sırasında da albay rütbesiyle bir Britanya casusu olarak Türk ordusunda hizmet etmişti. Eserleri arasında, daha sonra film olarak çekilen, meşhur romanı Bağdat Hırsızı da vardı. Anavi ise, Türk ordusunda yüksek rütbeli bir subayın oğluydu. 1922 Eylül’ünde bu iki ilginç adam, Mustafa Kemal’in evinde bir akşam yemeğine katılmış ve Doktor Kalaycıyan’ın görüşmesinden on gün kadar önce, 28 Eylül 1922’de gözlemlerini yayımlamışlardı. Yazarlara göre, “gece hayli neşeli ve kozmopolit”ti. Paşa da “uzun, hâlâ genç, iyi görünümlü, dar kalçalı, geniş omuzlu”ydu, “İspanyol-Yahudi atalarını anımsatan hüzünlü gri renkli gözleri vardı.”❞160

[160] Şişman, 2016, s. 333-334.

İngiliz Gizli İstihbarat Teşkilâtı İstanbul şubesi eski şefi John Godolphin Bennett: ❝Mustafa Kemal.. Selanik’li bir ailedendir ve Selanik’li Türklerin çoğu gibi damarlarında Arnavut, Rum ve Yahudi kanı vardır.❞161

[161] Uygur Kocabaşoğlu. (2000). XIX. Yüzyılda İngiliz Gözüyle Türkler. Kebikeç, (9), s. 46-47.


1923 senesi

Peder J. J. R. Armitage: ❝Cihanşümûl Sosyalist harekette hak ettiği alâkayı görmemiş dikkate değer bir veçhe vardır. Dünyanın her tarafındaki belâ, Sosyalist devrimci kışkırtmasının elebaşıları Yahudilerdir. Bir kaza mıdır yoksa derin bir planın mı parçasıdır? Rusya, Ateist Yahudi’nin pençesindedir. Bu muzdarib ülkede komünist düşmanlığından muaf yegâne insanlar Yahudiler ve Müslümanlardır. Amerika Birleşik Devletleri’nde, komünist kolejler Yahudiler tarafından beslenir ve yönetilir. Dünya çapındaki yedi-sekiz iktisâdî “proletarya için uyuşturucu”, Yahudi devrimci liderler tarafından hazırlanmıştır. Türkiye’ye dönün: Mustafa Kemal Paşa bir Selânik Yahudisidir; Ali Fuad Bey bir Alman Yahudisidir; Ahmed Rüstem Bey, bir Polonez Yahudisidir. Ve aynı şekilde, Anglo-Sakson ırkının egemenliğine karşı özellikle yönlendirilen büyük bir fesat merkezidir. Kaza mı yoksa tasarım mı? Deccal’in gelişine şâhid olmuyor muyuz?❞162

[162] The Coventry Herald, Real Socialism, 19 January 1923, p. 11, c. 4

❝Mustafa Kemal görünüşe göre, İspanya’dan zulümle tehcir edilen ve Osmanlı Devleti’nde melce ve müsamaha bulan Sefarad ataları tarikiyle bir Yahudi’dir. Lâkin Kemal bir Müslüman olarak yetiştirildi ve ecdadının Yahudi inancını kaç zamandır terk ettikleri kaydedilmemiştir, böylece Türk kaynaklarından bir karakter taslağı, bütünlüğümüzle gurur duyan bizler için ilgi çekicidir.❞163

[163] The Australian Jewish Herald, Mustapha Kemal Pasha, 19 January 1923, p. 21, c. 2. Makalenin müteakib cümlelerinde Mustafa Kemal’in Konstantiniye’de doğup büyüdüğü, topçu sınıfına naklolduğu veya Berlin Thrugs-Schuleye kaydolduğu belirtilmektedir ki bu ifadeler doğru değildir.


1924 senesi

❝Konstantiniye, 27 Şubat (Jewish Telegraphic Agency)- ..Konstantiniye’nin, Selânik’in ve Edirne’nin önde gelen tüccarlarının birçoğu Sabataycıdır. Bu şehirdeki başat gazetenin tahrir müdürü için bu hizbin bir mensubudur denilmekte. Birçok Türk’e göre Mustafa Kemal Paşa, menşei itibarıyla bir Sabataycı idi.❞164

[164] The Reform Advovate, Asks Turkey To Restrict Influx Of “Deunmehs”, 15 March 1924, p. 219, c. 3.

❝..halifeliğin kaldırılmasının hemen akabinde, Mustafa Kemal hakkında, American Jewish Year Book‘ta başka bir makale yayımlandı:

Türkiye’de Halifeliğin kaldırılması, Anadolu’da ve diğer Muhammedi ülkelerde büyük bir Yahudi-karşıtı propagandanın başlangıç noktası oldu. Kafkasya ve Anadolu’da yayımlanan gazeteler, ataları Sabatay Zebi mezhebine ait olan, Dönme diye bilinen Türklerin, Hilafetin kaldırılması için uğraştıkları ve benzer şekilde Yahudi kökenli olan Mustafa Kemal Paşa’nın destekçileriyle birlikte, Halifeliğin kaldırılmasını sağladıkları şeklinde, Yahudilere saçma suçlar yüklediler.❞165

[165] Cengiz Şişman. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 332-333). İstanbul: Doğan Kitap.

❝Kasım 1924’teki polis zabıtlarına göre, Lefkoşa-Kaymaklı’dan bir okul müdürü, Mustafa Kemal’i “İsrâiloğlu” olmaklığıyla ve [Türk] milleti[ni] korumaktan daha ziyade tahrib etmekliğiyle itham etti.❞166

[166] Lefkoşa polis âmiri M. Şevki’nin 10 Kasım 1924 tarihli mahrem muhtırası; Kıbrıs Cumhuriyeti Devlet Arşivi (SA1), 972/24. Aktaran: Ioannis Moutsis. (2014). The Turkish Cypriots (1918-1931): From a Religious Community to an Ethnic Minority [PhD thesis] içinde (s. 139). Department of History, School of Oriental and African Studies, University of London.


1934 senesi

❝1910’da, Portekiz Cumhuriyeti’ni tesis etmek hareketindeki ekabirin çoğu Marrano menşeliydi ve her hânedan-aleyhtarına judeu terimi kullanılmaya başlandı. Benzer bir güzergâhta, 1913 Jön Türk hareketindeki en hararetli tahrikçiler Sabataycılardan süzülüp geldiydi. O hareketteki liderlerden birisi Cavid Bey idi ki sabık istibdad devrildiği vakit O’na, (görünüşe göre iddialı bir Yahudi için olduğu kadar bir Sabataycıya da uygun olarak) Maliye Nazırlığı verildi. Hâlihazırdaki diktatör Kemal Paşa’nın da benzer şekilde Sabataycı kökenli olduğu söyleniyor; ve bu doğru olmasa dahi, O’nun radikal yenilikleri şüphesiz ki bu neseb tarafından yürekten desteklenmiştir. Çünkü yenilikler, o Yahudî Müslümanlar için beraberinde bir kaçış şansı getiriyordu.❞167

[167] Lewis Browne. (1934). How Odd of God: An Introduction of Jews içinde (s. 56-57). USA, New York: The MacMillan Company. Judeu: İspanyolcada Yahudi. Browne, 1908 Meşrutiyet’in ilânı tarihini zühulen yanlış belirtmiştir.


1938 senesi

❝İngiltere Dışişleri Bakanlığının onayladığı İngilizce tercümelerine göre, 1881 yılında Selanik’te bir Türk gümrük memuru baba ve Yahudi asıllı ancak, İslam’a inanan bir anneden doğmuş olan Gazi Kemal Atatürk damarlarında karışık bir kana sahiptir.❞168

[168] Afton Bladet, 10 Kasım 1938; Aktaran: Nuri Çolakoğlu. (2008). (Ed.). Dünya Basınında Atatürk: Kasım 1938 (3. baskı) içinde (s. 268-269). İstanbul: Doğan Kitap.

❝..Musevi bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Kemal Paşa, sadece, modern çağda Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük general değil, gözümüzle tanık olmasak asla inanmayacağımız reformların da yaratıcısı oldu.❞169

[169] The Japanweekly, 17 Kasım 1938; akt., Çolakoğlu, 2008, s. 509.


Muhtelif Tarihler

❝Yeni Türk tarihçileri çok ölçülü bir biçimde, onun anne tarafından Arnavut ya da Yahudi soyundan geldiğine makalelerinde “şöylesine yer vermeye” cesaret edebilmişlerdir. Fakat hakim olan kanı ve rivayet, onun baba tarafından atalarının dönme ya da meamin, yani sonradan Müslüman olan Sabbatay Sevi yandaşı Yahudilerden olduğu yönündedir.❞170

[170] Hristos Hristodulu. (2008). Mustafa Kemal ve Selanik Yaşamı (B. Yamansavaşçılar, çev.) içinde (s. 61). İstanbul: Telos Uluslararası Yayıncılık.

Selânikli Rum kadın şarkıcı Zozo Dalmas: ❝O zaman İstanbul’a gittiğimizde, tiyatro sahibi Samarci ile 60 kişilik bir Yunan operet kumpanyasıydık. Rumlar kadar, İstanbullu Türkler ve Yahudiler arasında da büyük sükse yapmıştık. Bir gece Baraka Prensesi adlı oyunumuz sırasında, M. Kemal’in yaverinin acilen beni görmek istediği haberini verdiler. Adı Kılıç Ali’ydi ve o da Selanikli’ydi. Bana Yunanca, M. Kemal’in resmi bir ziyafet verdiğini ve beni arzu ettiğini söyledi. Kılıç’la birlikte Pera Palas’a gittik. Orada, dış salonda, ilk salonda yani neyse, Gazi Mustafa Kemal, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü, İçişleri Bakanı Celal Bayar ve başka Türk yetkililer bulunuyordu. M. Kemal beni görür görmez, “Hoş geldin,” dedi Yunanca. “Hoş bulduk, Gazi Paşa hazretleri,” diye cevap verdim. “Bakıyorum dilimizi konuşuyorsunuz.” “Elbette, ben de Selanikliyim.” Sonrasında bütün sohbetlerimiz Yunanca oldu ve bu Paşa’nın çok hoşuna gitti. Biliyorsunuz dönmeydi, Yahudi yani, ama Müslüman. Selanik’te böyleleri çoktu.❞171

[171] Hristodulu, 2008, s. 105. Celâl Bayar’ı İçişleri Bakanı olarak yanlış hatırlamıştır.

❝Encyclopedia Judaica’da şöyle denilmektedir: “..Birçok Selânik Yahudisi tarafından yaygın bir şekilde ileri sürülen bir iddia da -Türk Hükümeti tarafından yalanlanmasına rağmen- Kemal Atatürk’ün Dönme asıllı olduğuydu.❞172

[172] Abdurrahman Küçük. (1992). Dönmeler Tarihi (2. baskı) içinde (s. 543). Ankara: Rehber Yayıncılık.

❝Sultan Abdülhamid’in müstebid rejimi aleyhine Jön Türklerin 1908’deki isyanı, Selânikli aydınlar arasında başladı. Anayasal rejim talebi Selânik’ten neşet etti. Türkiye’de daha modern bir hükûmette neticelenen devrimin liderleri arasında Cavid Bey ve Mustafa Kemal vardı. İkisi de ateşli Sabataycı idi. Cavid Bey Maliya Nâzırı oldu; Mustafa Kemal, yeni rejimin lideri oldu ve Atatürk ismini aldı. Rakipleri onun Sabataycı geçmişini onu devirmek için kullanmaya çalıştı fakat muvaffak olamadı. Yeni kurulan devrimci kabinedeki Jön Türklerin pek çoğu Allah’a dua ediyordu lakin gerçek peygamberleri İzmirli Mesih Sabatay Sevi idi.❞173

[173] Joachim Prinz. (1973). The Secret Jews içinde (s. 122). USA, New York: Random House. Joachim Prinz (d.1902-ö.1988) Aşkenazî-Amerikalı, siyonist bir haham. Dünya Yahudi Kongresi’nde başkan yardımcılığı yapmıştır. Dünya Siyonist Teşkilatı’nın aktif bir mensubu idi (Wikipedia).

❝Türk diktatörü Mustafa Kemal’in Sabataycılığı önemsiz değildir ve daha geniş ölçüde anlaşılmalıdır. Bunun ışığında, O’nun Hılâfet aleyhindeki seferberliğini anlamak daha kolaydır.❞174

[174] Christopher Hollis. (1941). The Mystery of Jewish Survival. Studies: An Irish Quarterly Review, 30(118), p. 214. Christopher Hollis (d.1902-ö.1977): İngiliz eğitimci, üniversite hocası ve siyasetçi.

❝Ben 1990’ların sonlarında ilk defa İsrail’e gittiğimde Kudüs’te bir kütüphanede çalışırken Arap bir kütüphaneci bana Mustafa Kemal Atatürk’ün de Dönme olduğunu ima ederek Türkiyeyi “Gizli Yahudiler”in yönettiğini söylemişti.❞175

[175] Cengiz Şişman. (2018a). Soru ve Cevaplarla Sabatay Sevi ve Sabataycılar içinde (s. 159). İstanbul: Kopernik Kitap.

❝Almanya’da çıkan gazetelerden biri ciddi ciddi şu haberi vermiş: “Atatürk’ün cesedi, etnoğrafya müzesindeki sandukadan, Selanik dönmeleri tarafından aşırılmış, İstanbul’da mezarlıkları bile ayrı olan bu adamlar ‘Atatürk bizdendir’ diye adamın cenazesini almışlar götürmüşler.”❞176

[176] Osman Yüksel Serdengeçti (1952, Ağustos). Gülünç Hakikatler. Serdengeçti, Sayı 17; Aktaran: Ece Karakuş. (2014). Nationalist Conservatism and Its Enemies: Communists, Jews, Donmehs and Free Masons in Büyük Doğu, Serdengeçti and Sebilürreşad [Yüksek Lisans Tezi] içinde (s. 111, dipnot 198).

❝Atatürk’ün bu cemiyetteki kökenlerine ilişkin mühim bir şâhide, Hanımsultan Kenîze Murad’dır; genç Mirliva Kemal Paşa’nın saray günleri hakkındaki hatıralarıdır. Atatürk’ün, Türkiye’de, kadim İslâm’ın hâkimiyeti yerine üç büyük tek-tanrılı dünya-dini arasında seküler bir ahenk sağlama çabaları, O’nun Sabataycı geçmişiyle alâkalıydı.❞177

[177] Gstrein, Heinz. (1999, November 26). War “Vater der Türken ein “Sohn der Juden”?. Aufbau, 65(24), p. 23. Kenîze Murad, Sultan Beşinci Murad’ın kerîmesi Hatice Sultan’ın torunudur. Hatice Sultan’ın fevkalâde dikkat çekici bir akrabalık bağı bulunmaktadır: ikinci zevci hariciye kâtibi Rauf Hayri Bey, Mustafa Kemal’in üvey babası Ragıp Efendi’nin kardeşi ya da yeğeni (kardeşinin oğlu) idi (SüperHaber, 2021; Ekinci, 2018).

❝Osmanlı padişahının, M. Kemal’den birçok kez “pis Yahudi” diye bahsettiği duyulmuştur.❞178

[178] Hristos Hristodulu. (2008). Mustafa Kemal ve Selanik Yaşamı (B. Yamansavaşçılar, çev.) içinde (s. 62). İstanbul: Telos Uluslararası Yayıncılık.

Sultan Vahideddin: ❝Ancak hanedanımızın hem de Selanik’ten gelme (…) bir hey’et-i bâğîye tarafından ecdâdımızın kanıyla yoğrulmuş olan topraklarımızdan tehcir edilmesi teessür ve hayretimi mucib olmuştur.❞179

[179] Derin Tarih Dergisi. (2014, Şubat). Vahdettin İftiralara Cevap Veriyor içinde (s. 38-39). İstanbul: Derin Tarih Kültür Yayınları. Latinize edilirken sansürlenen kelimeler “(…)” işaretleriyle gösterilmiştir. Elifbâ ile yazılmış Türkçe ifade şudur: “غير تورك و ديكر غير مسلم”.

İtamar Ben-Avi’nin belirttiğine göre kolağası Mustafa Kemal şöyle demiştir: ❝”Görüyor musun?” dedi ve köşeli çenesini daha da uzatarak ekledi: “Ben sizin Sabatay Sevi’nizin soyundanım. Doğrusu, bir Yahudi değilim artık. Mamafih bu peygamberinizin coşkulu bir hayranıyım ve bana göre tüm Yahudiler onun mezhebine katılacak olursa iyi iş yapacaklardır.”❞180

[180] Itamar Ben-Avi. (1961) Im Shahar Atzmautenu: Zichronoto Shel HaYeled Ha’Ivri HaRishon (At the Dawn of Our Independence: the Memoirs of the First Hebrew Child) (p. 213-218). Tel Aviv: Public Committee for the Publication of Itamar Ben‐Avi’s Writings. Aktaran: Rifat N. Bali. (2008). A Scapegoat for All Seasons: The Dönmes or Crypto-Jews of Turkey (P. Bessemer, trans.) (p. 230). Istanbul: The Isis Press. Siyonist gazeteci İtamar Ben-Avi, İbranicenin ulus-devlet diline dönüşmesinde âmil kişi olan dilbilimci Eliezer Ben-Yehuda’nın oğludur. İtamar Ben-Avi ile Kolağası Mustafa Kemal görüşmesi 1911 İtalyan-Türk Harbi’nin evvelinde gerçekleşmiştir. Bu muhavereden de 4-5 sene önce, İtamar Ben-Avi’nin pederi Eliezer Ben-Yehuda ile Şam’daki 5’inci Ordu’nun Kolağası Mustafa Kemal Kudüs’te (1905-1906 arası bir târihte) görüşmüşler, alfabe değişikliği hakkında konuşmuşlardır [Nuyan Yiğit. (2006). Atatürk’le 30 Yıl: İbrahim Süreyya Yiğit’in Öyküsü (3. basım) içinde (s. 20-21). İstanbul: Remzi Kitabevi.]. İtamar Ben-Avi, kolağası Mustafa Kemal’in şöyle dediğini nakletmekte: “Hakikaten harikulâde bir adam olan pederinizle tanışığım ve O, harekatınızın müesseselerini bana etraflıca izah ettiydi.” (akt., Bali, 2008, s. 231).

Kolağası Mustafa Kemal: ❝Ekselansları Mösyö Ben-Avi bilirler ki, (belki de bir Sabataycı olmaklığım sebebiyle) sadık bir oğlu olduğum Türk milleti ile İspanya’dan [kıyılarımıza] ulaştıklarından beridir başka hiçbir [milletin] sevmediği kadar Türkleri sevmekte olan Yahudi milletinin, günün birinde anlaşma yapacaklarına kat’iyetle inanıyorum.”❞181

[181] Itamar Ben-Avi. (1961) Im Shahar Atzmautenu: Zichronoto Shel HaYeled Ha’Ivri HaRishon (At the Dawn of Our Independence: the Memoirs of the First Hebrew Child) (p. 213-218). Tel Aviv: Public Committee for the Publication of Itamar Ben‐Avi’s Writings. Aktaran: Rifat N. Bali. (2008). A Scapegoat for All Seasons: The Dönmes or Crypto-Jews of Turkey (P. Bessemer, trans.) (p. 230). Istanbul: The Isis Press.


İktisat tarihçisi Arthur Mandel: ❝Sabataycılar, askerî kabiliyetli bazı kimseler de geliştirdiler; general Kemal Atatürk, modern Türkiye’nin babası, onlardan biri idi.❞ 182

[182] Arthur Mandel. (1979). The Militant Messiah içinde (s. 71). USA, Connecticut: Peter Bergman.


Polonyalı tarihçi Ataullah Bogdan Kopanski: ❝Mustafa Kemal Paşa’nın (Atatürk) annesi, Sabataycı mezhebin bir mensubu idi. Genç Türklerin ve gizli İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin ekserîsi, bu Müslümanımsı Selânik Yahudilerine aid idi.❞183

[183] Ataullah Bogdan Kopanski. (1995). Sabres of Two Easts: An Untold History of Muslims in Eastern Europe Their Friedns and Foes (p. 99). Pakistan, Islamabad: Institute of Policy Studies.

Sefarad Yahudiliği alanında uzman tarihçi Yitzchak Kerem: ❝Esnek bir tanımla, Atatürk Yahudi asıllıdır. O’nun ailesinin Sabataycı tarafı üzerine Elifbâ-Türkçe ile yazılmış ve sahte mesih Sabatay Sevi’ye kadar uzanan soyağacı elimdedir.❞184

[184] Jew or Not Jew Unplugged. (2009, February 20). Mustafa Kemal Ataturk. http://jewornotjew.blogspot.com adresinden edinilmiştir.




Kemal Atatürk: ❝Nuri Bey, Selânik’ten ne çıkar?❞

Sabataycı Nuri Conker: ❝Bol Yahudi çıkar, Paşam❞

Kemal Atatürk: ❝Benim için de bazı kimseler -Selânik’te doğduğumdan- Yahudi olduğumu söylemek istiyorlar. Şunu unutmamak lazımdır ki, Napoléon da Korsikalı bir İtalyandı. Ama Fransız olarak öldü ve tarihe Fransız olarak geçti. İnsanların içinde bulundukları cemiyete çalışmaları lâzımdır.❞185

[185] Cemal Granda. (1973). Atatürk’ün Uşağı İdim (T. Gürkan, ed.) içinde (s. 204-206). İstanbul: Hürriyet Yayınları.


İlginç Notlar

The Burden of Silence (2015) ile Suskunluğun Yükü (2016) arasında dikkat çekici şu fark tesbit edilmiştir: Birçok Sabataycı ailenin 1912’de İstanbul’a göç edişini anlatan Farewell to the Salonican “Golden Age” bahsindeki The families of Mustafa Kemal (Mustafa Kemal’in aileleri) ifadesi (2015, p. 260), Türkçe çeviride (2016, s. 324) yer almamaktadır.

Arjantin’de neşredilen La Nacion gazetesi, hemen yukarıdaki konuyla alakalı olarak şu cümleyi okuyucularına belirtmekten geri durmamıştır: Mustafa Kemal soyunu saklı tutmuştur.186

[186] Nuri M. Çolakoğlu. (2008). (Haz.). Dünya Basınında Atatürk: Kasım 1938 (3. baskı) içinde (s. 457). İstanbul: Doğan Kitap.


İstanbul doğumlu Sefarad Yahudisi Roz Kohen Drohobyczer: ❝Hatırladığım kadarıyla annem ve babam Atatürk’ten her fırsatta sevgiyle ve olumlu bahsederlerdi: siyaset ters gittiğinde “Atatürk bu olanları görseydi. Atatürk etrafta olsaydı bunlar olmazdı.. Atatürk Yahudileri severdi.” ve hatta “bazıları Atatürk’ün Yahudi olduğunu söylüyor.” yorumları sıklıkla duyuluyordu. (..) Atatürk’ün ilerleme vasıtası olarak gördüğü yenilikler ve ilerleme, Yahudi kültürüyle uyumluydu.❞187

[187] Roz Kohen Drohobyczer. (Tarihsiz). Ataturk’s influence on “Jewish” life in Turkiye, a Personal View. http://www.sephardicstudies.org/ataturkrz.html adresinden 30 Ağustos 2023 tarihinde edinilmiştir.


Siyonist B’nai B’rith News mecmuasına “H. Economidy” imzalı bir mektup gönderildi: ❝[Katliamcı] vahşi.. Türklere karşı gösterdiğiniz müsamahanın tek sebebi, şimdiki şefleri Kemal’in Yahudi soydan/aileden olmaklığıdır ki bunu aklım alamıyor.❞188

[188] B’nai B’rith News, 1922, vol. XV, no: 3, p. 13.


❝Bugün bazı kimseler Mustafa Kemal Atatürk’ün bile bir Ma’min olduğunu ileri sürüyor (buna ilişkin hiçbir kanıt yoktur) ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu onların işi -sözümona Sabetay Sevi’nin nihai intikamı ve hayallerinin beklenmedik bir gerçekleşmesi- olarak görüyorlar.❞189

[189] Mark Mazower. (2007). Selanik: Hayaletler Şehri (G. Çağalı-Güven, çev.) içinde (s. 93). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.


Şovmen Okan Bayülgen’in Kanal Dde yayınlanan Kral Çıplak nam programına katılan Karakaşî Sabataycı kökenli Cemil İpekçi, 1492 tehcirini müteakiben Osmanlı Devleti’ne iltica eden Sefaradların mühim bir kısmının evvela Konya’da iskân edildiğini ve mezkûr Sefaradların da kendilerine ekseriya Çelebi dediklerini belirtmiştir.

Karakaşî Sabataycılar, Çelebi unvanını seçkinleri, nesl-i şerifleri için kullanmakta idi: ❝Karakaş Dönmeler, Sabatay Sevi’nin veya Osman Baba ile on üç ailenin (on üç kutsal kişi veya Baba’nın) yakınlarının Bülbülderesi Mezarlığı’na gömülmesinin zorunlu olduğuna inanmaktadır. Diğerleri başka mezarlıklara da gömülebilmektedir. Mezarlığın Karakaş bölümündeki mezar taşlarından yola çıkarsak, bu on üç “seçilmiş” veya Nesl-i Şerif ailenin, Mustafa Çelebi, Belgradlı Osman Çelebi, Sofyalı Abdi Çelebi, Ali Çelebi, Halil Çelebi, Ömer Çelebi, İshak Çelebi, İbrahim Çelebi, Ahmed Çelebi, Çelebi İsmail Efendi, Ateş Molla Çelebi, Mehmed Çelebi ve Süleyman Çelebi’nin soyu olduğunu görürüz. Bu ailelerin her birisinin aslan, kartal ve geyik gibi simgeleri vardır. Çağdaş takvimin de gösterdiği gibi, Karakaşların Osman Baba ile on üç baba için özel anma günleri vardır.❞190

[190] Cengiz Şişman, Suskunluğun Yükü, 2016, s. 266.

Ahmet Almaz’ın belirttiğine göre Sabetay Sevi’nin önemli müridlerine “çelebi” payesi verilirdi. Çelebi’ler, Sabetay Sevi’nin mesihlik propagandasını yürüten kişilerdi.191

[191] Ahmet Almaz, Sheikhna, 2010, s. 59.

Nitekim hatırlanacak olursa Mustafa Kemal, siyonist İtamar Ben-Avi’nin naklettiğine göre, Osmanlı Devleti dahilindeki tüm Benîisrailin Sabataycı olması gerektiğini savunmuş idi.192 Mustafa Kemal, dikkat çekici bir biçimde, sevdiği kişilere çelebi demekteydi.193 Binanelaeyh eldeki delillere nazaran Mustafa Kemal’in Sabataycı muhitte yetişmiş olması ile onun sevdiği kişileri çelebi tesmiye etmesi arasında anlamlı ilişki kurulabilir.

[192] İbranice Kursu. (2021, Ekim 11). Mustafa Kemal İle Buluştum – İtamar Ben AVİ / Bölüm 2 (YouTube); Rıfat N. Bali, A Scapegoat For All Seasons, 2008, s. 230.

[193] Cemal Granda, Atatürk’ün Uşağı İdim, 1973, s. 23; Yasin Yıldız. (2015). (Haz.). Cumhurbaşkanlığı Makamı Olarak Dolmabahçe Sarayı ve Atatürk içinde (s. 80). İstanbul: TBMM Milli Saraylar.


Doktor Rıza Nur’un Phisionomie ancienne et actuelle de la langue turque nam makalesinde belirttiğine göre; Mustafa Kemal ve Selânikli ekibinin “İslâm düşmanlığı”, onların “dönme (kripto-Yahudi) olmaları” sebebiyle idi.194

[194] Nathalie Clayer, Fabio Giomi & Emmanuel Szurek. (2022). (Der.). Kemalizm: Osmanlı Sonrası Dünyada Ulusaşırı Siyaset (B. Özkul, çev.) içinde (s. 35). İstanbul: İletişim Yayınları.


Ömer Kazım’ın belirttiğine göre, Mustafa Kemal, Selanikli Dönme bir aileye mensub idi.

[195] Omer Kiazim. (1921). L’Aventure Kémaliste (p. 23). France, Paris: L’Edition Universelle; Ömer Kâzım. (1994). Kemalist Macera (D. Yılmaz, çev.) içinde (s. 21). Konya: Alagöz Yayın İletişim Pazarlama San. ve Tic. Ltd. Şti.


19 Ekim 1920. İspanya’nın İstanbul Temsilcisi Juan Servert, İspanya Dışişleri Bakanına rapor gönderdi. Anadolu’da halk arasında Mustafa Kemal’in Yahudi olduğuna yönelik söylentiler dolaşmaktadır.

[196] Yasemin Türkkan-Tunalı, İspanyol Diplomatik Kaynaklarına Göre I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele’de Türkiye [Doktora Tezi], 2016, s. 324.


Kaynakça

Kutsal Kitap

Kur’ân-ı Kerîm.


Resmî Arşiv

Cumhurbaşkanlığı Arşivi (CBA).

Cumhuriyet Halk Partisi. (1935). C. H. P. Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutulgası 9-16 Mayıs 1935. Ankara: Ulus Basımevi.

Çoker, Fahri. (1994). Türk Parlamento Tarihi (1919-1923) (Cilt 3). Ankara: Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı Yayınları.

Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (DOA).

Genelkurmay Başkanlığı. (1994). Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler III. Ankara: Genelkurmay Basımevi.

Genelkurmay Başkanlığı. (2015). Fotoğraflarla Atatürk (2. baskı). Ankara: Genelkurmay Basımevi.

T.B.M.M. Albümü (1920-2010).

T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, Cilt 3.

T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Cilt 26.

T.B.M.M. Tutanak Dergisi, 2 Haziran 1950, Cilt 1.

Öke, N., Baycan, N. & Sakaryalı, S. (1989). Türk İstiklâl Harbi’ne Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri (2. baskı). Ankara: Genelkurmay Basımevi.

Öztürk, Kâzım. (1994). Türk Parlamento Tarihi (1927-1931) (Cilt 3). Ankara: Türkiye Büyük Millet Meclisi Yayınları.

Selânik Vilâyeti Salnâmesi, 1315(1897).

Selânik Vilâyeti Salnâmesi, 1325(1907).

Süreyya, Mehmed. (1996). Sicill-i Osmanî (N. Akbayar, ed.; S. A. Kahraman, tran.) (Cilt 2). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Telif Kitap

Abastado, Léon. (1918). L’Orient Qui Meurt: Salonique, ce Que’lle est. Salonique: Imprimerie Acquarone.

Adıvar, Halide Edip. (1998). Türkün Ateşle İmtihanı (Cilt 3). İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi.

Akal, Emel. (2013). İştirakiyuncular, Komunistler ve Paşa Hazretleri. İstanbul: İletişim Yayınları.

Akan, Murat. (2021). NATO’nun İslam’la Savaşı (2. baskı). İstanbul: Hayat Yayınları.

Akaş, Cem. (2011). (Ed.). Kabuğundan Taşan Adam: Nirun Şahingiray. İstanbul: TEGV.

Akay, Oğuz. (2010). Paşam (2. baskı). İstanbul: Alfa Yayınları.

Akbulut, Erden. (2010). Dr. Şefik Hüsnü Deymer: Yaşam Öyküsü, Vazife Yazıları. İstanbul: Sosyal Tarih Yayınları.

Akçuraoğlu Yusuf. (1928). Türk Yılı 1928. İstanbul: Yeni Matbaa.

Akıncı, Ahmet. (2005). Kabala: Sınırsıza Yolculuk. İstanbul: Dharma Yayınları.

Akyüz, Yahya. (2011). Türk Eğitim Tarihi (11. baskı). İstanbul: Pegema Yayıncılık.

Alkan, Mehmet Ö. (2003). İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Selanik’ten İstanbul’a: Terakki Vakfı ve Terakki Okulları 1877-2000. İstanbul: Terakki Vakfı.

Almaz, Ahmet. (2009). Musa’nın Bozkurtları. İstanbul: Karakutu Yayınları.

Almaz, Ahmet. (2010). Shekhina. İstanbul: Postiga Yayınları.

Altay, Fahrettin. (1970). 10 Yıl Savaş ve Sonrası. İstanbul: İnsel Yayınları.

Anastassiadou, Meropi. (2001). Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri: Selanik (I. Ergüden, çev.). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Aslan, Asım. (1994). Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük (23. basım). Ankara: Şafak Matbaacılık.

Atay, Falih Rıfkı. (1980). Çankaya. İstanbul: Bateş Yayınları.

Ayaşlı, Münevver. (2003). Rumeli ve Muhteşem İstanbul. İstanbul: Timaş Yayınları.

Ayaşlı, Münevver. (2014). İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim (3. baskı). İstanbul: Timaş Yayınları.

Aydemir, Şevket Süreyya. (1971). Suyu Arayan Adam (4. baskı). İstanbul: Remzi Kitabevi.

Aydemir, Şevket Süreyya. (1994). Tek Adam (Cilt 1) (13. basım). İstanbul: Remzi Kitabevi.

Baer, Marc David. (2011). Selanikli Dönmeler: Yahudilikten dönenler, Müslüman devrimciler ve seküler Türkler (S. Kayır, çev.). İstanbul: Doğan Kitap.

Balcı, Sezai & Yadi, Ahmet. (2018). Osmanlı Bürokrasisinde Yahudiler (2. basım). İstanbul: Libra Kitap.

Bali, Rıfat N. (1999). Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945). İstanbul: İletişim Yayınları.

Bali, Rıfat N. (2003). Aliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü (1946-1949) (2. baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

Bali, N. Rıfat. (2004). Devlet’in Yahudileri ve “Öteki” Yahudi. İstanbul: İletişim Yayınları.

Bali, Rifat N. (2008). A Scapegoat for All Seasons: The Dönmes or Crypto-Jews of Turkey (P. Bessemer, trans.). Istanbul: The Isis Press.

Bali, Rıfat N. (2014). Saray’ın ve Cumhuriyet’in Dişçibaşısı Sami Günzberg (2. baskı). İstanbul: Libra Kitap.

Bali, Rıfat N. (2016). Meçhul Yahudiler Ansiklopedisi. İstanbul: Libra Kitap.

Bali, Rıfat N. (2021). Matbuat Tarihinin Unutulmaz Bir Patronu: Halil Lütfi Dördüncü. İstanbul: Libra Kitap.

Bardakçı, Murat. (2022). Atatürk’ün Mutfağı. İstanbul: Turkuaz Kitap.

Bayhan, Fatih & Öke, Mehmet Sadık. (2011). Teyzem Latife (3. baskı). İstanbul: Pegasus Yayınları.

Bayraktarlı, İhsan Yılmaz. (2019). Die Türkei im Umbruch: Schrift und Sprache als nationalistisches Politikum in der türkischen Revolution (3. durchgesehene). Deutschland, Frankfurt: Verlag Hans-Jürgen Maurer.

Bayur, Yusuf Hikmet. (1963). Atatürk Hayatı ve Eseri: Doğumundan Samsun’a Çıkışına Kadar. Ankara: Güven Basımevi.

Ben-Avi, Itamar. (1961) Im Shahar Atzmautenu: Zichronoto Shel HaYeled Ha’Ivri HaRishon (At the Dawn of Our Independence: the Memoirs of the First Hebrew Child) [İbranice]. Tel Aviv: Public Committee for the Publication of Itamar Ben‐Avi’s Writings.

Benbanaste, Nesim. (1982). Bir Dehanın Analizi: Atatürk. İstanbul: Sümbül Basımevi.

Bengio, Ofra. (2009). Türkiye-İsrail: Hayalet İttifaktan Stratejik İşbirliğine. İstanbul: Erguvan Yayınevi.

Ben-Zvi, Itzhak. (1957). The Exiled and The Redeemed (İ. A. Abbady, tran.). Philadelphia: Jewish Publication Society of America.

Beydilli, Kemal. (2013). Osmanlı’da İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü (e-kitap). İstanbul: Yitik Hazine Yayınları.

Bezmen, Halil. (2014). Mustafa Kemal’e Aşklanmak. İstanbul: Müptela Yayınları.

Bruhnes, Jean & Vallaux, Camille. (1921). La Géographie de L’Histoire. Paris: Librairie Félix Alcan.

Bozok, Salih & Bozok, Cemil S. (1985). Hep Atatürk’ün Yanında. İstanbul: Çağdaş Yayınları.

Brenner, Michael. (2011). Kısa Yahudi Tarihi (S. Altınçekiç, çev.). İstanbul: Alfa Yayınları.

Cavid Bey. (2015). Meşrutiyet Ruznâmesi (H. Babacan & S. Avşar, haz.) (Cilt 4). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Cebesoy, Ali Fuat. (1967). Sınıf Arkadaşım Atatürk. İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevleri.

Cebesoy, Ali Fuat. (2001). Bilinmeyen Hatıralar (O. S. Kocahanoğlu, ed.). İstanbul: Temel Yayınları.

Cohen, Julia Philips & Stein, Sarah Abrevaya. (2014). (Ed.). Sephardi Lives: A Documentary History, 1700-1950. USA, California: Stanford University Press.

Çavdar, Tevfik. (1995). Talat Paşa: Bir Örgüt Ustasının Yaşam Öyküsü (e-kitap). İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.

Çelebi, Mevlüt. (2002). Millî Mücadele Döneminde Türk-İtalyan İlişkileri. Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi.

Çolakoğlu, Nuri. (2008). (Ed.). Dünya Basınında Atatürk: Kasım 1938 (3. baskı). İstanbul: Doğan Kitap.

Değermenci, Ali & Yılmaz, Ayşe. (2020). Öyle Geçer Ki Zaman: Teoman Duralı Kitabı (2. Baskı). İstanbul: Turkuvaz Kitap.

Derin, Haldun. (1995). Çankaya Özel Kalemini Anımsarken (C. Koçak, ed.). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Derin Tarih Dergisi. (2014, Şubat). Vahdettin İftiralara Cevap Veriyor. İstanbul: Derin Tarih Kültür Yayınları.

Dilipak, Abdurrahman & Zorlu, Ilgaz. (2001). Şişli Terakki Davaları. İstanbul: Zvi-Geyik Yayınları.

Dilmen, İbrahim Necmi. (1937). Güneş-Dil Teorisinin Ana Hatları. Üçüncü Türk Dil Kurultayı, Tezler Müzakere Zabıtlar içinde (s. 64-65). İstanbul: Devlet Matbaası.

Dimitriadis, Vasilis. (2016). Bir Evin Hikâyesi (G. Aksoy-Aivali, çev.). Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Dimitriadis, Vasilis. (2008). Topografía tis Thessaloníkis katá tin epochí tis Tourkokratías 1430-1912 [Yunanca]. Thessaloníki: Kyriakidi Afoi.

Doğan, D. Mehmet. (2019). Millî Mücadele’nin Zaman Akışı: Cihan Harbi’nden Cumhuriyet’e. Ankara: Yazar Yayınları.

Dr. Rıza Nur. (2010). Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası (1923-1933) (2. baskı). İstanbul: Örgün Yayınevi.

Dündar, Can. (2001). (Ed.). Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor. İstanbul: Doğan Kitap.

Düzdağ, M. Ertuğrul. (2002). Yakın Tarihimizde Dönmelik ve Dönmeler (2. baskı). İstanbul: Zvi-Geyik Yayınları.

Düzel, Neşe. (2011). Korkusuz Tarih (3. baskı). İstanbul: Alkım Yayınevi.

Eden, Esin. (2003). Annemin Yemek Defteri: Selanik, Münih, Brüksel, İstanbul (3. baskı). İstanbul: Oğlak Yayınları.

Eden, Esin. (2005). Neler Yedim Neler, Maydanozlu Köfteler. İstanbul: Oğlak Yayınları.

Eken, Halit. (2008). Bir Milli Mücadele Valisi ve Anıları: Kapancızâde Hamit Bey. İstanbul: Yeditepe Yayınları.

Emre, Ahmet Cevat. (1960). İki Neslin Tarihi: Mustafa Kemal Neler Yaptı. İstanbul: Hilmi Kitabevi.

Er, Tayfun. (2007). Erguvaniler (3. baskı). İzmir: Duvar Yayınları.

Eroğlu, Ahmet Hikmet . (2013). Osmanlı Devleti’nde Yahudiler. Ankara: Berikan Yayınevi.

Eroğlu, Nazmi. (2006). Cavid Bey: Fırtınalı Günlerin Ünlü Maliye Nazırı. İstanbul: Bir Harf Yayınları.

Erol, Mine. (1972). Türkiye’de Amerikan Mandası Meselesi (1918-1920) (2. Baskı). Giresun: İleri Basımevi.

Gabbay, Moris. (2013). Cumhuriyetle Birlikte Büyüdüm (E. Tosun & M. Üner, ed.). İstanbul: Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı.

Galante, Abraham. (2006). Sabetay Sevi ve Sabetaycıların Gelenekleri (E. Ağca, çev.) (4. Baskı). İstanbul: Zvi-Geyik Yayınları.

Galanti, Avram. (1947). Türkler ve Yahudiler (2. baskı). İstanbul: Tan Matbaası.

Galanti, Avram. (2005). Türklük İncelemeleri (Ö. Kaya, ed.). İstanbul: Yeditepe Yayınevi.

Gazi Mustafa Kemal. (1934). Nutuk (Cilt 1). İstanbul: Devlet Matbaası.

Gelardin, H. Erroll. (2012). Sabetaycı. İstanbul: Dinozor Yayıncılık.

Gökaçtı, Mehmet Ali. (2020). Nüfus Mübadelesi: Kayıp Bir Kuşağın Hikâyesi (8. baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

Göksel, Burhan. (1988). Atatürk’ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.

Granda, Cemal. (1973). Atatürk’ün Uşağı İdim (T. Gürkan, ed.). İstanbul: Hürriyet Yayınları.

Grassi, Fabio L. (2020). Atatürk: Il Fondatore Della Turchia Moderna (1a edizione digitale). Roma: Salerno Editrice.

Grosman, Moşe. (1992). Dr. Markus (1870-1944) (Cilt 1). İstanbul: As Matbaacılık.

Güler, Ali. (2015). Benim Ailem (Atatürk’ün Saklanan Ailesi). İstanbul: Halk Kitabevi.

Güler, Ali. (2019). Atatürk’ün Saklanan Şeceresi (4. baskı). İstanbul: Yeditepe Yayınevi.

Güneş, İhsan. (2017). Atatürk Dönemi Türkiye’sinde Milletvekili Genel Seçimleri (1919-1935). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Gürel, Zeki. (1995). İbrahim Alâettin Gövsa. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.

Gürsoy, Yaşar. (2012). Atatürk ve Berberi (2. baskı). İstanbul: İnkılâp Kitabevi.

Gürsoy, Yaşar. (2020). Atatürk ve Can Yoldaşı Nuri Conker (2. basım). İstanbul: Sia Kitap.

Haker, Erol. (2004). İstanbul’dan Kudüs’e Bir Kimlik Arayışı (N. Medina, çev.). İstanbul: Kitap Yayınevi.

Hakko, Vitali. (2004). Hayatım. Vakko. (3. baskı). İstanbul: Orkide Matbaası.

Hanioğlu, Şükrü. (1985). Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889-1902). İstanbul: İletişim Yayınları.

Hirsch, Ersnt E. (2005). Anılarım: Kayzer Dönemi, Weimar Cumhuriyet, Atatürk Ülkesi (F. Suphi, çev.) (10. baskı). Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları.

Hristodulu, Hristos. (2008). Mustafa Kemal ve Selanik Yaşamı (B. Yamansavaşçılar, çev.). İstanbul: Telos Uluslararası Yayıncılık.

İlbay, Asaf. (2014). Çocukluk Arkadaşım Atatürk: Mustafa Kemal’le 45 Yıl (2. basım). İstanbul: Kaynak Yayınları.

İnan, Afet. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler (Arı İnan, haz.) (8. baskı). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

İnan, Arı. (1997). Tarihe Tanıklık Edenler. İstanbul: Çağdaş Yayınları.

İrtem, Süleyman Kâni. (2003). Son Osmanlı Son Saltanat: Sultan Vahideddin (O. S. Kocahanoğlu, haz.). İstanbul: Temel Yayınları.

Karaca, Nesrin Tağızade. (1992). Celal Sahir Erozan. Ankara: Başbakanlık Basımevi.

Karaosmanoğlu, Yakup Kadri. (1991). Atatürk (A. Özkırımlı, haz.) (5. basım). İstanbul: İletişim Yayınları.

Karıncalı, Ünal. (2015). Cumhurbaşkanlığı Makamı Olarak Dolmabahçe Sarayı ve Atatürk (2. baskı). Ankara: TBMM Basımevi.

Karpat, Kemal. (2003). Osmanlı Nüfusu 1830-1914: Demografik ve Sosyal Özellikleri (B. Tırnakcı, çev.). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Kenber, Bilgi Arif & Akyalçın-Kaya, Dilek. (2018). Bir Defterin Işığında Selanikli Mustafa Arif Efendi (1852-1941) ve Ailesi. İstanbul: Libra Kitap.

Kenber, Bilgi Arif. (2021). Mübadele Sürecinde Selanikli Mustafa Arif Efendi. İstanbul: Libra Kitap.

Keskin, Aksel. (2013). İmparatorluktan Cumhuriyete Ali Fuat Paşa. İstanbul: Paraf Yayınları.

Kocatürk, Utkan. (t.y.). Kaynakçalı Atatürk Günlüğü. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Koçak, Azmi. (2006). Atatürk’ün İlk Öğretmeni Şemsi Efendi. İstanbul: Düşler Sokağı.

Küçük, Abdurrahman. (1992). Dönmeler Tarihi (2. baskı). Ankara: Rehber Yayıncılık.

Kürkçüoğlu, Ömer. (1978). Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926). Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.

Lapavitsas, Costas & Cakiroglu, Pinar. (2019). Capitalism in the Ottoman Balkans: Industrialization and Modernity in Macedonia. Great Britain, London: I. B. Tauris.

Layiktez, Celil. (1999). Türkiye’de Masonluk Tarihi (Cilt 1). İstanbul: Yenilik Basımevi.

Leake, William Martin. (1825). Travels in Northern Greece (Vol. III). Great Britain, London: Gilbert & Livington.

Mango, Andrew. (2000). Atatürk (F. Doruker, çev.). İstanbul: Sabah Kitapları.

Mazower, Mark. (2007). Selanik: Hayaletler Şehri (1430-1950) (G. Çağalı-Güven, çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Mevlanzade Rıfat. (2017). Türkiye İnkılabının İç Yüzü (K. Kahraman, ed.). İstanbul: Kaknüs Yayınları.

Naar, Devin E. (2016). Jewish Salonica: Between the Ottoman Empire and Modern Greece. USA, California: Stanford University Press.

Odabaşı, Arda. (2012). Osmanlı’da Sosyalizm, Türkçülük ve İttihatçılık -Rasim Haşmet Bey- (2. basım). İstanbul: Kaynak Yayınları.

Orga, İrfan. (2002). Bir Türk Ailesinin Öyküsü (A. Bayraktaroğlu, çev.) (10. basım). İstanbul: Ana Yayıncılık.

Ortaylı, İlber. (2007). Batılılaşma Yolunda. İstanbul: Merkez Kitaplar.

Ortaylı, İlber. (2018). Gazi Mustafa Kemal Atatürk. İstanbul: Kronik Yayınları.

Önal, Sami. (2003). (Haz.). Hüsrev Gerede’nin Anıları (4. baskı). İstanbul: Literatür Yayınları.

Özalp, Kâzım & Özalp, Teoman. (1994). Atatürk’ten Anılar (2. baskı). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Özsoy, İskender. (2014). Selanik’te Sela Sesi: Mübadelenin Son Tanıkları Anlatıyor. İstanbul: Bağlam Yayıncılık.

Özdemir, Bülent. (2008). I. Dünya Savaşı Yıllarında İngiliz İstihbarat Raporlarında Fişlenen Türkiye (2. Baskı). İstanbul: Yeditepe Yayınevi.

Öztürk, Kâzım. (1994). Türk Parlamento Tarihi: TBMM- II. Dönem (1923-1927). Ankara: Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı Yayınları.

Pakalın, Mehmet Zeki. (1993). Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü II. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Parlak, Türkmen. (1986). Yeni Asır’ın Selânik Yılları: Evlâd-ı Fatihan Diyârları 1895/1924. İzmir: Yeni Asır.

Prinz, Joachim. (1973). The Secret Jews. USA, New York: Random House.

Renda, Mustafa Abdülhalik. (2018). Hatırat (A. Demirci & S. Sayarı, haz.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Sandalcı, Mert. (2005). Feyz-i Sıbyan’dan Işık’a: Feyziye Mektepleri. İstanbul: Feyziye Mektepleri Vakfı.

Satan, Ali. (2010). İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye (1920) (2. baskı) (B. Özsöz, çev.). İstanbul: Tarihçi Kitabevi.

Satan, Ali. (2013). İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye (1925-1926) (N. Engin, çev.). İstanbul: Tarihçi Kitabevi.

Schneiderman, Harry. (1924). The American Jewish Year Book 5685 (September 29, 1924, to September 18, 1925; Volume 26). Philadelphia: The Jewish Publication Society of America.

Sciaky, Leon. (2006). Elveda Selanik (Ü. Eriş & O. Ç. Deniztekin, çev.). İstanbul: Varlık Yayınları.

Scholem, Gershom. (2011). Sabetay Sevi: Mistik Mesih (E. B. Özbilen, çev.). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Shaw, Stanford J. & Shaw, Ezel Kural. (2010). Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye (Cilt 2) (M. Harmancı, çev.) (3. basım). İstanbul: E Yayınları.

Sertel, Yıldız. (1994). Annem Sabiha Sertel Kimdi, Neler Yazdı?. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Sertel, Zekeriya. (2001). Hatırladıklarım (5. Basım). İstanbul: Remzi Kitabevi.

Sforza, Count Carlo. (1930). Makers of Modern Europe. London: Elkin Mathews & Marrot.

Soysal, İlhami. (1978). Türkiye ve Dünyada Masonluk ve Masonlar. İstanbul: Der Yayınları.

Şakir, Ziya. (2014a). İttihat ve Terakki – I: Nasıl Doğdu? İstanbul: Akıl Fikir Yayınları.

Şahin, Eyüp. (2019). İlk Defa Yayınlanan Belgelerle Hasan Tahsin Gerçeği. İstanbul: Ketebe Yayınları.

Şakir, Ziya. (2014b). İttihat ve Terakki – II: Nasıl Yaşadı? İstanbul: Akıl Fikir Yayınları.

Şapolyo, Enver Behnan. (1958). Kemâl Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi (3. baskı). İstanbul: Refet Zaimler Yayınevi.

Şişman, Cengiz. (2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.). İstanbul: Doğan Kitap.

Şişman, Cengiz. (2018a). Soru ve Cevaplarla Sabatay Sevi ve Sabataycılar. İstanbul: Kopernik Kitap.

Tahtakıran, Siren. (2019). Damağımdaki Tat. İstanbul: Oğlak Yayınları.

Tarablus, Suzan Nana. (2022). baba bize neden dönme diyorlar?. İstanbul: Varlık Yayınları.

Terakki Vakfı. (1979). Şişli Terakki Lisesinin Dünü-Bugünü-Yarını 1879-1979. İstanbul: Yenilik Basımevi.

Tevetoğlu, Fethi. (1987). Ömer Naci (2. baskı). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.

Tevetoğlu, Fethi. (1988). Millî Mücâdele Yıllarındaki Kuruluşlar. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Tezer, Şükrü. (1995). Atatürk’ün Hatıra Defteri (3. baskı). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Topuz, Hıfzı. (2015). Bana Atatürk’ü Anlattılar (10. basım). İstanbul: Remzi Kitabevi.

Torun, Ozan. (2021). Son Ayakta Kim Geldi? Türkiye’de At Yarışlarının Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları.

Tosun, Ersin. (2019). Reşat Fuat Baraner: Yaşamı, Çalışmaları, Anılar (2. baskı). İstanbul: Sosyal Tarih Yayınları.

Tunaya, Tarık Zafer. (1988). Türkiye’de Siyasal Partiler (Cilt 2) (2. Baskı). İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları.

Tunçay, Mete. (2009). Türkiye’de Sol Akımlar (1908-1925) (Cilt 1). İstanbul: İletişim Yayınları.

Turan, Şerafettin. (1982). Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar. Ankara: Türk Tarihi Kurumu Basımevi.

Turan, Şerafettin. (2017). Mustafa Kemal Atatürk: Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik (3. basım). Ankara: Bilgi Yayınevi.

Turgut, Hulûsi. (2007). (Ed.). Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları (9. baskı). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Uçuk, Cahit. (1998). Bir İmparatorluk Çökerken (4. baskı). İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.

Ulusu, Nuri. (2008). Atatürk’ün Yanı Başında (M. K. Ulusu, haz.) (5. baskı). İstanbul: Doğan Kitap.

Urgan, Mîna. (2013). Bir Dinozorun Anıları (e-kitap). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Vassaf, Gündüz. (2001). Annem Belkıs (6. baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

Vassaf, Gündüz. (2006). Kırk Yıl Önce 40 Yıl Sonra Amerika-Rusya (2. baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

Veinstein, Gilles. (2001) (Ed.). Selânik 1850-1918 (C. Akalın, çev.) (2. baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

Volkan, Vamık & Itzkowitz, Norman. (2008). Ölümsüz Atatürk (5. basım). İstanbul: Bağlam Yayınları.

Yalman, Ahmet Emin. (1997). Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim (Cilt 1) (E. Ş. Erdinç, haz.) (2. baskı). İstanbul: Pera Turizm ve Ticaret A.Ş.

Yiğit, Nuyan. (2006). Atatürk’le 30 Yıl: İbrahim Süreyya Yiğit’in Öyküsü (3. basım). İstanbul: Remzi Kitabevi.

Zorlu, Ilgaz. (1999). Evet, Ben Selanikliyim: Türkiye Sabetaycılığı (7. baskı). İstanbul: Belge Yayınları.


Akademik Tez

Altunsoy, Yılmaz. (2020). Mezarlıkların Tarih İlmine Katkısı: Bülbüldere ve Feriköy Mezarlıkları Örneği [Yüksek Lisans Tezi]. Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Konya. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi adresinden edinilmiştir.

Burul, Şule. (2006). Yahudi Mistisizmi: Kabala [Yüksek Lisans Tezi]. Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Kayseri. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi adresinden edinilmiştir.

Çavuş, Remzi. (2015). Galip Paşa(Pasiner)’nın Askerî ve Siyasî Hayatı (1868-1939) [Doktora Tezi]. Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Tokat. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi adresinden edinilmiştir.

Çelik, Mahinur. (1996). Anadolu Ajansı’nın Rutin Haber Ağı’nın İncelenmesi [Yüksek Lisans Tezi]. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gazetecilik Anabilim Dalı, İstanbul. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi adresinden edinilmiştir.

Dimitriadis, Sotirios. (2013). The Making of An Ottoman Port-City: The State, Local Elites and Urban Space in Salonica, 1870-1912 [PhD.]. University of London, School of Oriental and African Studies, Department of History, London.

Gencer, Ceylan İrem. (2012). 1840-1912 Yılları Arasında İzmir ve Selanik’teki Kentsel ve Mimari Değişim [Doktora Tezi, Tez No. 323667]. İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Anabilim Dalı, İstanbul. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi adresinden edinilmiştir.

Moutsis, Ioannis. (2014). The Turkish Cypriots (1918-1931): From a Religious Community to an Ethnic Minority [PhD thesis]. Department of History, School of Oriental and African Studies, University of London.

Oktay, Metin. (2008). Aka Gündüz’ün Hayatı, Sanatı ve Eserleri [Doktora Tezi]. Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Konya. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi adresinden edinilmiştir.

Şahin, Mustafa. (2010). Hasan Tahsin Uzer’in Mülki İdareciliği ve Siyasetçiliği [Doktora Tezi]. Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Erzurum. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi adresinden edinilmiştir.

Tezcan, Asuman. (2007). Ahmet Emin Yalman: Dönemi ve Gazeteciliği (1918-1938) [Doktora Tezi]. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gazetecilik Anabilim Dalı, Ankara. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi adresinden edinilmiştir.

Tınal, Melih. (2001). Bir Siyasal Kişilik Portresi Olarak Dr. Tevfik Rüştü Aras [Doktora Tezi]. Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, İzmir. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi adresinden edinilmiştir.

Türe, Esra. (2016). Cumhuriyet Döneminde Türkiye Mason Locaları ve Kapatılma Süreci (1923-1935) [Yüksek Lisans Tezi]. Ordu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ordu. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi adresinden edinilmiştir.


Makale

Akyalçın-Kaya, Dilek. (2015). Formation of a “Salonican Lineage”: Ahmed Hamdi and His Family in the Nineteenth Century. Thessaloniki on the Eve of 1922 [Yunanca] (E. Hekimoglou, ed.) içinde (ss. 37-56) . Thessaloniki: Jewish Museum Thessaloniki.

Alkan, Mehmet Ö. (2010, Aralık). Mustafa’dan Kamâl’a Atatürk’ün İsimleri. Toplumsal Tarih, (204), 56-64.

Ayhan (Arif Oruç). (1927). Dönmelik Nasıl Çıktı, Nasıl İnkişâf Etdi?. Son Saat, 1 Haziran 1927.

Cengiz, Hayrullah. (2008). Avdetîlikten İhtidâ Eden Selanikli Bir Kızın Evliliği. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 9(18), 87-108. https://tkidergisi.com adresinden edinilmiştir.

Danacıoğlu, Esra. (1994, Nisan). Selânik Yahudileri ve Dönmeler Hakkında Üç Mektup. Toplumsal Tarih, (4), 26-28.

Enginün, İnci. (2012). Bilinmeyen Türkler. Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, (6), 247-256.

Esen, Mekki Said. (1937, Ocak 27). Nuri Conker. Yedigün, No. 203, ss. 6-7.

Genç-Acar, Derya. (2005). Makbule Atadan’ın Atatürk’e İlişkin Anlattıkları Üzerine Bir Basın Taraması. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 21(63), s. 1095.

Gstrein, Heinz. (1999, November 26). War “Vater der Türken” ein “Sohn der Juden”?. Aufbau, 65(24), 23.

Hollis, Christopher. (1941). The Mystery of Jewish Survival. Studies: An Irish Quarterly Review, 30(118), 205-218.

Hüseyin Necâti. (1924). Dönmelerin Hurâfeleri Nedir Veyâ Ne İdi? Vakit, 8 Kânûn-ı sânî 1340/1924.

İzmirli, Mübeccel. (1969). Şişli Terakki bir hayır kurumuydu. Hayat. 25 Nisan 2022 tarihinde https://core.ac.uk adresinden edinilmiştir.

Kanber. (1924). Selânikliler Hakkında Bir Mülâkât. Akbaba, 7 Kânûn-ı sânî 1340, s. 3.

Kedourie, Elie. (1978, Kasım). Jön Türkler, Farmasonlar ve Yahudiler (Z. Avcı-Karabey, çev.). Birikim, (45), 54-68.

Kendirci, M., Kadıoğlu, A. & Miroğlu, C. (2000). Atatürk ve Üroloji. Türk Üroloji Dergisi, 26(2), 145-149. https://turkishjournalofurology.com adresinden edinilmiştir.

Kısıklı, Emine. (2010). Harf İnkilabı’nın Türk ve Dünya Basınındaki Yankıları. Erdem, (56), 115-160. https://dergipark.org.tr adresinden edinilmiştir.

Menteş, Murat. (2002, Temmuz 12). Sabetayist Ilgaz Zorlu Hayal Gücünü Zorluyor: “Rahşan Ecevit Cumhurbaşkanı Olacak”. Gerçek Hayat, 2(28), 16-17.

Mert, Özcan. (1991). Atatürk’ün İlk Öğretmeni Şemsi Efendi (1852-1917). Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 7(20), 331-346. https://dergipark.org.tr adresinden edinilmiştir.

Saban, Giacomo. (1988-1991). Residui Di Tradizioni Sabbatiane Ancona Presenti in Turchia. Annurio Del Collegio Rabbinico Italiani, (3), 117-131

Schleicher, Marianne. (2019). Shabbetai Tsvis nedstigning til Farao – et jødisk eksempel på forløsning gennem urenhed [Danca]. Religionsvidenskabeligt Tidsskrift, (69), 105-119. https://doi.org/10.7146/rt.v0i69.112745

Sungu, İhsan. (1939). Atatürk’ün Babası Ali Efendi ve Mensup Olduğu Selânik Asâkir-i Milliye Taburu. Belleten, 3(10), 289-348. https://belleten.gov.tr adresinden edinilmiştir.

Şendeniz, Özlem. (2014). Erken Cumhuriyet Dönemi Dil Politikaları: Güneş Türk Dil Teorisi’nin Türk Basınında Yansımaları. Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, 10(20), 307-325. https://app.trdizin.gov.tr adresinden edinilmiştir.

Şimşir, Bilâl N. (1979). Amerikan Belgelerinde Türk Yazı Devrimi. Belleten, 43(169), 107-214. https://belleten.gov.tr adresinden edinilmiştir.

Şişman, Cengiz & Varol, Muharrem. (2015). Erken Cumhuriyet Dönemi Sabataycılık Tartışmaları: Türk Sesi Gazetesi’nden 1924 Tarihli Bilinmeyen Bir Tefrika. Türkiyat Mecmuası, 25(1), 189-233. https://dergipark.org.tr adresinden edinilmiştir.

Şişman, Cengiz. (2018b). Ottoman Dönmes between Kabbala (Jewish Mysticism) and Sufism. Osmanlı’da İlm-i Tasavvuf (E. Alkan & O. S. Arı, ed.) içinde (ss. 827-834). İstanbul: İSAR Yayınları.

Târihci. (1924). Dönmeler. Mihrâb, 15 Kânûn-ı sânî 1340, (5), 150-154.

Tekeli, İlhan & İlkin, Selim. (2003). Cumhuriyetin Harcı: Köktenci Modernitenin Doğuşu içinde “İttihat ve Terakki Hareketinin Oluşumunda Selânik’in Toplumsal Yapısının Belirleyiciliği” (ss. 1-65). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Tepekaya, Muzaffer. (2013). Selanik Vilayeti Almanya ve Fransa Konsoloslarının Öldürülmesi Olayı (6 Mayıs 1876). Belleten, 77(280), 1031-1070.

Terakki Vakfı. (1979). Şişli Terakki Lisesi 100 Yıl. İstanbul: Yenilik Basımevi.

Tombul, Enis. (2006). Musikide Devrim: Cumhuriyet Döneminde Türk Musikisine Devlet Müdahalesinin Hikâyesi. Musikişinas: Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Kulübü Yayını, (8), 67-80.

Unat, Faik Reşit. (1963). Atatürk’ün Öğrenim Hayatı ve Yetiştiği Devrin Millî Eğitim Sistemi. Belleten, 27(108), 601-624. https://belleten.gov.tr adresinden edinilmiştir.

Weiker, Walter F. (1970). Kemal Atatürk’ün Yakınları (1932-1938) (M. Gencer, çev.). Belleten, 34(136), 609-631. https://belleten.gov.tr adresinden edinilmiştir.

Yetişgin, Memet & Özdamar, Toroshan. (2018). Osmanlı Şehirlerinde Belçika Şirketlerinin Altyapı Faaliyetleri. Tarih Araştırmaları Dergisi, 37(64), 273-308. https://dergipark.org.tr adresinden edinilmiştir.

Zorlu, Ilgaz. (1994, Ocak). Atatürk’ün İlk Öğretmeni Şemsi Efendi Hakkında Bilinmeyen Birkaç Nokta. Toplumsal Tarih, (1), s. 59-60.

Zorlu, Ilgaz. (2012, 18-19 Şubat). Sabetay Sevi Hareketi Üzerine Önemli Bir Kitap: Sefer Şirot ve Tişbahot Şel Şabtayim. Dinler Tarihi Araştırmaları-VIII: Bütün Yönleriyle Yahudilik (Uluslararası Sempozyum) içinde (s. 551-563). Ankara.

Zürcher, Erik Jan. (2005). How Europeans adopted Anatolia and created Turkey. European Review, 13(3), 379-394. 25 Nisan 2022 tarihinde https://www.transanatolie.com adresinden edinilmiştir.


Ansiklopedi

Besalel, Yusuf. (2001). Yahudilik Ansiklopedisi (Cilt 1). İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş.

Besalel, Yusuf. (2002). Yahudilik Ansiklopedisi (Cilt 3). İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş.

Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi. (1993). Conker (Nuri) (Cilt 5). İstanbul: Milliyet Gazetecilik.

Gencosman, Kemal Zeki & Banoğlu, Niyazi Ahmet. (1971). (Ed.). Atatürk Ansiklopedisi (8 Cilt). İstanbul: May Yayınları.


Albüm

Thessalonique a Travers L’objectif de la Granda Guerre: Photos de l’Armée d’Orient (1915-1919). (1991). Thessalonique: Banque Nationale de Greece.


Belgesel

Blumenthal, Michèle & Grosman, Michel. (1992). Sazanikos, the last Dönmeh. https://youtube.com adresinden edinilmiştir.


Lugat

Benyakar, İsrael & Siliki, Yuda. (2011). Türkçe-İbranice İbranice Türkçe Sözlük. Israel, Bat-Yam: İsrail’deki Türkiyeliler Birliği.

Davidson, Gustav. (1971). A Dictionary of Angels: Including the Fallen Angels. USA, New York: The Free Press.

Kohen, Elli & Kohen-Gordon, Dahlia. (2000). Ladino-English/English-Ladino Concise Encyclopedic Dictionary (Judeo-Spanish) içinde (s. 185). USA, New York: Hippocrene Books.

Kubbealtı Lugatı, http://lugatim.com

Schirmeier, Matthias Klaus. (2007). German Ver-verbs: Internal Word Structure and Lexical Processing. USA, New York: Peter Lang Publishing.


Elektronik Kaynak

Akit Tv. (2020, Şubat 20). Latife hanımın yeğeni Mehmet Sadık Öke Akit TV’de bilinmeyenleri anlattı 15.02.2020. [Vidyo]. YouTube. https://www.youtube.com adresinden edinilmiştir.

Archaeology Wiki, https://www.archaeology.wiki

Armağan, Mustafa [@mustafarmagan]. (2019, Ocak 14). Zübeyde Hanım’ın eski mezar taşı 1941de sökülüp 1 kilisenin bahçesine atıldı Kilise ‘Alın bunu burdan, bu Hristiyan mezar taşı değil’ diye feryad etti de ayıldılar ve İzmir Arkeoloji Müzesi’nin deposuna attılar! Taşı depodan teşhire fakir çıkarttırmıştı [Tweet]. Twitter. https://twitter.com adresinden edinilmiştir.

Atabilen, Ezgi. (2011, Ekim 29). Bu kitap adeta mezar taşım oldu. Hürriyet, https://www.hurriyet.com.tr/kelebek adresinden edinilmiştir.

Atatürk Kitaplığı, http://ataturkkitapligi.ibb.gov.tr

Bezmen, Halil. (2020, Eylül 21). 1944. Ağababam Halil Ali Bezmen ile. [Durum güncellemesi]. Facebook. https://www.facebook.com adresinden edinilmiştir.

Çuluk, Sinan. (2013, Şubat 26). Avdeti Taifesinden İstanbul Çorapçıları. http://sinanculuk.blogspot.com adresinden edinilmiştir.

Dursun, Yeşen [@YesenDursun]. (2021, 17 Kasım). Atatürk´ün Yahudiler hakkindaki görüsleri zaman, zaman tartisiliyor. Istanbul Askenaz Yahudilerle yapilan görüsmeler ve hatiratlar, konferanslar pek kullanilmiyor nedense (belki ben görmedim). Bir hatirata göre “Yahudiler bizim gibidir, aramizda bir fark hissetmiyorum” söylemis. [Tweet]. Twitter. 17 Nisan 2022 târihinde https://twitter.com adresinden edinilmiştir.

Ekinci, Ekrem Buğra. (2009, Kasım 4). 360 Derece Dönmek: Sabataycılık ve Dönmeler. 28 Nisan 2022 tarihinde https://www.ekrembugraekinci.com adresinden edinilmiştir.

Ekinci, Ekrem Buğra. (2018, Şubat 12). Padişah torunu bir savaş muhabiri: Kenîze Murad’ın Hikâyesi. 25 Nisan 2022 tarihinde https://www.ekrembugraekinci.com adresinden edinilmiştir.

Enzyklopaedie des Islam. (2006). http://www.eslam.eu

Gazete Davul. (2022, Mart 15). Gelenek ve modernlik arasında Sabataycılar… [Vidyo]. YouTube. https://www.youtube.com adresinden edinilmiştir.

Hazman, Abdülkadir. (2017, Mayıs 29). Zübeyde Hanım’ın Mezar Taşı ve Düşündürdükleri. https://www.medyaege.com.tr adresinden edinilmiştir.

https://mustafakemalim.com, Atatürk ve Tevfik Rüştü Aras.

https://www.selinsogutlugil.com, Hakkında.

İbranice Kursu. (2019, Haziran 9). Zamirler – גופים [Vidyo]. YouTube. https://www.youtube.com adresinden edinilmiştir.

İbranice Kursu. (2022, Nisan 30). Mustafa Kemal ile Buluştum – İtamar Ben Avi / Bölüm 05 [Vidyo]. YouTube. https://www.youtube.com adresinden edinilmiştir.

Kadakunefe. (2012, Kasım 25). bulbuldere [Vidyo]. YouTube. https://www.youtube.com adresinden edinilmiştir.

Kaya, Önder. (2016, Ekim 19). Suskunluğun yükü. Şalom, 25 Nisan 2022 tarihinde https://www.salom.com.tr adresinden edinilmiştir.

Kesler, Oguz. (2022, Mayıs 6). Bülbülderesi Mezarlığı [Vidyo]. YouTube. https://www.youtube.com adresinden edinilmiştir.

Kılıç, Altemur. (2009, Şubat 6). Yahudi düşmanlığı. Yeniçağ, https://www.yenicaggazetesi.com.tr adresinden edinilmiştir.

Ömer Faruk [@omerdumgiriz]. (2022, Nisan 13). Kemal Atatürk devri CHP tek-parti yönetiminin tesettür yasağı [Tweet zinciri]. Twitter. https://twitter.com adresinden edinilmiştir.

Pinterest, https://tr.pinterest.com

Sheer. (2010, February 5). Thessaloniki and the European Memory. https://thessalonikiproject.wordpress.com adresinden edinilmiştir.

SüperHaber. (2021, Ekim 26). Atatürk, Sabiha Sultan, Zübeyde Hanım ve Fikriye Hanım gerçeği. https://www.superhaber.tv adresinden edinilmiştir.

T.C. Sağlık Bakanlığı. (2017). Gonore, https://hsgm.saglik.gov.tr adresinden edinilmiştir.

Tali, Murat. (2020, Mart 28). Atatürk’ün Eşi Latife Hanım Kabri. [Vidyo]. YouTube. https://www.youtube.com adresinden edinilmiştir.

Tali, Murat. (2022, Mayıs 12). Ferih Egemen Kabri (Şehir Tiyatroları Çocuk Bölümü Kurucusu) Bülbülderesi Mezarlığı 2. Ada İstanbul [Vidyo]. YouTube. https://www.youtube.com adresinden edinilmiştir.

Trt Haber. (2022, Ocak 14). Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım vefatının 99. yılında anılıyor. https://www.trthaber.com adresinden edinilmiştir.

Turkish Forum. (2012, Mart 7). Bilinmeyen Türkler – Clarence Streit. https://www.turkishnews.com adresinden edinilmiştir.

Vikipedi, https://tr.wikipedia.org

Von oben. (2022a, Ocak 10). Bülbülderesi Cemetery / Bülbülderesi Mezarlığı [Vidyo]. YouTube. https://www.youtube.com adresinden edinilmiştir.

Von oben. (2022b, Mart 10). Bülbülderesi Mezarlığı – Karakaşlar Bölümü Pt.1 [Vidyo]. YouTube. https://www.youtube.com adresinden edinilmiştir.

Wikipedia, https://www.wikipedia.org

Yalvaç, A. Handan. (2011, Temmuz 29). Pamir Bezmen. 21 Nisan 2022 tarihinde https://handanyalvac.wordpress.com adresinden edinilmiştir.

Yavaşça, Ayten. (2015, Mayıs 11). Türk Müziğinin yasaklanması! Efecehaber, 7 Mayıs 2022 tarihinde http://www.efecehaber.com adresinden edinilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. Dışişleri Bakanları Listesi, https://www.mfa.gov.tr adresinden edinilmiştir.


Risâle/Kitapçık

Christopoulou, Angeliki. (2015, October). (Trans.). Thessaloniki. Greece: Greek National Tourism Organization.

İsimsiz. (1335-1338). Dönmeler: Honyos, Kavayeros, Sazan. İstanbul: Şems Matbaası.

Feyziye Mektepleri Vakfı. (t.y.). 1885’ten Günümüze Işıklı Olmak.

Zorlu, Ilgaz. (2000). Selanikliler ve Şişli Terakki Yolsuzluğu: Gülçin Telci’nin yazamadıkları. İstanbul: Temel Ofset.

Dergi

Ayın Tarihi, Mart 1935, No. 15.

Büyük Mecmua, Mart 1919, No. 3.

Kent Konak (KNK), 2017, Sayı 30.

Resimli Kitab, 1327/1911, Numero 30.

Le Judaism Séphardi, Fevrier 1939, Numero: 68.

Servet-i Fünûn 1329/1913, Numero 1151.


Gazete

Akşam

The American Israelite

The American Jewish World

Arkansas Democrat

The Australian Jewish Herald

La Boz de Oriente Gazetesi

The Coventry Herald

Cumhuriyet

The Daily Mirror

The Dayton Evening Herald

The Denver Jewish News

The Detroit Jewish Chronicle

Deseret News

The Dunstan Times

Gazete Pazar

Hâkimiyet-i Milliye

The Indianapolis Star

The Kansas City Star

King Country Chronicle

The Knoxville Sentinel

Lafayette Journal And Courier

The Leavenworth Times

The Los Angeles Times

Lima Republican-Gazette

Milliyet

The Morning News

New York Tribune

The News Scimitar

Pine Bluff Daily Graphic

The Pittsburgh Press

The Reform Advovate

The San Francisco Examiner

The Sentinel

The Shreveport Times

Son Saat

The St. Louis Star

The Sun And The New York Herald

Tan

Tanin

The Times

The Tulsa Tribune

Ulus

Vakit

Vatan

The Washington Times

The Wisconsin Jewish Chronicle